Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Nisan '09

 
Kategori
Futbol
 

İspanya bu ikramı geri çeviremezdi

İspanya bu ikramı geri çeviremezdi
 

Milli takım dün akşam İspanya’yı yine yenemedi. Yenemediği gibi, adeta ‘’şu maç böyle bitse de kazasız, belasız, 30 maçlık yenilmezlik ünvanını yitirmeden şurdan gideyim’’ diyen İspanya’ya son dakikalarda maçı da, puanları da ikram etti. Yenildi.

Yenilmek kelimesi sadece güçlünün galip, güçsüzün mağlup olmasını vurgulamıyor futbol oyununda ama sonucu kesin ve net ifade ediyor. Futbol bir sonuç oyunu olduğu için de, yapılan hatalar, beceriler, beceriksizlikler, kenar yönetimi, şans ve hatta neredeyse hava durumu bile sonuç üzerinde etkili olabiliyor. Böyle 3 gün arayla oynayan İspanya ve Türkiye takımları karşılaşmaları da ne kadar denk geçerse geçsin, tek farkla da olsa İspanya lehine sonuçlanmasının en büyük nedeni de Milli takım oyuncularımızın beceriksizliği kadar, kazanma alışkanlığı olmamasından ileri geliyordu.

Milli takımımız gerek Dünya Kupası, gerek Avrupa Kupası elemelerinde, zayıf takımlara karşı dahi, iyi oynadığı maçlarda bile zorlanıyor, bu kupalara katılma hakkını güçlükle elde ediyor. Oysa sahadaki emek ve mücadeleleri ile bunu haketmiyor. Üstelik kazanamadığı gibi, profesyonel futbolcularının, amatörce hatalarından kaynaklanan tuhaf acemiliklerle yeniliyor. Bu yalnız milli takım için geçerli olan bir şey değil. Kulüp takımlarımız da aynı. Galatasaray'ın Hamburg yenilgisi bundan farklı mı?.

Bakınız dün akşam, bu kez de Nihat Kahveci, kahveyi pişiremedi, Volkan yine boşa çıktı, İbrahim Üzülmez üzdü ve son dakikada Hakan Balta baltaladı takımı ..

Nihat 2 maçtır Milli takımın kaderiyle oynuyor. Kaçırdığı gol takımın 2. golü olacaktı ki maçın kırılma noktası budur. O iki maçta rahat gol yapacağı 3 net pozisyonu atamazken, İbrahim Üzülmez’in sebep olduğu penaltı pozisyonunun da topla oynaması sorumsuzluktan öte ihanet, Hakan Balta’nın gol pasını veren Güiza’nın yanındaki takipciliği Alpay’ın centilmenlik ödülünü geride bırakan bir refakatçi örneğiydi.

Maç içinde daha çok mücadele ediyor, daha fazla pozisyona giriyor, kazanmayı daha çok istiyor, hatta hak ediyor ama bütün bunlara karşı yeniliyorsak, bunun nedenini bulabilmek için bu 2 maçı tekrar tekrar izlemeye gerek yok. İspanya Milli takımının nasıl Avrupa Şampiyonu olduğunu ve neden 31 maçtır yenilmediğine bakmak lazım.

İspanya, İtalya ve İngiltere gibi futbol piyasasının odağı olmuş, en kaliteli oyuncuların mücadele ettiği liglere sahip marka bir ülke. Bu liglerde oynayan oyuncuların bu kadar hata yapma, bireysel olarak sonucu takımı aleyhine etkileme şansı yoktur. Bu onların kalitesini ifade eder, böyle aptalca hataları hep rakipten bekler, değerlendirirler. Sen istediğin kadar oynar gözük, hatta öne geç, yendim zannet, bir de bakmışsın yenilmişsin.

Bu ikramları hiç bir takım geri çevirmez. İspanya gibi takımlar ise hiç affetmez.

İlk maçta bir serbest vuruştan, bu maçta penaltıdan goller yedik. Bu yenilgiyle, Dünya Şampiyonası'na katılma hakkını bir hayli riske sokarken, şimdi hep beraber suçlu avına çıkacağız.

İspanya Milli takımını son iki sezondur 70 yaşında T. Direktörler yönetiyor. Neden acaba? Bizde enerjisi bitmiş denilen Aragones, bu takımı Avrupa Şampiyonu yaparken, Fenerbahçe’den nasıl gönderilebileceğinin hesapları yapılıyor. Del Bosque ise Beşiktaş’dan daha sezon bitmeden kovulmuştu!.

İkisinin de belki 90 dakikayı ayakta seyredecek enerjisi yok belki ama buna zaten gerek yok. Saha kenarına gelip bağırıp, çağırmıyorlar. Maçın hiçbir bölümünde, yüzlerinde herhangi bir sıkıntı ifadesi yok. Heyecan da. Çünkü futbolcularından emin. Kazanacağından da. Biliyor ki hiçbir futbolcusu kale önünde topa yumruk atmaz, biliyor ki, hiçbir futbolcusu refakatçi gibi adamın peşinde dolaşıp, adam kaçırmaz ve biliyor ki, forvet oyuncusu yakaladı mı atar. Kalecisi ıskalamaz. Bu yüzden belki de, oyuna fazla karışıp da takımın kimyasını bozmasın diye seçiliyor bu ihtiyar delikanlılar.

Fatih Terim’e kızıyoruz. Adamın maç boyunca yaptığı el kol hareketlerini, mimiklerini, bağırıp, çağırmasını, su ter içinde kalmasını eleştiriyor, kimimiz komik buluyor, kimimiz show yaptığını zannediyor. Futbolcusunun yetenekli ama disiplinsiz olduğunu biliyor. Biliyor ki bir yerden biri bir şey yapıp maça limon sıkacak! Fatura kendine çıkacak.

Belki kendi de biliyor ki, futbolcular üzerindeki aşırı korumacılığı, disiplinsizliğin kaynağı…

Her iki maç da en azından berabere bitirip, 2 puan alacağımız maçlardı. Sonuç sıfıra sıfır. Bireysel olarak ne kadar iyi futbolculara sahip olursak olalım, yenilgilere sebep olan bireysel hatalarımız hiç eksilmiyor. Bu yüzden de önemli kupalara katılmakta böyle zorlanıyor, baraj maçları yapmak zorunda kalıyoruz. İspanya’yı, İtalya’yı, İngiltere’yi ne zaman yenersek, bilin ki Türkiye’de futbol o zamandır. Bu işi öğrenmişizdir. Onu görmeye de ömür yeter mi bilinmez.

Bu blog Milliyet.com.tr sitesinden 159 kez görüntülenmiştir

 
Toplam blog
: 465
: 918
Kayıt tarihi
: 15.01.09
 
 

İstanbul doğumluyum.. İstanbul'un  tramvaylı döneminden bu şehirde yaşıyorum. Gençlik yıllarında ..