Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '09

 
Kategori
İnançlar
 

İslam ve zina

İslam ve zina
 

Giacomo-Casanova, çapkınlığın simgesi


Kazanova olmanın, çapkın olmanın, ya da çok seksi kadın olup erkekleri baştan çıkarmanın, yaldızlı sözlerle ve vaatlerle başka insanları kandırmanın Kur’an’da yeri yoktur. Öte yandan kadın da aynı Allah’ın kuludur ve erkeğin eğlencesi veya malı değildir.

İnsanlığın ortak değerleri arasında, çok erkek olmak gibi bir özellik yoktur.

Gerçek insan erkekler, kendisine ve karşısındakine saygılı, sorumluluk sahibi, duyarlı olanlardır. Kur’an’da kadın veya erkek ayrımı yapılmaksızın, insan ilişkilerinde aldatma, aşağılama, alay etme, küçük görme gibi duygusal olarak insanları yaralayacak tavır ve davranışlar yasaklanmıştır.

Listesinde çok sayıda kadınlar bulunan erkekler veya listesinde çok sayıda erkekler bulunan kadınlar değil, çok sayıda kişiye yardım edenler, başka insanların sorunlarını çözmekte faydalı olmaya çalışanlar ve insanlara değer veren insanlar değerlidir.

Erkekler, kadınları ve çocukları ezme, eşlerini aldatma, kadınları taciz etme gibi haklar verilerek değil, kadınların ve çocukların geçimlerinden sorumlu tutulduğu için daha üstün kabul edilmiş, mirastan alacakları pay iki kat olarak belirtilmiştir.

Bu konuda uçlar uçları getirmekte, ev işi yapmak, aldatma vb. konularda erkekler lehine yapılan haksızlıklar, ekonomik bağımsızlığı olan kadınlar tarafından bu kez, kadınların üstünlüğü olarak erkeklere uygulanıp denge sağlandığı zannedilmektedir.

Doğru olan, kadın veya erkek, kendisi için hiçbir şey yapmaya değmeyeceği düşünülen insanla birlikte olmamaktır. Eş olmak eşit görülen insanlar arasında olmalıdır. Eşi aşağılamak kişiyi yüceltmez. Sevilen, değer verilen insan için bir şeyler yapmak kişiliğinden ödün vermek değildir.

Evi, yiyeceği olan insanların iş bölümü yüzünden birlikteliği bozması, üstünlük yarışına girmesi değil, var olana şükretmesi, ortak yaşam ve huzur için samimiyetle elinden gelen çabayı göstermesi gereklidir.

Çevremize baktığımızda, serbest ilişkiyi savunanların çoğunun bunu gerçekten bir hak olarak kabul etmedikleri, bu konuda kendilerine karşı bile dürüst olmadıkları, bunu en fazla “kendisinin yapabilme hakkı” olarak içlerine sindirebildikleri görülür. Kendi partnerlerine sadık olmayanlar bile aldatılmaktan rahatsız olurlar.

Eşinin veya partnerinin onu terk ederek “daha uygun, daha iyi özellikleri olan birisi“ ile beraber olduğuna sevinen, kendisini terk eden eşin veya sevgilinin sevincini içten paylaşan kaç kişi vardır?

Her ne kadar gözle görülemez veya başkasına gösterilemez ise de, ruhsal yaralanmaların etkisi çoğunlukla fiziksel yaralanmalardan daha fazla ve uzun sürelidir.

Yaşam boyu ve en güvenilir insan, eş olarak seçilmiş kişi tarafından bir başkasıyla veya hayatta en güvenebileceği insan olan annesi tarafından gerçek babasının kimliği gizlenerek aldatılmak büyük bir hayal kırıklığı yaşanmasına ve diğer insanlara karşı da güvensizlik duygularının yerleşmesine neden olur.

Öte yandan aldatılmak, aptal yerine konmak, aşağılanmak olarak gurur kırıcıdır.

Aldatılmak, en güvendiği insan tarafından dolandırılmak olarak haksızlığa uğramışlık ve öfke duygusudur.

Kur’an’da, insan ilişkileri açısından bakıldığında dürüst olmayan, güven kırıcı, bir tarafın aşağılanmasına ve ruhsal olarak yaralanmasına sebep olmasından dolayı zina, kadın erkek ayırımı olmaksızın, yasaktır.

