Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Ekim '13

 
Kategori
Felsefe
 

Islam ve Bilim

Islam ve Bilim
 

İslam ülkelerinin özellikle Araplar’ın uykusu tahmin edildiğinden daha uzun ve derin. 2005 yılı istatistiklerine göre Harvard Üniversitesi tek başına 17 Arap ülkesinin toplamından daha fazla bilimsel üretiminde  bulunmuş. Dünya üzerindeki 1,6 milyar Müslüman içinden sadece iki tanesi Nobel ödülü almış ve ikisi de sonradan batıya yerleşmişlerdir. Kimya alanında ödülü alan Ahmed Hasan Zewail California Teknoloji Enstitüsü’ne transfer olmuştur. Yahudiler ile karşılaştırıldığı taktirde Müslüman inanca sahip ülkelerin bilime yaptıkları yatırım gayet açık bir şekilde ortadadır. İslam Ülkeleri Konferansının tamamının ortalamasının bilime ayırdıkları miktar toplam bütçelerinin % 0,81’lik oranına tekabül etmektedir. ABD bilinen en büyük bilimsel araştırma bütçesine %2,9 ile sahip olmasının yanında yavrusu olan İsrail kendi bütçesini % 4,4 oranında tutmuştur. 
 
Kimileri bilime karşı İslam dünyasının yaklaşımını İslamiyetin genel  yapısından sorumlu tutar. Ortadoğu ve İslam ülkelerinin üniversiteleri bilimsel araştırmalara ağırlık vermek yerine dua etme gibi konulara daha fazla zaman ayırdığı göze çarpar. Örneğin islamabad’daki Quaid-i Azam Üniversitesi kampüsü içerisinde halihazırda üç tane mescit olmasına, dördüncüsünün planlarının yapılmasına rağmen tek bir kitapçısı bile yoktur. Suudi Hükümeti’nin üzerinde durduğu konulara bakacak olursak eğer  ‘’Kur’an-ı Kerim ve Keşfedilesi İmkansız Mucizeleri ‘’ konulu araştırmaları desteklemektedir. Bu türden bir araştırma konusunu desteklemek veya önünü açmak bilime nasıl hizmet edecektir gayet açık bir şekilde ortadadır. 
 
Birçok üniversite politika veya dini konuları içermeyen araştırma yapılmasına çekingen yaklaşmakta veya bu konulara teğet geçmektedir. Gelişime açık olmayan konuların bu şekilde uzaktan işlenmeden geçiliyor olması İslam ülkelerinin bilim ve teknolojideki seviyelerinin yansımasıdır. Pakistanlı bir bilimadamı olan Pervez Hoodboy nükleer fizik alanında araştırmalar yapmakta ve Lahore Bilimsel Araştırmalar Üniversitesi’nde Yönetim Bilimleri bölümünde İslam’ın bilimle olan ilişkisi alanında araştırmaların eski bölüm yöneticilerinden birisi. Pakistan’ın en bilinen üniversitelerinden birisidir sözkonusu eğitim kurumu. Öğrenciler araştırma konusuna çok bağlı ve vefalı çalışmalarına rağmen üniversite yönetiminden konuyla ilgili ödenek gelmemesi dolayısıyla öğretim görevlisinin kontratı geçtiğimiz yıldan beridir yenilenmedi. Kendisinin belirttiğine göre bunun için geçerli olan hiçbir neden bulunmamakta. Üniversite yönetimi ise araştırma konusunun içeriğinin ödeneğin kesilmesi ile hiçbir bağlantısı olmadığını ısrarla savunmakta. 
 
Ancak daha yakından bakıldığı zaman olayları daha net görebilmek mümkün. İslami bir bilimsel aydınlanmanın yolda olduğu görülmekte.  Bilimsel geriye gidişin asıl sorumlularının aslen dini liderler olmadığı ancak seküler kanun yapanların buna neden olduğu göze çarpıyor. Kendi güçlerini ellerinde tutmak için herşeyi yapmaktan kaçınmayan güç odakları nedeniyle İslam ülkeleri bilimsel çalışmalardan uzak duruyor. 
 
