Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Eylül '08

 
Kategori
İnançlar
 

İslâmiyette akıl, ilim, düşünce ve iradenin önemi

İslâmiyette akıl, ilim, düşünce ve iradenin önemi
 

NOT: Sevgili Milliyet Blog Okur ve Yazarları; Hepinizin kandilini kutlar, Bayramını tebrik eder, hayattta sağlık, sıhhat, afiyet, mutluluk ve başarılar dilerken her şeyin gönlünüzce olmasını bizleri yaratıp var eden yüce Allah'tan niyaz ederim. Sizleri seven Şair ve Yazar Cahit KARAÇ

5 - İSLÂMİYETTE AKIL, İLİM, DÜŞÜNCE VE İRADENİN ÖNEMİ

9. Bölüm:

Kısacası İslâm dini; akledip fikretme (düşünme), fikredip ilmetme, ilmedip amel etmektir.

O halde bizde şimdi aklın tanımını yaparak konumuzu açıklamaya çalışalım.

Akıl: Ruhtan alınan güç ve gayretle doğal ihtiyaçları gidermek için kalp merkezli duyu, his, sezgi gibi vs. benliğe ait tüm organları benliğin gelişmişliği oranında harekete geçiren, mekan üzerinde akıp giden zamana bağlı ben’liğin tekamül yolundaki aşamalı ilerlemesine katkı sağlamak üzere benlikte cüzi iradeyle toplayıp mayalayan, toplanıp mayalanmış bilgileri mantık süzgecinden geçiren, tefekkürle (düşünceyle) olgunlaştırıp muhakeme eden, kişinin fıtratına uygun farkındalık ve duyarlılık duygularını oluşturup geliştiren, beyin kütüphanesine yollayan, zekayı parlatıp, gönlü zenginleştiren, zenginleştirilmiş gönülle, zeka ölçüsünde ben’liğin kişiliğini geliştirip, dünya yaşamına yön verip kaderini belirleyici olan, yarında ahrette bu güne yönelik yapıp ettiklerinden sorumlu tutulacak olan, benlikteki ruhta oluşturulup geliştirilen nura akıl denir. Yada kısacası insan benliğini oluşturup olgunlaştıracak olan İlâhî kaynaklı nura AKIL denir diye düşünüyorum.

Bu sebepten dolayı Allah yarattığı her kuluna, kulun yaratılışı gereği akıl verir. akıl verdiği her kulundan da vahy edip bildirdiği şekilde de dünyanın mamur edilip, hep birlikte saygıya dayalı sevgi içinde kardeşçe yaşanır bir hale getirilmesini istemiştir.

Bu temel çerçeve içerisinde Allah, insana akıl, idrak ve düşünce gücü verip, bu gücü harekete geçirmesi içinde ruhuna bağlı nefsi benliğine hırs, heves verip dünyanın peşine takmak için insanı aç gözlü ve doymaz yaratmıştır. Buna bilgi dahil olduğundan insanoğlu, bilgi elde etmede de bilgiye doymaz yaratılmıştır. Onun için akıl sahibi her kula külli ilimden, ilim elde etmesi için ilgi ve merak üzere yaratılmış her kuluna güç kuvvet verip büyük bir azimle çalışıp kazanma emretmiştir.

Demek ki, insanoğlu önce kendisine verilen akılla ilim öğrenecek. Sonra öğrendiği ilimle de yer yüzünü mamur edip hak ölçüsü içerisinde insanca yaşanır bir hale getirecektir. Getirirken de diğer tüm varlıkların yaşam haklarına da son derecede itina gösterilecektir. Çünkü yaratılmış olan hiçbir varlık, ne boşuna yaratılıp var edilmiştir. Ne de hiç birisinin başı boş bırakılmıştır. Allah’ın ilmi kudretiyle yaratılıp var edilen bu dünyanın da bir başı, gelişme şeklinde bir ortası, olgunlaşıp çürüyüp bozulma şeklinde oluşan bir bozuluşu. (doğa ve insan bedeni için geçerli olan bir düzülüş- bozuluş şekli) Yada ruhun insan bedenini terk edip gitmesiyle gerçekleşen, ölüm şeklinde yaşanılan bir de bu dünya için nihai sonu olacaktır.

Mademki, bizleri (benliklerimizi), bizden istenilen (dünya yaşantımıza bağlı nihai sondaki ebedi mutluluğa) olgun sona (yaratanın yardımıyla elde edilmiş yeterli bilgi ve sağduyuya sahip) aklımız götürecek. O halde bu dünyadaki yaşantımızdan ahrette imtihan edilip, sorumlu tutulacak olan da aklımızdır.

Başka bir ifadeyle söylemek gerekirse, insanoğlu yaşadığı süre içinde kendi kaderini kendisine verilmiş olan cüzi akıl nispetinde (kendi aklıyla) kendi tayin eder. Allah, bu yetkinin kullanımını ilahi kadere ait ilmi hüküm gereğince kulun kendisine bırakmıştır.

Çünkü bu dünya imtihan yeri, imtihan mahallidir. İmtihandan maksat, insanı erginleştirip olgunlaştırmaktır. Erginleştirip olgunlaştırmak için de insanın denenip sınanması gerekir. Denenip sınanması için de akıl gerekir. O halde her iki dünyanın temeli de bize bu dünyada verilmiş olan akılla atılacağından, erginleşip olgunlaşmamızda, ahret için kazanıp elde edeceğimiz cennette, cehennemde biz daha bu dünyadayken akılla kazanılıp elde edilecektir.

