Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ocak '08

 
Kategori
Kültürler
 

İsmail Dede Efendi ve zavallı gençliğimiz...

İsmail Dede Efendi ve zavallı gençliğimiz...
 

İki hafta önce izlediğimiz ''Genç Bakış '' Proğramında Osman Yağmurdereli'nin Fazıl Say'la olan tartışmalarına tanık olmuştuk.

Katılan diğer konukların ve izleyici konservatuar öğrencilerinin ''Hışmına uğrayan Yağmurdereli'nin savunmasız ''Zavallı '' durumuna düşürülmesine üzülmüştüm.

Bir de Fazıl Say tarafından ''Göbeğini Kaşıyan Adam '' olarak hakaret niteliğindeki sataşmasına hiç tahammül edememiştim.

Yağmurdereli'yi şarkılarıyla tanıyan, hakkında fazla bir şey söyleyecek bilgisi olmayan biriyim.

Siyasi kariyeri de beni fazla ilgilendirmemiştir...Tarafsız bir hakemin hisleriyle birşeyler yazma ihtiyacı duymuştum.

''Mağduru koruma '' içgüdüsünden öte, eğitim anlayışıma ve mantığıma da ters düşmüştü bu durum.

Öğrencilerin '' koro ''halinde, Yağmurderelinini de ''Solo'' biçiminde karşılıklı söyleşileri hayli ilginçti:

O.Y :'' Fazıl Say ne kadar sanatçı ise Adnan Şenses de o kadar sanatçıdır ve Türk Kültürünü temsil eder !..''

Öğr :''Hayııırrr !..''

Belki dikkatlerden kaçmıştır. Karşılıklı sataşmaların bana göre ''En can alıcı'' yeri :

O.Y :''Fazıl Say ne kadar sanatçı ise, kültürümüzü temsil ediyorsa Dede Efendi de o kadar kültürümüzü temsil eder !..''

ÖĞR :'' Hayıııırr !..''

Benim kanıma en çok dokunan bölüm, öğrenci korosunun, gürültüde arada kaynayan bu son yanıtı olmuştur...

Türkiyede eğitim veren bir konservatuvarın ''Muhterem '' öğrencileri ''İsmail Dede Efendiyi'' reddetmişlerdir.

Belki bir hezeyana kapılıp söylenen sözlerdi bunlar...

Fakat Türk Musikisine altın harflerle yazılan ;kültürümüzün temel taşlarından biri olan, Hammamizade İsmail Dede Efendi'nin kemikleri sızlatılmıştır...

Türk Sanatı, müziği, üniversitesi, kariyeri adına işlenen bir suçtur bu !..

Çok değer verdiğim sanatçı, Fazıl Say'ın bu olaya seyirci kalması üzüntü vericidir.

Orada konuşan konuklar için de hiç hoş olmayan bir ''Kültürün rencide edilişinin tanıklığıdır ''bu !..

Ülkemizde konservatuar eğitiminin ''Siyah bir fotoğrafıdır '' bu resim...

Dede Efendi'nin müziğiyle büyüyen bir neslin çocuklarına hiç yakıştıramamıştım bu ahvali !..

Evrensel müzik kültürüyle övünen bazı ''Sanatçıların '' düştüğü acıklı bir durumdur bu !..

Dünyanın en uygar müzik okullarının bile ''Şapka çıkardığı'' DEDE EFENDİ'yi tanımamaktır bu !..

Bir neş'e-i Muhabbet Müzikalinden habersiz öğrencilere acıdım o gece...

''Yine Bir Gülnihal Aldı Bu Gönlümü '' Şarkısını bilmemek ne acı !..

İsmail Dede Efendi'yi bir kez daha anmak ve eserlerini hatırlamak adına aşağıdaki yazıyı sunuyorum.

*************


Hammâmîzade İsmâil Dede Efendi, (d. 9 Ocak 1778, İstanbul - ö. 29 Kasım 1846, Mekke, Minâ),

Babası geçimini hamam işletmeciliğiyle sağladığı için, Hammâmîzade adıyla tanınmıştır. Ancak günümüzde çoğu zaman Dede Efendi diye anılmaktadır.

İlköğrenimini yaptığı okulda, sesinin güzelliği dolayısıyla ilahicibaşı olmuştu. Müzikle uğraşan ve evinde meraklılara ders veren Anadolu Kesedarı Uncuzade Mehmed Efendi okuldaki bir tören sırasında ilahi okuyuşunu dinledikten sonra hemen öğrencileri arasına aldı.

1804'te büyük saygı ve sevgiyle bağlandığı öğretmeni Ali Nutkî Dede'yi, bir yıl sonra üç yaşındaki oğlunu, 1808'de annesini, 1810'da ikinci oğlunu yitirdi.

Bayatî makamındaki, "Bir gonca femin yâresi vardır ciğerimde" dizesiyle başlayan bestesi büyük oğlunun ölümünden duyduğu acıyı dile getirir.