Geniş bakış açısıyla bakıldığında
 
İslam’ın geriye doğru gidişi gibi görülen karikatür kolayca dağıtılabilir bir yapıya sahiptir. 8-13. Yüzyıllar aralığında Hıristiyan dünyası Ortaçağ karanlığına büründüğü sırada İslam dünyası bilimi geleceğe taşıyan öncüllerle dolu atılımlarla hareket ediyordu. Abbası kaligrafları eğitime parayı tabiri caiz ise akıttılar. 11. Yüzyılda yaşamış olan ve Avrupa’daki modern Tıbbın gelişiminde büyük payı olan İbn-i Sina ( Avrupalıların kendisine verdiği isimle Avicenna) kitapları yüzyıllar boyunca okunmuş ve okutulmuş bir bilim adamıdır. Kitabı-El Cebr’in ve modern matematiğin en büyüklerinden Kabul edilen Harezmi’nin 9. Yüzyılda yapmış olduğu araştırmalar ve teoremleri halen temel matematik alanında öğrenciler için kaynaklar arasındadır. Aslen İranlı olan El Biruni ise dünyanın dünyanın dönüş hızını sadece %1’lik bir yanılma payı ile ölçebilmiştir. Özellikle Antik Yunan’daki araştırmaların ayakta kalabilmesi için uğraşan Müslüman bilimadamları günümüz Avrupa biliminin gelişim temellerinin ve bilimsel devrimlerin oluşmasında çok büyük katkılara sahiptirler. 
 
İslamiyet genel yapısı itibariyle bilimle sadece uygunluk teşkil etmediğini aynı zamanda  aynı zamanda onun gidişatını hızlandırıcı bir etkiye sahip olabildiğini Ortaçağ’da ispatlamıştır. Ay takvimine göre döngüsü olan Ramazan ayının döngülerini hesaplama kabiliyeti bile matematik olarak gelişime kapı açmıştır. Muhammed Peygamber’in söylemi ‘’Bilim Çin’de bile olsa gidip alınız’’ inananları bilime yöneltmeye yeten bir açıklamadır aslen. Ancak bunu uygulamaya çalışanlar veya üzerine nasıl almalarına karar verenler tümüyle inananların kendileridir. Günümüz İslam devletlerinin genel yapılarındaki farklılıklar bile bu durumu açıkça ortaya koymaktadır. İran ve Suudi Arabistan arasındaki farklılık uç olarak kabul edilen iki devletin ve halklarının bilime olan yaklaşımının ne kadar değişik olabileceğini açıkça ortaya koyar.
 
İsmi geçen İslami bilimsel araştırmacılarının başarıları yüzyıllar boyunca kabul edildi ve kutlandı. Geçtiğimiz yıl Katar’ın başkenti Doha’da yapılan İslami Bilimler’in Altın Çağı isimli sergi binlerce ziyaretçinin uğradığı bir sunuma dönüştü. Bundan daha önemlisi Orta Doğu ülkelerinin bilimsel konulara yaptığı yatırımlar batılıları bile kıskandıracak miktarlara ulaştı. Örneğin 20 milyon $’lık bütçesiyle  Suudi Arabistan’da açılan Kral Abdullah Üniversitesi hemen hemen bütün ABD ve Avrupa Üniversitelerinden daha fazla ödenek almasıyla hepsini kıskandıracak olanaklara sahip.
 
Bu kadar geniş olanakları gören yabancı bilimadamları böyle ödeneklerin olduğu üniversitelere çoktan yerleşmeye ve araştırmalarına burada devam etmeye başlamış durumdalar. Jean Frechet isimli Fransız bir bilimadamı bunlardan sadece bir tanesi. Kimya alanında Nobel’e daha önce aday gösterilmiş bir kişilik. Suudi Üniversitesi Oxford, Cambridge ve Londra’daki Imperial üniversiteleriyle program değişimleri yapmakta. Komşu ülke Katar’ın %2,8’lik bütçe genişlemesinin %0,8’lik kısmı bilimsel araştırmalara ayrılmış. Parasal tutara yansıdığı zaman 5 milyar $ gibi bir rakama tekabül etmekte. 2005-2010 yılları arasında Türkiye’deki Ar-Ge araştırmaları her bir yıl için %10 oranında yükselmiştir. Her bir yıl için yapılan nakdi giderler Norveç’in iki katı tutarında olmuştur.
 
