Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '15

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

İspanya Turu

İspanya Turu
 

Elhamra Sarayı- Granada


9 günlük İspanya seyahatimiz için Nisan ayının mevsim olarak en güzel dönem olacağını düşünerek tatil planımızı yapmıştık.

İspanya seyahatinde rotamız Barcelona (2 gece), Valencia (1 gece), Sevilla (1 Gece), Cordoba (1 Gece), Granada (1 Gece), Madrid ve Toledo (2 Gece) şeklinde idi.

İspanya’dan kısaca bahsetmek gerekirse, İber yarımadasında bulunan ülke, Fransa’dan sonra Batı Avrupa’nın en büyük 2. ülkesi olup, 50 milyon nüfus, yıllık 60 milyon turist kapasitesi ile genelde Akdeniz iklimine sahip, tarım (özellikle zeytin) ve turizm sektöründe etkin bir ülkedir. Bunlara ilave olarak boğa güreşleri ve futbol sektörü ile Gaudi eserleri ekonomilerine büyük değer katmaktadır. Gezimiz esnasında sanayi anlamında çok fazla dikkatimizi çeken tesisler olmadı. Ancak güneş enerjisi panelleri şehirlerin dışlarına konuşlandırılmış ve yaygın olarak kullanılmakta. Tekstil sektöründe ise bazı markaları ön plana çıkmakta. Bunlardan bazıları, Zara, Stradivarus ve Desigual gibi. Tarım arazileri ise hala işgal edilmemiş, betona yenik düşmemiş vaziyette. Bir TOKİ yaratamamaları ekonomik olarak ülkeyi sıkıntıya sokmuş.!. İspanya’da bir doğasever olarak en dikkati çeken şey, bir şehri terkedip başka bir şehre giderken şehir bittikten sonra bir sonraki şehir girişine kadar tüm arazilerin tarım arazisi olarak kullanılıyor olması diyebiliriz. Birkaç küçük köy belki görebilirsiniz ancak ne dev siteler, ne de dev fabrikalar görmek mümkün değil.

4 Nisan 2015 tarihinde saat 10.25’de Sabiha Gökçen havalimanı’ndan Pegasus Havayolları ile Barcelona havalimanı’na saat 13.15 gibi varıp otobüs ile şehir merkezine saat 14.30 civarı varıyoruz. İlk olarak saatlerimizi 1 saat geriye alıp İspanya yerel saatine uyum sağlıyoruz.

Günlerden Cumartesi ve hava açık 18 C.  İspanya’nın en güzel şehri Barcelona’da ilk ziyaret noktamız Mont Juic tepesi, Calatrava Kulesi ve Olimpiyat stadı. Barcelona şehir manzarasını görmek ve şehri gezmeden önce bir fikir-yön sahibi olmak için güzel bir noktadayız. Buraya Marina bölgesinden teleferik ile çıkmak da mümkün. Parklar da dinlenmek, şehrin gürültüsünden uzaklaşmak için iyi bir alternatif.

1 saat kalıp buradan Plaza De Espana, Fuar alanı gibi yerleri kısa bir zaman dilimi içinde ziyaret ediyoruz.  Meydanda bulunan Venedik Kuleleri ile Museu Nacional D’art De Catalunya binası (İspanya Ulusal Müzesi) dikkat çekici.  La Sagrada Familia Kilisesi, Catalunya Meydanı, Kristof Kolomb Anıtı, La Rambla caddesi sonraki ziyaret noktalarımız. La Sagrada Familia Kilisesi ön yüzü gerçekten görülmeye değer, müthiş bir mimari yapı. Ünlü Mimar Gaudi burayı inşa etmek için ömrünü vermiş ancak tamamlayamamış. Yüzyılı aşan restorasyon çalışmalarında gelinen nokta ise maalesef içler acısı. Bunu Kilisenin arka kısmına geçince farkedebilirsiniz. La Rambla caddesi ise oldukça kalabalık. 2 km uzunluğundaki caddenin bir ucu Catalunya Meydanı ki biz buradan yürümeye başlayarak diğer ucuna, Kristof Kolomb Anıtı’na varıyoruz. La Rambla caddesini gezerken La Boqueria(mevye-sebze ve balık pazarı)’yı ziyaret ediyoruz. Oldukça kalabalık bir pazar. Çanta ve cüzdanlarınıza çok dikkat edin. Barcelona şehir olarak bu konuda sabıkalı bir şehir.! Kristof Kolomb heykeli eliyle Amerika’yı gösterir şekilde inşa edilmiş ve turistlerin bir diğer ilgi odağı. Akşam Rubi semtinde otelimize geçip ilk günümüzü tamamlıyoruz.

