Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ekim '10

 
Kategori
Dünya
 

İslam korkusu (Islamophobia)

İslam korkusu (Islamophobia)
 

İslam korkulacak bir din değildir. İslam dininin temel felsefelerinden biri de Kur’an’daki açıklamas


İnsan denilen görkemli varlık kendiliğimden, hiç bir amacı olmadan veya bir takım gelişi güzel nedenlerin birleşmesi ile var olan bir canlı değildir. Allah bu insan denilen varlığı diğer canlılardan ayrı özellik ve güzellikte yarattığını, bu varlığa görev ve sorumlulukları olduğunu, yer yüzünde bozgunculuk ve kargaşa çıkarmak için yaratmadığını Kur’an’da belirtir.

İnsan toplumsal bir varlıktır. Bir arada yaşamaya gereksinim duyar. Bu gereksinimler bireysel olduğu kadar, toplumsal ve ekonomik alanlarda da geçerlidir. Çeşitli ulusların, farklı dinlerin, ideolojik sistemlerin insanlar arasında ortaya çıkmasını sağlar.

İslam korkulacak bir din değildir. İslam dininin temel felsefelerinden biri de Kur’an’daki söylemleriyle bir insanı öldürmek bütün insanlığı öldürmek kadar ağır bir suç sayarken bir insana destek olup yaşamasına katkı sağlamanın bütün insanlığın kurtuluşuna neden olan bir eylem olarak görmektedir. Barış ve dinginliğe böylesi katkı sağlayan bir din ve bağlıları korkulacak yerde sevilmelidir. Bu anlayıştaki insanlar olsa olsa dünyaya barış ve kardeşlik getirir. Yaradandan ötürü bütün yaratıklarını sever. Onları korur ve kollar.

Kur’an çok yerde insanın üstünlüğünü belirtir. İnsanoğlunun ortaya koyduğu çaba görünürde onun mutluluğu, yaşamı güzelleştirme ve dinginlik toplumu oluşturmayı amaçlar. Bir toplumda dinginlik ve mutluluğun arttırılabilmesi öncelikle bireylerin diğerlerine karşı iyi düşünce ve içten bir duyguyla yaklaşmasına bağlıdır. Bu da karşılıklı sevgi ve saygı ile, yüreğini başkalarına açmakla olur. Kişiselsel istek ve içini kemiren azgın duyduların denetimine giren bireyler bunu başaramazlar. Benlik ve bencillik duygularından arınmış, benden önce diğer insan kardeşlerim diyebilen insanlardan iyilikten başka ne beklenebilir ki?

Allah (c.c.) üstün bir biçimde yarattığı insana sorumluluklar yükler. O Allah’ın yeryüzündeki sözcüsüdür. İnsanlar dünyanın yönetiminden sorumludurlar. İslam insanlar arasındaki dini farklılıkları düşmanlık nedeni saymaz. Tam tersine bütün insanların özgürce inandıkları gibi yaşamalarına izin verir. İslam'da tam bir inanç özgürlüğü vardır öyle ki Kur’an’da ‘Sizin dininiz size, benim dinim bana.’ söylemiyle bireysel sorumluluğu temel alır. İslam'da zorla din kabul ettirmek yoktur çünkü İslam'ı kabul etmek yalnızca sözel bir eylem değildir. Aynı zamanda yürekten inanması gerekir o dine girebilmesi için. Yani dinde zorlama yoktur. Temel kural dine isteyerek ve yürekten katılmakla olur. İslam, bireysel özgürlükleri en güzel biçimiyle, insanların eşitliğini en ince ayrıntılarına değin tanır. Ama bunları gelişi güzel kullanmaz. Bireysel özgürlüklerin karşısına bireysel sorumlulukları koyar. Kişi ve toplumu içine alan sorumluluk ve yükümlülükleri de topluma yükler.

İslam’a göre kişi ile kendisi, kişi ile yakın akrabası, kişi ile toplum, belirli toplum ile toplumlar, belirli kuşaklar ile ardı ardına gelen kuşaklar arasında dayanışma söz konusudur. İslam peygamberi Hz. Muhammed ‘Ben alemlere rahmet olarak gönderildim.’ sözü ile dünyada yaşayan insanlara eziyet için değil acımayla aralarında uyum sağlamaları için görevli olduğunu belirtmiştir. Başka bir sözünde ise güzel aktöreyi yaymak için onu tamamlamak için görevli olduğunu dile getirmiştir. Yer yüzünde bozgunculuk ve kargaşa çıkarmanın İslam ve Müslümanlar açısından büyük suç olduğunu belirtmiştir. İnsan hak ve özgürlükleri Hz. Muhammed zamanında güvence altına alınarak Medine yazılı sözleşmesinde yerini almıştır.