Eşi aldatmak yerine boşanmanın yolu kadın için de, erkek için de açıktır. Tekrar evlenmeleri veya evlenmemeleri de kendi tercihleridir. Kur’an’da, inanmayanlara, namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yani inanç ve ibadet gibi, kul ile Allah arasındaki ilişkilerde insanlara diğer insanları ödüllendirme veya cezalandırma, hatta bu konuda değerlendirme yapma hakkı verilmemiştir. Ama zina konusunda -örtünmede olduğu gibi- sadece tavsiye niteliğinde bir açıklama yoktur. Kur’an, “cüzdanın çalındıysa polise git. Ortağın dolandırdıysa mahkemeye git. Ama eşin aldattıysa derdine yan. Psikolojik destek al” demez.

Zina herkesin yapabileceği bir hata veya hak değil, kadın-erkek ayrımı olmaksızın, insana karşı işlenmiş bir suç olarak kabul edilmiştir. Onun için de insanlar tarafından uygulanabilecek, zarar gören tarafından talep edilebilecek cezası vardır.

Zina böyle bir ilişkiden doğan çocuk olursa çocuğa karşı işlenmiş bir suçtur: Her bir bireyin, biyolojik annesinin ve babasının kim olduğunu bilmek hakkı vardır. Kur’an bir başkasının çocuğunu, kendilerini gerçek anne baba olarak tanıtarak evlatlık edinmeyi bile kabul etmez. Niyet ne kadar iyi olursa olsun, hiç kimsenin bir başkasının çocuğundan, çocuğun gerçek anne ve babasının kim olduğunu gizlemek hakkı yoktur. Bilmiyorsa da bilmediğini söylemek zorundadır. Yardım etmek, bakmak doğrudur. Ancak biyolojik bağı olmayan hiç kimse kimsenin çocuğu değildir.” (...) evlatlıklarınızı da sizin oğullarınız kılmamıştır.”

(Bu açıdan, sperm bankaları da sapmalardır. Sperm satanlar kimlik bilgilerini gizleme hakkına sahip oldukları için çocuklar, örneğin donör XY’nin çocukları olarak, internet siteleri kurup kardeşlerini bulmaya çalışıyorlar. Uzak Doğu ülkelerinden Avrupalılara evlatlık olarak satılan çocuklar –yaşam koşulları çok iyi olmasına karşın- ellerindeki verilerle biyolojik anne-babalarını bulmaya çalışıyorlar. İnsanları bile bile köksüz, kimliksiz bırakmak insanlık suçudur. İnsanlık olarak bile kendi tarihimizi merak ediyoruz.)

Ancak bundan çıkarılacak sonuç Kur’an’ın evlatlık edinmeye karşı olduğu değildir. Aksine, özellikle yetimlerin hakları ve mallarının korunması, onları kendi ayakları üzerinde duruncaya kadar eğitmek ve gözetmek konusu yirmiden fazla yerde geçer. Erkeğe dört kadına kadar evlenme izninin verilmesinin temelinde de yetim haklarının korunması vardır.

Yetimlere kalmış miras varsa, onlara bakan aileler yoksul bile olsalar, bakımın karşılığı olarak istedikleri kadarını alabilecekleri bir mal değil, büyüdükleri zaman kendilerine verilecek olan emanet olarak kabul edilmiştir.


“evlatlıklarınızı öz babalarına nispet ederek çağırın. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha uygundur. Eğer onların babalarını bilmiyorsanız, o takdirde onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır.... Anne tarafından akraba olanlar da Allah’ın kitabında, birbirlerine diğer müminlerden ve muhacirlerden daha yakındırlar” (Ahzab, 97/33, 4, 5, 6)

“Yetimleri nikah çağına gelmelerine kadar gözetleyip denetleyin. O zaman onlarda içinize sinecek bir olgunluk görürseniz, mallarını onlara geri verin. Büyüyecekler diye bu malları tez elden saçıp savurarak yemeyin. Zengin olan iffetli davransın. Fakir olan ise örfün gerekli kıldığı oranda yesin. mallarını kendilerine teslim ettiğiniz zaman yanlarında tanıklar bulundurun.” (Nisa, 98/4, 6)”


Bu, evlilik ve çocuk dolayısıyla maddi yükümlülüğe sokulmuş erkek için haksızlıktır: Erkeğe kendi çocuğuna ve onun annesine bakmak yükümlülüğü getirilmiştir. Ama hiç kimse başkasının çocuğuna bakmak zorunda değildir. Başkasının çocuğuna bakmakta, evlatlık edinmekte, zorunluluk değil, gönüllülük esastır.