5 Nisan 2015 Pazar günü sabah erken kalkıp metro ile Catalunya meydanına varıp ilk olarak La Pedrera caddesi üzerindeki Gaudi eserleri olan Casa Battlo ve Casa Mila binaları dışarıdan görülüp, La Rambla caddesi arkasında bulunan Gothico Quarter (Yahudi mahallesi) kısmını ziyaret ediyoruz. Barcelona’da eski şehir bu kısımda yer alıyor. Dar sokaklar, tarihi binalar, Barcelona Kilisesi ve küçük meydanlar çok güzel. Buraya yarım gün ayırmanızı tavsiye ederim. Tüm sokakları arşınladıktan sonra La Rambla caddesine çıkarak buradaki sokak sanatçılarının figürleri ile fotoğraf çekiliyoruz. Tek kelime ile görülmeye değer diyebilirim.

Daha sonra Marina kısmına varıp buradan sahil boyunca yürüyerek, sahilde kurulu pazarları ziyaret edip Barcelonata semtine varıyoruz. Plajı Nisan ayı olmasına rağmen çok kalabalık. Deniz giren de var güneşlenen de.  Zaten biz de güneş nedeniyle gezi esnasında iyice kızarmışız. Bunu otele varınca anlıyoruz.! Sahil boyunca yeralan kafelerde dinlenip kahve içip, birşeyler atıştırıyoruz. İspanyol milli içeceği Sangria, damak tadımıza uygun bir diğer içecek. %20 şarap, %20 rom katılıp kalan kısım taze meyve dilimleri ile tamamlanıp günlük hayatta sık tüketilen bir içecek olmuş yerli halk için. Sahil şeridinde bisiklet kullanımı ise oldukça yaygın. Günlük kiralama olanakları da var.

Barcelona’da Pazar günleri tüm mağazalar kapalı. Bazıları Akşam üstü 16.00 sonrası kısa süreliğine açılıyor. Sahil şeridinde yeralan Tarih Müzesine girmek istesek de 16.00 ‘da kapanmış idi. Tüm şehri neredeyse yürüyerek gezdiğimiz için yorgun düştük ve akşam 21.00 civarı otele geri döndük.

Daha fazla vakti olanlar, bir Gaudi eseri olan Guell Park (8 Euro giriş) ve Poble Espanyol (Minyatür İspanyol köyü müzesi -12 Euro giriş) ile Girona ve Figueres’i gezebilir.

06 Nisan 2015 Pazartesi sabahı otelden ayrılıp 350 km uzaklıkta bulunan 2 milyon nüfuslu bir diğer Catalunya bölgesi şehri Valencia’ya hareket ediyoruz. Öğlen civarı Valencia şehrine varıp şehri turlamaya başlıyoruz. Şehir girişinde bulunan Arena ilgi çekici ancak Boğa güreşleri organize edilmiyormuş.

Lonja Market, Micalet Çan Kulesi, Katedral, Pazar ve Eski İpek Borsası ile Belediye binası görülmeye değer yerler. Şehrin girişinde bulunan Tarihi Kapı ise şehre farklı bir imaj vermiş ise de şehir içinde çok fazla turistik ve tarihi bina var diyemeyiz. Valencia şehir merkezi’nde geçirdiğimiz birkaç saat sonrası şehrin sahil kesimine yöneliyoruz. Şehrin sahil kesimi şehir merkezine göre çok daha çekici. Geniş kumsalları, yürüme yolları, parkları ve bisiklet yolları bir belediyecilik örneği olarak göze çarpıyor. Kültür gezisinde, denize de girmeyecekseniz turist olarak uğramasanız da olur ancak yaşamak için çok güzel bir şehir olduğunu söyleyebiliriz Valencia için. Modern şehir kısmında bulunan Kültür Merkezi (Sdyney Opera Binasına benzetilmiş.) ile Akvaryum vakti olan turistler için görülebilecek diğer yerler. Biz buraları da ziyaret ederek şehir merkezi yakınlarında bulunan eski bir un fabrikasından dönüşme otelimize geçip konaklıyoruz.