Harcanan miktarlar sonuç olarak ülkelere geri dönüşler yapmaktadır. Bilimsel araştırma yayınlarına konu olan yayınların miktarı yıllık 5,000 olan Türkiye 22,000  rakamına ulaşmıştır. Çok daha az ödenek harcaması yapan İran 1,300 olan bilimsel araştırma makale ve yazı sayısını 15,000’e yükseltmeyi başarmıştır. Nitelik ve niceliğin farklı terimler olduğu şüphesiz olmasına rağmen bu kadar çok nicelliğin arasında kalitesi yüksek araştırmaların çıkmaması da imkansız. Bilimsel dergiler çok da olmamasına rağmen artık İslami inanışa sahip ülkelerin bilimsel gelişmeleri ve makalelerinden parçalar yayınlamaya başlamışlardır. Reuters adına araştırma yapan bir kuruluşun araştırma sonuçlarının gösterdiğine göre Mısır, İran Ürdün, Suudi Arabistan ve Türkiye en üretken olmalarına rağmen dünya ortalamasının sadece 4’te biri kadar araştıma yayını yayınlamakta. 2009 yılındaki yoğunluk miktarı yarıya çıktı. En tanınmış gazetelerin oranına bakıldığı zaman İran averajın üzerine çıkarak %1,7 gibi bir oranı vurmakta. Diğer İslam ülkelerinin % 1’lik oranını neredeyse ikiye katlamakta. Mısır ve Suudi Arabsitan’ın da elde ettiği sonuçların kötü olmadığı görülmesine rağmen Türkiye’nin genelde mühendislik alanında iyi sonuçlar alması da dikkat çekici.
 
Bilim ve teknolojinin birbiriyle ne kadar içli dışlı oldukları şüphe götürmez gerçektir. Pratik anlamda birbirinden alışverişlerde bulunarak sonuçlara ulaşırlar.
 
Mühendislik tarımsal bilimlerin hemen ardından gelen bir uygulamadır. Eczacılık ve kimya da popüler bilim dalları arasında yer alırlar. Parasal konularda değerler arz ederler. Fazıl Mahmud Han ( Fazeel mahmoud Khan) astrofizik konusunda Almanya’da doktorasını tamamladıktan sonra ülkesine döndüğünde ise yarar konularda birşeyler yapmak istediğini rektör yardımcısına söyler. Lahor’daki Devlet Koleji’nde eğitimlere devam etmektedir. Aklında olan konuların başında gelenler ise karadelikler vardır. Fizik biliminin içeriği olan bu gibi konuların bilimsel dünyaya katkıları geleceğin dünyasında tartışma götürmez basamakların öncülü olacağı görülecektir.  
 
Bilimsel gelişmeler ve yatırımlar Ortadoğu’da bir bölünmeyi çoktan başlatmış durumda. 2000 yılında Ürdün’de açılan SESAME (SUSAM)  isimli araştırma laboratuarı ÇERN’in ayak izlerini takip ederek bölgenin yeni parçacık hızlandırıcı laboratuarı olmaya doğru gitmektedir. ÇERN’in genel yapısını alarak kendine uygulayan SESAME aslında bir kopyadır. Bilimadamlarını savaş zamanı korkularından uzakta tutmak isteyen hükümetlerin ortaya çıkardığı bir araştırma merkezidir ÇERN. SESAME’nin özelliği İsrailli fizikçilerin Filistin, İran, Lübnan veya çevredeki diğer ülkelerinden gelecek saldırı tehditlerine karşı birlikte çalışabilme olanağına sahip olmalarıdır. Kısacası sözkonusu araştırma merkezi İsrail’e hizmet eder. Ürdün’ün kiminle işbirliği yaptığı gün gibi ortadadır.  
 