Kadın veya erkek zina yapanın cezası ölüm değildir. Bazı yorumlarda parantez içinde evli olup da zina yapanlara recm yani taşlayarak öldürme cezasının uygulandığı anlatılır. Kur’an’da böyle bir ceza yoktur. (Recm cezasının-deriye- yazılı olduğu ayeti keçi yedi, iddiası Kur’an’la alay etmektir.)

Zinaya uygulanacak ceza, kişilerin katili bile affetme hakkı olduğuna göre, aldatılan eşin affetmemesi ve şikâyeti durumunda uygulanacak bir ceza olmalıdır. Ceza olabilmesi için tanıklarının da olması ve mahkeme edilmesi gerekir. Aldatılan eş tarafından şikâyet edilip, tanıklarla kanıtlandığında aldatanın ceza alması adalete uygundur.

Aptal yerine konularak aldatılan eş için can yakıcı ve gurur kırıcı, diğer insanlara karşı da küçük düşürücü olan zinaya, teşhir yoluyla aşağılama, gurur kırma cezası olarak dayak cezası öngörülmüştür. Bu uygulanabilecek en büyük cezadır.

Bazen bir günde iki kez alışveriş için evden çıkmak veya bir erkeğe gülümsemek, tecavüze uğramak gibi bir nedenden ötürü ve aile içinde verilen kararla işlenen töre cinayetlerini, Kur’an’a dayandırmak, Müslümanlıkla açıklamak mümkün değildir.

(Zina kadının ve erkeğin gönüllü ilişkisidir. Tecavüz ise, zina değil, kişinin bedensel ve ruhsal bütünlüğüne karşı yapılmış, etkisi yaşam boyu devam edecek bir saldırıdır. Saldırganın işlediği suç zina ile karşılaştırılamayacak kadar büyüktür. Bazı ülkelerde ilaç tedavisi ve yapılan tıbbi müdahale ile saldırganların artık kimseye zarar veremeyecek hale getirildiği belirtilmektedir.)

“Zina eden kadınla zina eden erkek... Yüz vuruş vurun her birinin ciltlerine... Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dini konusunda bunlara acıma duygusu sizi yakalamasın. Müminlerden bir grup da bunların cezalarına tanık olsun.”(Nur, 102/24, 2)

“iffetli kadınlara iftira atıp da dört tanık getirmeyenlere gelince, onlara hemen seksen vuruş vurun. Ve onların tanıklıklarını ebediyen kabul etmeyin.” (Nur, 102/24, 4)

“Şu bir gerçek ki, ilimsizlik yüzünden öz evlatlarını beyinsizce katledenlerle Allah’a iftira ederek, Allah’ın kendilerine verdiği rızkları haramlaştıranlar hüsrana uğramışlardır. İnan olsun, sapıtmışlardır.” (En’am, 55/6, 140)

Eğer eşlerden biri diğerinin zina yaptığını biliyor olmasına karşın tanığı yok ise:

“Kendi eşlerine zina isnat edip de kendilerinden başka tanıkları olmayanların her birinin tanıklığı, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğu hususunda Allah’a yeminden ibaret dört kez tanıklık ikrarıdır. Beşincide, eğer yalancılardansa, Allah’ın laneti üzerine olsun diye söz söyler. İtham edilen eşin, itham eden kocanın kesin yalancılardan olduğuna ilişkin, Allah adına dört kez yemin şeklindeki tanıklığı, ondan cezayı düşürür. Bu durumda kadının beşinci sözü, suçlayan erkek doğru sözlülerdense, ’Allah’ın gazabının kendisi üzerine olmasını söylemekten ibarettir.”(Nur, 102/24, 6-9)

Hiç kimse evlenmek zorunda değildir. Ama yapılmışsa evlilik sonuçta karşılıklı verilmiş bir söz ve anlaşmadır. Vergilerden, mirasa kadar pek çok konuda farklı düzenlemelere tabidir. Anlaşmaya imza atmış veya söz vermiş bir tarafın diğerini dolandırması, ne yasal ne de ahlaki olarak savunulacak bir şey değildir. Evli bir insanın çapkınlığı ile övünmesi, iş ortağını nasıl dolandırdığını gururla anlatmasından çok daha vahim ve utanılacak bir durumdur.