07 Nisan 2015 Salı sabahı yine erken bir kahvaltı sonrası (ki Avrupa’da buna ne kadar kahvaltı diyebiliriz muamma!) yollardayız. İstikamet 650 km uzaklıktaki Endülüs bölgesinin nadide şehri Sevilla.

Endülüs bölgesine geçtiğimizde hava sıcaklığı 20 C ‘leri gördü. Yazı anımsatan bir hava da akşam üzeri Eski Müslüman İspanya’nın başkenti 1 milyon nüfuslu, Guadalquivir nehrinin doğu yakasında yeralan İspanya’nın 4. büyük kenti Sevilla’ya giriş yapıyoruz.

Yeni dünya’ya düzenlenen keşif seferlerinin başlangıç noktası olan ve Flamenko’nun asıl memleketi Sevilla’da Plaza De Espana (İspanyol Meydanı) en ilgi çekici ve mutlak görülmesi gereken yer olarak göze çarpıyor. Ayrıca, şehir merkezinde bulunan Alcazar Sarayı (9 Euro giriş), Ulu Camii yerine inşa edilen Santa Maria Katedrali (arka kısımda Camii kalıntıları dışarıdan görülebiliyor), Giralda Kulesi, Arena, Guadalquivir nehri kıyısındaki tarihte altınların toplandığı yer Altın Kule, Maria Luisa Parkları ve havuzları, Belediye Sarayı ile Santa Cruz meydanı görülmesi gereken yerler. Tapas ve Sangria ile Paella yemek için güzel mekanlar var. Akşam 20.00 civarına kadar şehri gezdikten sonra otele varıyor ve dinleniyoruz.

08 Nisan Çarşamba sabahı yine Sevilla’dayız. Öğlene kadar şehir merkezi ve civarındaki turistik noktaları gezip öğlen üzeri 125 km uzaklıktaki bir diğer Endülüs şehri Cordoba şehrine hareket ediyoruz. Sevilla şehri için 1 gün yetmedi. Bence bu şehre en az 2 tam gün ayırmakta fayda var.

Cordoba, 500 bine yakın nüfusu ile özellikle müslüman kesimin Dünyanın 3. Büyük Camisi olan Cordoba Camisini görmek için ziyaret ettiği İspanya’nın şirin ve turistik bir kentidir. Uzun süre Endülüs Emevileri'nin egemenliğinde kalan şehirde en önemli mimari eser olan, Ispanyollar tarafından "Mezquita" (mescit) olarak adlandırılan Kurtuba Camisi, Katolik İspanyollar'ın şehri yeniden ele geçirmesinden sonra kiliseye çevrilerek günümüzde hala katedral olarak kullanılmaktadır.Yapılan bir miktar tahribata karşın hâla pek çok özelliğini korumakta ve Unesco miras listesindedir. (Giriş 8 Euro). Musevi mahallesi ve dar sokakları ile Guadalquivir nehri üzerindeki Roma köprüsü görülebilecek diğer yerler. Vakti olanlar ayrıca Alcazar’ı ziyaret edebilir. 1 gün Cordoba şehrini görmek için yeterli diyebilirim.

Akşam yeni şehir merkezi tarafında bulunan otelimize geçtikten sonra dışarı çıkıp yeni şehir merkezi ile Plaza Mayor civarını dolaşıyoruz. İspanya’nın her yerinde görmeye alıştığımız El Cortes Ingles mağazalar zincirinden (Bizim YKM, Boyner gibi ama daha büyük konsepti) buradakini ziyaret etme şansını buluyoruz. Herşeyin bir arada olduğu güzel bir mağaza ancak fiyatlar bize göre yüksek.

09 Nisan Perşembe sabahı Cordoba’dan Granada’ya hareket ediyoruz. Mesafe 232 km. Öğlen 12 gibi şehir merkezindeyiz.

Gırnataveya Granada, 500 bine yakın nüfusu ile Endülüs eyaletinin önemli şehirlerinden biridir. Endülüs Emevileri'nden kalan ve 11 yıl boyunca Hristiyan ordusuna karşı savunulan El Hamra Sarayıgörülecek en önemli eserdir.