Kitabına uydurmak
 
SESAME laboratuarlarında yapılan araştırmalar İslam öğretisinin doktrinlerine zorlayıcı konulara girmekte ( hatta birçok konuda inancı sorgulayıcı bir yapıya bürünmekte) Biyoloji ise evrimci açıdan bakıldığında tamamen farklı bir çap ortaya koyuyor. Birçok Müslüman insanların maymunlarla aynı kökenden gelmesi üzerine kurulmuş olan evrim anlayışına imkansız gözüyle yaklaşmakta. Bir araştırmacının yapmış olduğu araştırmaların sonuçlarına göreMalezya,Pakistan ve  Endonezya’da halkın %20’lik kesimi Mısır’da ise sadece %8’lik bir kısmı evrim teorisine inanmakta. 
 
Amerikalı bir inanç lideri olan ve sonradan islami seçmiş olan Yaşır Qadhi aslen bir kimya mühendisi olmasına rağmen sonradan inancını değiştirmiş ve İslam ve Evrim isimli bu sene başında yapılan konferanslar serisine Londra’da katılmıştır. Evrimin Teorisi’nin diğer canlılar üzerine uygulanıyor olmasına ve teoremin bu yöndeki gelişiminde hiçbir sakınca görmemektaedir. Ancak asıl sorun Adem ve Havva’nın ebeveynlerine gelince onların başka canlılardan evrilmiş olabileceklerini kesinlikle kabul etmemektedir. Herhangi başka bir alternatif argüman dini inanç kitabına ters olduğu için kabul edilebilir değildir. Diaspora içindeki bazı kişilerin yapmış yorumları İslam ve Ateizm’i birbirine yaklaştırmakta ve insan evrimini inançlarla harmanlamayı hedeflemekte. Qadhi bu türden açıklamaları Kabul etmemektedir. Bazı Hıristiyan teologlardan da son zamnlarda benzer açıklamalar gelmekte. 
 
Bu türden bir inançsızlığın inançlar içinde yer edinebileceğine işaret eden Hameed kültürün ve poltikanın daha büyük bir role  sahip olduğunu belirtiyor.Zayıf okul eğitimi küçük zekalarda yanlış algılamalara neden olabiliyor. Gittikçe büyüyen bir İslami yaradılışçılık düşüncesi yaygınlaşmakta. Harun Yahya’nın isimli kişi bunların önde gidenlerinden. Websitesi Darwin hakkında sonu gelmez olumsuzlukları kapsamakta. Türkler tarafından ciddiye alınmamasına rağmen İngilizce konuşan okuyucular tarafından ciddiye alınmaktadır. Amerikalı İnanışçılar gibi düşünmesine rağmen evrenin yaratılışının 6000 yıl değil,milyarlarca yıl öncesine dayandığını vurgulamakta. 
 
Fakat İslam ve günümüz bilim arasındaki eşik asılması imkansız bir bariyer değildir. Birçok Müslüman biyolog inançlarını ve bilimsel bilgilerini barışık tutarak bilimsel araştırmalarını sürdürmeyi başarmışlardır. Fatima Jackson isimli sonradan İslamiyet’i seçmiş olan bilim kadını bilime bakış açısını Theodosius Dobzhansky isimli genetik bilimcisinin sözleriyle yorumlamakta ve ‘’biyolojide evrimin ışığından başka hiçbirşey mantıklı değildir’’ mantalitesini tekrarlıyor. Bilimin açıklayıcı olduğu konu herşeyin nasıl değiştiği, İslami anlayışın ise herşeyin ‘’neden’’ değiştiğini açıkladığını belirtmekte sakınca görmüyor.
 