İnsan Hakları ve Özgürlükleri Hz. Muhammed döneminde güvence altına alınmış ve Medine Devleti Sözleşmesinde de yer almıştır. Kur’an’da ‘Erkeklerin kadınlar üzerinde hakları olduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır.’ Hz. Muhammed erkekleri kadınların hak ve kazanımlarını gözetmelerini buyurmakta ve Kadınların Allah’ın bir emaneti olduğunu belirtmektedir. 'Sizin en yararlınız eş ve çocuklarına yararlı olanınızdır.’ buyurur. Hz. Muhammed başka bir sözünde: ‘Ey insanlar kadınlar hakkında Allah’tan korkunuz. Sizin kadınlarınız üzerinde hakkınız vardır. Kadınların da sizlerin üzerinde hakları vardır.’ Başka bir sözünde ‘Cennet annelerin ayağı altındadır.’

İnsana bu derece önem veren İslam’dan korkmak anlamsızdır. İslam’ın insanlara bakışı: İnsan ve özgürlüklerinin sağlıklı bir biçimde toplum yaşamına yansıyabilmesi, sevgi ateşinin yüreklerine yerleşmesiyle olanak bulabilir. İslam: 'Sevmeyende, sevilmeyende yararlık yoktur.' Devletler şu güvenlikleri sağlamaktan sorumludur:

1) Din Özgürlüğünü Güvence Altına Almak,

2) Akıl Sağlığının korunmasını Güvece Altına Almak,

3) Genç Kuşakların Korunmasını Güvence Altına Almak,

4) Yaşamın Korunmasını Güvence Altına Almak,

5) Mal ve Varlıkların Korunmasını Güvence Altına Almak.

İnsanlar bu güvencelerin sağlanabildiği toplumlarda, sevgi ve saygı üzerine kurulu, insan mutluluğunu amaçlayan, yaşamın güzellikleriyle dolu dinginlik toplumunu oluşturur. Çeşitli ülkelerde yaşayan Müslüman öğelerin yaptıkları hatalardan bütün o dine inanan insanların suçlanması akıl işi değildir. Terörün hiç bir dinle ilişkisi yoktur. Törörizmi palazlandıranlar ve düşmanlarını teröristleri kullanarak güçsüz düşürmeye çalışanlar yine sömürgeci ülkelerdir. Kendi yetiştirdikleri teröristler bumerang gibi geri dönüp yine kendini yetiştiren sömürgecileri vurur. Terörizm dinsel değil, politiktir. Her terörist grubu besleyen bir art niyetli sömürgeci devlet vardır. Afganistan'a ve Irak'a girebilmelerini yasallaştıran yine kendi elleriyle besleyip büyüttükleri teröristlerdir.

Ekinsel eritme olmadan insanlar kendi kimliğini, dilini, inancını koruyup bulunduğu ülkenin değerlerine de saygı göstererek yaşamı sevilir bir biçime getirmede tüm toplum bireylerinin sorumlu olduğuna inanıyoruz. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Farklılıklarımız savaş nedeni olamaz. Ancak farklı dillerde ve renklerde olmamız biri birimizle tanışabilmemiz dosluk kurabilmemiz içindir. Allah dileseydi, hepimizi tek ırk, tek renkte ve tek dili konuşan insanlar olarak yaratabilirdi. O zaman toplumlararası ilişkiler ve etkileşimler olamazdı. O zaman dünya tek düze, renksiz ve çok sıkıcı olurdu.

Küreselleşerek küçülen dünyamızda uzun süreli ve sürdürülebilir bir barış için farklılıklarımız zenginliğimizdir diyerek insanların biri birlerini oldukları gibi kabul etmeleri dileğiyle bütün okuyucularımı yürekten selamlıyorum.

 
Toplam blog
: 32
: 1827
Kayıt tarihi
: 07.08.10
 
 

1954 doğumluyum. Mersin'de doğdum. Emekli İngilizce okutmanıyım...