Türk müziğinde ilk kez kişisel bir konunun işlendiği bu mersiye, Tanzimat öncesinin kişiselliğe ve duygusallığa açılma eğilimi içinde gözlenen kendine özgü romantik bir duyarlığın müziğe yansıması sayılabilir.

İstanbullu bir halk adamı olarak, İstanbul halkının eğlencelerine eşlik eden hafif müziğe de değer vermişti.

Rumeli türkülerini, serhad havalarını öğrenmişti. Bestelediği köçekler, türküler, hafif şarkılar, saraydan çok, kentli halka seslenir. Birçoğu geniş bir dinleyici kesimine ulaşan parçalarıyla bir kent müziği yaratmıştır.

Ancak, halk müziğine duyduğu ilgi yalnızca hafif parçalarda görülmez. Pek çok bestecide, halk müziği motiflerini birkaç form içinde yansıtmakla sınırlı kalan halk zevki, onun sanatının tümüne özgü bir nitelik olarak ortaya çıkar.

Bestelerinde daha önce hiç uygulanmamış geçki örneklerinin sayısı az değildir. Bu makam çeşitliliğinin sağladığı hareketlilik içinde, melodilerindeki akışın yükseliş ve alçalışları müziğine kendiliğinden nüanslanmış bir anlatım kazandırır.

Usullerin kullanımı ile güftenin usule uydurulmasına ilişkin yenilikleri de çarpıcıdır. Yerleşik kalıpları zorlayan bu tür yenilikleri yapıtlarına zenginlik katar.

Yenilikçi yanı, duyarlık bakımından, Romantizme açık bir özellik gösterir. Klasik üslubun kişisel duyguya yer vermeyen mesafeli tavrından sıyrılma eğilimi, melodi çizgilerinde dile gelen Romantiklere özgü geçmişe özlem duygusu, halk zevkine yaklaşma çabası hep bu tür özelliklerdendir.

Yenilikçiliğin bir başka yönü, Batı müziğiyle olan ilişkisindedir. Muzika-yı Hümayûn'un kuruluşuyla saraya giren İtalyan müziğini dinleme olanağı bulmuştur.

Kulak gücüyle kavramaya çalıştığı Batı müziğinin etkisi bazı yapıtlarında, özellikle Rast Kâr-ı Nev'de -vals ritmini gelenekte bulunan üç zamanlı semai ölçüsüyle verdiği- "Yine bir gülnihal.." şarkısında açıkça olduğu görülür.

Batı'nın çok sesliliğiyle ilgilenmemiş olduğu halde, bu müziğin melodi yapısını özümlemiş olması nedeniyle bu tür parçaları armonize edilebilir.

Dede Efendi'nin sanatına çeşitli düzeylerde bakıldığında, birçok farklı öğeyi doğal bir uyum içinde kaynaştırdığı görülür. Yaşadığı dönemin karşıt yönlerinin onun sanatında bir uzlaşmaya vardığı söylenebilir.

Müziği hem dünyasal, hem de dinsel ve mistiktir. Geleneklere bağlı olduğu ölçüde onları geliştiricidir de. Seçkinlere seslenirken halktan uzağa düşmez.

Eski ile yeniyi yadırgamadan kaynaştırır. Sanatının özü, bu ikiliklerin uyumundadır. Yüz elli yıldan sonra da geniş bir dinleyici kesiminin duyarlığına seslenebilmesi, sadece sanat gücünün değil, aynı zamanda, eski zevki yeni zevke bağlayan bir köprü rolünü oynamış olmasının bir sonucudur. Bu niteliğiyle, Türk müziği tarihi açısından da büyük önem taşır.

Bugün en çok bilinen ve seslendirilen eserleri arasında,

Rast Semai :Yine bir gül nihal aldı bu gönlümü
Hicaz köçekçe: Şu karşıki dağda bir yeşil çadır
Rast Kar-ı: Nev Gözümde daim hayali cânâ
Hicaz Yürük Semai :Yine neş'e-i Muhabbet etti dil-ü canım etti şeyda
Hüzzam Yürük Semai: Reh-i Aşkında edip kaddimi kütah gönül
Ferahfeza Yürük Semai :Bu gece ben yine bülbülleri hâmûş ettim
Hicaz Semai: Ey büt-i nev-edâ olmuşum müptelâ

Baharın zamanı geldi ve Gönül Durmaz Su gibi çağlar...

Ve iki asırdan beri dinlenilen binlerce ilahi ve şarkının bestekarını saygıyla anıyorum...

Not :Bilgi ve resim kaynağı : Google

 
Toplam blog
: 1521
: 1639
Kayıt tarihi
: 23.06.07
 
 

İnsan yontmakla geçti ömr-ü baharı... Güzel ve canlı heykeller yaptı... Kimisinin içi çabuk boşal..