Başka bilim adamları da aynı görüşü paylaşmakta ve yinelemekte. Rana Dajanı isimli Ürdünlü Moleküler biyolog ‘’Kur’an bilimsel bir araştırma kitabı değildir’’ diyor. ‘’Kur’an insanlara günlük hayatlarında nasıl davranmaları gerektiğine dair yolları gösterir.’’ Yorumlara gidildiği taktirde yeni keşiflerin ışığında değişiklikler yapmak mümkündür. Kur’an daki ayetler aslen insanın yaradılışıyla ilgili olmasına rağmen günümüz itibariyle evrimin nasıl geliştiğine dair destekleyici şekilde algılara yol açarlar. 
 
Yaşam bilimlerinin bazı parçaları Hıristiyanlar için bazı küçük oyunlar taşımasına rağmen Müslümanlar için kabul edilebilir olduğunu göstermiş durumda. Amerika’da araştırmacılar embriyonik kök hücreleri insane deneklerden alarak kullanma ve doğurganlık tedavilerinde kullanma yoluna gitmek istediler. Ancak çalışma konularının yasaklanmasıyla ilgili Hıristiyanların zorladığı federal hükümetin kendilerine sağladığı yasaklar ve son olarak da araştırma yardımının kesilmesiyle karşı karşıya kaldılar. Fakat islamiyete göre 40-120 gün aralığında ruh vücuda girmez. Bu nedenden dolayı İran’daki Royan Enstitüsüsü’ndeki araştırmacılar kök hücre ile ilgili araştırmalarını herhangi bir sansüre uğramadan devam ettirebildiler. 
 
Fakat bilimin ihtiyacı olan türden özgürlük İslam dünyasında halen çok az oranda mevcut. Politik İslamiyet’in yükselişiyle birlikte özellikle Selefizm’in etkisiyle güçlenen görüşler İslam dünyasının ileri doğru atacağı adımları erozyona uğratıp bilimsel alanda geriye doğru bir gidişi başlatma tehlikesi sözkonusu. Özellikle Mısır’da Selefilerin bilime karşı saldırıları tavan yapmış durumda. Kahire yakınlarındaki Zagazig Üniversitesi’nde mühendislik fakültesinde öğretim görevlisi olan eski başbakan Mürşi gibileri ise Selefi düşüncenin bilimsel ilerlemeye engel teşkil etmeyeceği görüşünü savunmakta. Kendisi Mısır Devlet başkanı olduğu zaman bilimsel araştırmalara ayrılan ödeneğin artırılacağı konusunda söz verir ancak verdiği sözlerin vardığı nokta bilime kaynak aktarımında deil daha çok insane ölümlerine neden olur. 
 
Eski rejimlerinden kurtuldukları taktirde Arap ülkelerinde yaşayan bilim insanları ilerleme için atılımlar yapacaklardır. Tunus üniversitelerindeki bilimadamları Üniversitelerindeki bilimsel yayınların sayısında iyimser bir artış olduğu konusunda hemfikir. Bilimadamları rejim tarafından bir yerlere getirilme yerine üniversite içerisinde seçimle geldikleri taktirde sonuçların iyimser olduğu herkes tarafından vurgulanmakta. Ortadoğu’da yaşanan politik fırtınalar sadece demokrasi anlayışını değil ancak aynı zamanda bilimsel düşünceye karşı yaklaşımları da kökten değiştirmiştir. 
 
Peki ya Türkiye’nin bilime karşı yaklaşımının bu noktada yer alacağı ve aldığı noktayı düşünecek olursak geleceğimiz ne olacak? Çarşaflı öğretmenlerden dayak yiyen çocuklar mı geleceğin bilimadamları olur yoksa herşeyi sorgulama yetisine sahip geleceğini kendi çizgisinde seçme becerisindeki bireyler mi? Bilimi kopyalayan, taklit eden mi olmalıyız yoksa öncül olarak onu taşıyan bir ülke olmak mıdır amacimiz? 
 
Toplam blog
: 12
: 376
Kayıt tarihi
: 11.03.13
 
 

Blog Yazari  Politika, stratejik araştırmalar, edebiyat, güncel olaylar, haber yorumları, çev..