Cinselliği abartıp, insan doğasının bir parçası değil, övünülecek veya utanılacak bir kişilik özelliği haline getirmek, sağlıklı insanları bile eksikleri varmış gibi, çare bulmaya veya kendilerini eksik hissederek sözleri ve davranışları ile ne kadar “erkek” olduklarını kanıtlama çabasına sokmak yanlıştır.

Unutmamak gerekir ki, eşek katırın babası, kendisinden bir buçuk kat büyük atın partneridir. Ama eşek yine eşektir. Hayvanların kralı, cinsel başarısından dolayı eşek değil, saygın görünüşüyle aslandır. Zaten hangi konuda olursa olsun, övünmek de hoş görülen bir davranış değildir:

“Kibirlenerek insanlardan yüzünü çevirme, yeryüzünde kasılarak yürüme. Çünkü Allah, kurula kurula kendini övenlerin hiçbirini sevmez. Yürüyüşünde doğal ol, sesini alçalt. Şu bir gerçek ki, seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” (Lukman, 57/31, 16 -19)

Cinsellik doğası gereği, sadece eğlence değil, iki kişi arasında, prensip olarak, sonraki ortak nesli oluşturacak kadar, en yakın ilişkidir. Ama ticarete veya eğlenceye dökülmüş cinsellikte birlikteliği belirleyen karşılıklı sevgi değildir. Karşısındaki kişinin kimliği ve kişiliği önemli değildir, yani birlikte olduğu kişiye saygı yoktur. İnsanlar kısa bir süre sonra o insanı bırakıp bir başkasıyla beraber olmaya hazırdırlar, yani güven yoktur. İnsanlar için içinde sevgi, saygı ve güven olmayan bir ilişki ve sonuçta onun muhatabı olan kişi de değerli değildir!

Evlilik bağlayıcı olarak bazıları için itici, cinsel özgürlük ise, içindeki özgürlük kelimesiyle, çekici gelmekle birlikte, sonuçları ile düşünülünce erkeklerin canının istediği ile beraber olup, hiç bir sorumluluk almaması özgürlüğü olarak, gerçekte kadınların erkekler yararına kendi haklarından vazgeçmesi gibi sonuçlar doğuran, bedelini yine kadınların ve çocukların ödediği, bir anlayıştır:

Bugün Dünyanın pek çok ülkesinde evlilik dışı ilişkilerden dünyaya gelmiş veya bakamayacağı sayıda çocuk sahibi olmuş aileler tarafından sokağa terk edilmiş, satılmış, sokaklarda yaşayan yüz binlerce çaresiz, geleceğin suçluları olmaya aday çocuklar vardır.

Bu çocukların ve çaresiz, sahipsiz kadınların yüz binlercesi fuhuş sektörünün malı durumundadır. Kadınların cinsel istismarına bağlı olarak, AIDS olan kadınların sayısı erkeklerden daha fazladır. Onlardan geriye çoğu hastalıklı, yetim çocuklar kalmaktadır. Çocukların milyarlarca dolarlık ticaretin malı haline gelmelerini engellemek, onların da yaşamlarını hak ettikleri şekilde insanca yaşamalarını sağlamak, sağlıklı ve mutlu bireylerden oluşan mutlu bir toplum yaratmak için ailenin güçlenmesi, bakabileceği kadar çocuk sahibi olmak, eğitime ve sağlığa yeterli pay ayırmak çok önemli ve gereklidir.

 
Toplam blog
: 174
: 4451
Kayıt tarihi
: 19.06.09
 
 

1958  doğumluyum. Arkeologum. Evliyim. Çocuğum yok. Çalışmıyorum. Yıllarca çalıştıktan sonra, zam..