Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

01 Ekim '08

 
Kategori
İnançlar
 

İslam dini ve reenkarnasyon

İslam dini ve reenkarnasyon
 

8 - İSLÂM DİNİ VE REENKARNASYONN

14. Bölüm:

Yaşadığımız dünyada maddi olan her şey çürüyüp bozularak toprağa karışır. Toprakta zamanla sirkülasyona uğrar.

Buna karşılık gaibe ait maneviyattan sayılan ruhanî şeylerde olgunlaşma yolunda ilerlemek için bu günkü yaşamdan bir adım ötesi olan berzah alemine geçerler. Çünkü bu kısma dahil olanlar ölümsüzdürler. İlâhî güce ait şeylerdir.

Peki bu genel çerçevede reenkarnasyon nedir ?

İslâm dininde yeri var mıdır?

İsterseniz şimdi de bunları yazıp açıklamaya çalışalım.

Reenkarnasyon denilince; insan denilen canlı varlık içindeki ruhun, bu dünya hayatından ölüm sonrası aleme (berzaha) olumlu yada olumsuz amellerle göçüp giden ruh bünyesindeki benlik, bu dünyada yaşarken kendisine verilen aklı ve idrak çerçevesinde hayat boyu edindiği bilgilerle kendinden istenilen yeterli derecedeki olgunlaşmaya ulaşmış ruha bağlı benlikler hariç. Bu dünyada yaşarken ne yazık ki, kendine verilen aklı yeterince kullanıp değerlendirememiş. Dünyada kendisine verilen süre içinde tekamül olgunluğuna ulaşamamış. Yani adam gibi adam olamamış ruhlar, güya ; yer yüzünde yer yüzünde yeni doğacak, kendine özgü yeni benlik sahibi olacak bebeklerin bedenlerine (Tekamül yolundaki eksikliklerini gidermek 2’inci, 3’üncü, 4’üncü, ... defa) tekrar tekrar gidip gelip girerek dünyada eksik kalmış olan her türlü olgunlaşmalarının sağlanması yönünde terbiyelerine yeniden yine bu dünyada bir başka bedende devam edileceği anlamındaki düşünceler, sözler, varsayımlar ve zanlar şeklindeki yerli yerine oturmamış tüm söylenti şeklindeki sözler insanların akıllarını çeldiğinden yanlış yönlendirilip, yanlış inanca sebep olunmaktadır.

Şimdiye kadar bizlere anlatılıp, yazılıp, okutulan; ruhun yeniden bedenleşmesi yada ruhun başka bir bedene girmesi şeklindeki anlatım ve ifadelere dünyanın her yerinde rastlandığı gibi, bizim ülkemizde de rastlanmaktadır. Ancak bu rastlantılar dünyanın da bizim de hep aynı bölgelerinde yaşayan bazı insanların geçmişte kalmış bir önceki hayatlarında yaşadıklarını, bir başka benliğe ait bedende yeniden gelerek geçmişte başka bir benliğin bedendeyken yaşamış olduklarını yeni oluşan benlikteyken hatırlayıp anlattıklarını sanmalarının bana göre dört sebebi olabilir.

İlki, yanlış inanıştan yada eksik bilgiden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü yeterli ilmi donanıma sahip olmayan insan aklının sağdan, soldan çeşitli yollarla elde edilen yarım yamalak, sağduyudan uzak, sağlıksız, yalan yanlış hafızaya doldurulmuş bilgilerin zaman içinde insan aklının karıştırılıp aldatılmasına yönelik oluşturulan bir durumdur.

Bunu biraz açmak istersek, bu günkü ilim ve teknolojiyle kendi din adamlarımız kendi dinimizi yeteri kadar anlamadıkları için bizleri de yeterli derecede doyuramamaktadırlar. Doymayan beyinlerde, boşluklar oluşmakta. Oluşan bu boşlukları değerlendirip doldurmak isteyen başka din mensupları dinimizi, birliğimizi, düzenimizi bozmaya yönelik faaliyetlerde bulunarak halkımızın aklını karıştırıp dinimizi zaafa uğratıp zayıflatarak halkın dini inancını sağından solundan iyice törpüleyip yok etmek amaçlıdır. Çünkü dinin zaafa uğratılıp inançları zayıflayan bir toplum yanlış yönlendirilerek akıldan ziyade nefse yönelik yaşamaya başlar. İşte o zamanda hem din, hem inanç, hem de milletin dirliği, birliği bozularak her türlü sömürüye açık bir hale gelir.

İkincisi, aklın yanılıp aldanması sonucu, akılda kargaşa yaşanır. Yaşanan bu akıl kargaşasında sağduyuya dayalı akıl ile önceden yapılmış olan akıl kütüphanesinin hafızasındaki sıralama bozulup karışır. Oluşan bu akıl kargaşasında her gün bombardıman yiyen duygu ve düşünceler bir gün karışıp yön değiştirir. Yön değiştiren duygu ve düşünceler ister istemez akıl sahibini hafızadaki yanlış yapılandırılan programdan dolayı insanın yanlış istikametlere sapmasını sağlar.

Kısacası akıl gücünü kaybederken nefis olanca gücüyle ortaya çıkar. İnsan akla dayalı iradi gücünü artık yerli yerince kullanamaz bir hale gelir. Eğriyi doğruyu birbirinden ayıt edemez. Kendisine yanlış bilgi hakim olduğundan yanlış bir inanca yönlenip saplanır. Saplantı halinde olan akıl, artık sağlıklı düşünemez. Doğru irade kullanamaz. Bir akıl yanılgısı olarak başlayan bu oluşum, sonunda aklın doğru algılamasını engeller. Engellenmiş akıl sahibi de doğru düşünemeyeceği için bu türden yanılgıları her an yaşayabilir.

Üçüncüsü; gaip denilen (fizik ötesi) alemden bazen Allah, insanların tekamül yolundaki ilerlemelerinde akıldışı gösterdikleri küçük sapmalarında yarattıklarına olan sevgisinden, aşkından, muhabbetinden dolayı bazen onları uyarmadan doğru yaşamalarını sağlamak için içlerinden bazılarının gönül gözüne ait perdelerini aralayarak (akıl yoluyla) ışığa (nura) bakmalarını söyleyerek oradan onlara sızdırdığı bilgilerle diğer insanların uyarılıp doğru istikamete yönlendirilmelerini ister.

Okuyucuyu fazla sıkmamak için konuyu burada keselim bir sonraki 15. bölümde kaldığımız yerden konumuza devam etmek üzere sevgiyle hoşça kalın.

Cahit KAARAÇ

 
Toplam blog
: 322
: 1004
Kayıt tarihi
: 08.03.08
 
 

1953 Elbistan doğumluyum. Lise mezunuyum. Kamuda çalışıyorum. Evliyim ve iki çocuk babasıyım. Ken..