Şehir merkezine vardığımızda ilk olarak Grand Via, La Rambla Meydanı, Belediye Meydanı, Katedral, Valilik Konağı, Kristof Kolomb Anıtını (ne kadar çok yerde var!), ziyaret edip daha sonra 4 euro ödeyerek Taksi ile Elhamra Sarayı girişine varıp bilet sırasına giriyoruz. Ancak bilet alanlar sonraki günler için bilet alıyormuş. Bugünün biletleri çoktan tükenmiş onu öğreniyoruz. Bu durumda tur rehberimizi arayıp bilet talep ediyoruz. 14 Euro yerine paşa paşa 65 Euro bayılarak saat 16.00 civarı Elhamra Sarayına giriş yapıyoruz.

Unesco Dünya Kültür Miras Listesindeki Elhamra Sarayında gezmeye bahçelerden başlıyoruz. Bahçeler gerçekten sanki cennet manzaraları sunuyor. Havuzlar, Çeşmeler, farklı Ağaç ve Bitkiler insanı gezerken farklı bir atmosferde hissettiriyor. Bu bahçeler Hristiyanların saldırısı sırasında tarlalara dönüştürülerek 11 yıl boyunca saray içinde yaşayan halkın gıda ihtiyacı karşılanmış. Sarayın yaşam alanı ise bahçelere nazaran daha küçük kalmış. Su ihtiyacı ise Saray inşa edilirken dağlardan Saray içine yönlendirerek dönemin ileri teknolojisi ve mimarisi kullanılmış. Hristiyanların medeniyet  ile buluşması bu Sarayın fethinden sonra olmuş. Saray içindeki mimari projeler Hristiyanları oldukça etkilemiş. Saray çok büyük ve ancak yarım günde sadece yarısı gezilebilir. Saray bahçesinden eski Müslüman Mahallesi Albayzın görülebiliyor. Albayzın artık turistik bir mahalle ve flamenko geceleri düzenlenen evleri ile meşhur. Vaktiniz varsa akşam eğlencesi için alternatif olabilir. İspanya gezisinde en etkilendiğimiz yer Elhamra Sarayı ile Cordoba Cami oldu. Hem hikayeleri hem de mimarileri oldukça gösterişli. Saray gezisi sonrası kısa şehir merkezi turu atıp otelin yolunu tutuyoruz.

10 Nisan Cuma günü sabahı Madrid için yola çıkıyoruz. 420 km yol katedip öğlen civarı İspanya’nın başkenti, 5 milyon nüfusu ile Avrupa’nın en kalabalık şehirlerinden Madrid’e varıyoruz.

İlk olarak Arena, Santiago Barnebau Stadı, Grand Via, Cibeles Meydanı ve Çeşmesi, Apollo Çeşmesi, Kraliyet Sarayı, Plaza Mayor, Plaza De Espana (Bu da heryerde var! Düşünsenize Ülkemizin her şehrinde Türkiye meydanı. Biz de kendimizi milliyetçi sanırız.) gezi noktalarımız.

Sonrasında Puerto del Sol (Sol Meydanı) ve etrafını gezmeye başlıyoruz. Madrid’in en canlı yeri burası. Meydan inanılmaz kalabalık ama eğlenceli. Mağazalar, Kafeler vakit geçirmek için güzel. 2 Real Madrid store ziyaretimde maalesef aradığımı bulamadım. Real Madrid armalı bir eşofman üstü almayı planlamıştım ancak olmadı. Bu arada Real Madrid Store’daki ürünler ve formalar Türkiye’ye nazaran 20-30 TL daha pahalı. Şehir gezimiz esnasında artık Türkiye’ye dönüş günümüz de yaklaştığı için El Cortes Ingles mağazasına ait marketten İspanya’nın dünyaca ünlü Rioja Şaraplarından alıp valizimize istifliyoruz.