O halde insanoğlu bundan sonraki gelişmelerini Kur-an’a uygun, peygamberi yolunda akılla ilerlerken, ilim öğrenip doğru yaşarken önce kendisini olgunlaştıracak. Daha sonra yeryüzünü Allah adına mamur etmeye çalışırken de aynı zamanda da O’nun halifesi olma özelliğini hakkıyla kazanıp insan olmanın haklı gururunu duyup onuruyla yaşayacak Bu şekilde Allah’ın rızasını kazananlar diğer yaratılmış bütün mahlukatlardan üstün sayılıp, Allah’ın sevdiği kullar olarak yeryüzünde yaşarlarken de aynı zamanda da ahretlerini kazanmış makbul kullar arasında olacaklardır.

Allah yarattığı her kuluna, eğriyi doğruyu, güzeli çirkini birbirinden ayırt edip doğru ve güzel yaşaması için en başa akıl, baştaki akıl ile de doğru düşünüp, doğru muhakeme edip, doğru karar alması içinde irade gücü vermiştir. Allah yaşadığımız kainatı (kainat içindeki dünyayı) akıl ile bilgi temeli üzerine yaratmıştır. Akılca yeterli erginliğe ulaşıp reşit olan (görev alıp sorumluluk taşıyan) insanoğlunu yaşayıp var olduğu bu dünyayla imtihan ederek erginleştirip olgunlaştırmayı başta murat ettiğinden olacak ki, aynı zamanda dünyada verdiklerine (ihsanda bulunduklarına) karşılık olarak insanoğlunu bunların hepsinden sorumlu tutmuştur.

İnsan sahip olduğu akıl ile sürdürdüğü doğal hayat serüvenini (yaşadığı süreçte edindiği bilgiler yardımıyla) ilahi takdire uygun yaşarken, kendi akli iradesi yönünde gelişip olgunlaşacak olan kader çizgisini, kendi yaşayacağı hayat hikayesi içerisinde oluşturup yaşamasını, Allah kulun (cüzi de olsa) kendi akli iradesine bırakmıştır.

Eğriyi - doğruyu, iyiyi – kötüyü, güzeli – çirkini birbirinden ayırt edip doğru ve güzel yaşaması, kula verilen akıl ile elde edilmiş bilgi ışığında kullanılacak olan iradeye bağlı olduğundan doğru seçim yapıp, isabetli yaşamak, kulun aklî hünerine bırakılmıştır. Yaşam için yapacağı her seçimden dolayı sorumlu tutulmuştur. Tutulan sorumluluktan dolayı ödül ve ceza konmuştur. Ödül ve cezanın karşılığında da cennet ile cehennem yaratılıp var edilmiş olacaktır.

O halde gelecek, insanlığın (kolektif akılla elde edebileceği bilgisine) aklına bırakılmıştır. Onun içinde gelecekte, bu dünyaya ne geri kendisi, ne benliği, ne bedeni, ne de ruhu gelecektir. Hiç kimsenin ruhu gelmeyeceği gibi, bina aleyh şimdiye kadar insanlığın kurtarıcısı olduğu yazılıp söylenen; ne de Hz. İsa (AS.) Mesih olarak gelecektir. (Çünkü Hz. İsa’nın geleceğine inanmak, Hz Muhammed’in Peygamberliğini sonlandırır. İslam dinini bitirir.)

Bunun anlamı şu olsa gerek, Nihai sondaki olgunlaştırılmış bütünü oluşturup bizi olgun sona sağ salim götürecek olan, Allah’taki külli akla bağlı külli ilimden nasiplenen cüzi akıl sahiplerinin zaman içinde derleyip toparlayacakları kolektif akla bağlı bilgilerin tümünün (bilgi bütününü oluşturmaya yönelik) bir araya gelip toplanacak olmasıdır.

Çünkü çokluk alemi denilen (dünya – alem) kainatı, büyük bir logoya benzetirsek, yer yüzü denilen bizim yaşadığımız bu aleme yaratılarak dağıtılmış olan bu büyük logonun her bir parçasının zerresine ait ilmi bilgilerin tümünün zaman ve mekan içinde (yaratılışları gereği) yer yüzünde yaşayan (bu türden) insanların her birisinin akli katkıları ile ilmen sağlanıp tamamlanacak olan bir bütünün elde edilecek olmasını bilmemiz gerekir.

Çünkü kıyamete kadar doğada oluşacak olan her türden oluşumlardaki erginliğe sebep olacak olan olayların önceden çözümü de insan aklının, külli akıl ve külli ilim cevherine özü ile bağlı olmasından dolayı insan aklına bırakılmıştır.

Bu nedenle de Allah, kendisine yakınlığın (takvada olduğunu), insanların elde edebilecekleri doğru ilimle, doğru yaşanılan bir hayat tarzına bağlı olduğunu bildirirken aynı zamanda tam kıvamında (ahseni takvim üzere) noksansız yaratılan insanın da ancak bu şekilde kendisine lâyık bir varlık olabileceğini söylemiştir.

Tüm anlattıklarımdan dolayı Allah, aklını insanlık için olumlu yönde kullanıp değerlendiren insanların tümünü öncelikle kendisi sevmiştir. Daha sonra da diğer insanlar tarafından sevilip sayılmalarını sağlamıştır.

Konuya 10. bölümde de devam edeceğiz.

Sevgi ve saygılarımla.

Cahit KARAÇ

 
Toplam blog
: 322
: 1004
Kayıt tarihi
: 08.03.08
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. Lise mezunuyum. Kamuda çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ken..