11 Nisan Cumartesi günü sabah erken kalkıp metro ile şehir merkezine gelip sonrasında Atocha tren istasyonu’na varıyor ve Toledo şehrine gitmek üzere tren biletlerimizi bir genç İspanyolun yardımı ile alıyoruz. Kendisi Türk olduğumuzu öğrenince bu yaz kız arkadaşı ile Kapadokya planları olduğunu belirtiyor. Gidiş-dönüş 2 yetişkin, bir çocuk tren bileti 55 Euro. Aynı gün metro için de günlük bilet almış ve 22 Euro ödemiştik. 1 gün için Madrid’e 77 Euro yatırım yapmış olduk. J

Madrid’e gelmişken açık hava müzesi sayılan Unesco Miras Listesinde de bulunan Toledo şehrini görmenizi tavsiye ederim. Çünkü Madrid turistik ve tarihi olarak çok fazla ilgi çekici bir yer değil. Ancak Toledo başlı başına bir ortaçağ şehri. 11.20 de kalkan hızlı tren ile 25 dk.lık yolculuk sonrası Toledo’ya varıyoruz. Toledo tren istasyonu ise fantastik. Tren İstasyonundan çıkıp 15 dk. yürüme yolu ve yürüyen merdivenler yardımı ile şehir merkezine (Zocodover meydanı) tırmanabilirsiniz. Biz öyle yaptık. Ancak taksi ve otobüs ile şehir merkezine ulaşım da mümkün.

Toledo’da El Greco’nun tablolarının bulunduğu dünyanın en zengin katedrali sayılan Toledo Katedrali, Sinagog, San Juan De Los Reyes Catolicos Manastırı ve bahçesinden Tajo nehri ile San Martin ve Alcantara köprüleri ile San Servando Şatosu görülebilir.  Şehrin gotik mimarisi ve dar sokakları gezi için ideal. 15. Yüzyıla kadar Müslüman, Yahudi ve Hristiyanlar bu şehirde barış içinde beraber yaşamışlar. Akşam 17.30 treni ile Madrid’e geri dönüş yapıyoruz. Saat 18.00 gibi Atocha Tren İstasyonu’nda inip Madrid’in en büyük parkı Retiro Park’ı ziyaret ettikten sonra Sol Meydanına metro ile geliyoruz.  Biraz alışveriş ve mağazaları gezdikten sonra 3 aktarma ile zorda olsa otele akşam 21.00 civarı varıyoruz. Ancak metro çıkışı aldığımız günlük biletin zone’u tutmadığı için son metro’dan çıkışımız biraz zor oldu. Biletleri çıkış için okuttuğumuzda kapı açılmadığı için oradaki bayan görevliden yardım istedik. O da “tekrar bilet almanız gerekli” deyip bize zorla makinadan bilet aldırttı. İlave olarak 4,5 Euro daha metro ücreti ödemiş olduk. Kaba İspanyol görevliye saygılarımı o esnada sunmuştum.!

Madrid’e daha fazla vakit ayıranlar Del Predo Müzesi, Cervantes Anıtı ve Malasana civarını (bizim Asmalı Mescit gibi) gezebilirler.

12 Nisan Pazar günü saat 12.00 gibi Madrid Baraja Havalimanı’nda olup 14.25’de Pegasus ile İstanbul’a hareket ediyoruz. Akşam 20.00 civarı İstanbuldayız.

İspanya turumuzda genelde mutlak görmek istediğimiz yerlerin tamamını görmüş olduk. Bu yüzden geride bıraktığımız ve merak ettiğimiz birşey olmadı. 9 gün bir İspanya turu için süre olarak ideal idi. Yemek olarak çok fazla damak tadımıza uygun birşey bulamadık. Paella yani safranlı pilav bir bulamaç gibi geldi bize. Kahvaltı zaten yok. Dünyanın İtalya’dan sonra 2. büyük zeytin üreticisinde zeytin kahvaltıda tüketilmiyor. Kahvaltıda tane zeytini sanırım dünyada tek tüketen ülke biziz.

İspanyollar da İtalyanlar kadar sıcakkanlı idi ancak her yerde inanılmaz derecede yüksek sesle konuşuyorlar. Metro, kafe, otobüs veya cadde’de zannedersin ki kavga ediyorlar.!

Ancak İtalya ve İspanya’yı kıyaslamak gerekirse, İtalya turistler için harika bir ülke, çok gezilecek tarihi yerleri var. İspanya ise tam yaşanılacak ülke diyebiliriz. 

 
Toplam blog
: 38
: 4208
Kayıt tarihi
: 07.01.12
 
 

Küçüklüğümde yaramaz bir çocukmuşum, delirdiğim zamanlar kimse zaptedemezmiş beni. En büyük örneğ..