Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Ocak '09

 
Kategori
Dünya
 

İsrail, Filistin'in iradesini teslim alabilir mi?

İsrail, Filistin'in iradesini teslim alabilir mi?
 

1994 yılında Tuzla'da eğitime başladığımda bize öğretilen ilk şey; "zafer piyadenin süngüsünün ucundadır" olmuştu. Bunun bir başka versiyonu da, "piyadenin ayağının basmadığı yer sana ait değildir."

Savaşlar kara ordularıyla kazanılıyor ya da kaybediliyor.

Peki bunca top, füze, uçak, gemi ne için?

Amerika Irak'ı 1991'den 2003 yılına kadar uçaklarıyla havadan vurdu, durdu. Belki ayda iki defa uçak gönderdi, bazen hiç vurmadı; ama onun direncini bir şekilde kırdı. Iraklı, insanlıktan çıktı. Saddam'ın ülke içindeki dik duruşu da yok edildi. 2003 yılında savaş başladığında artık Irak savaşamaz, direnç gösteremez haldeydi. Amerikan piyadeleri böyle bir Irak'ı işgal ettiler.

Çağımızda savaşlar benzer şekillerde kazanılıyor. Bir taraf, diğerinin iradesini teslim alıyor, kırıyor, yok ediyor, diğeri de buna rıza gösteriyor.

1945'te Hiroşima ve Nagazaki Japonya'nın iradesini yok etmiş, Japonya koşulsuz olarak teslim olmuştu.

Ortadoğu'nun tam merkezinde ise işler böyle gelişmiyor.

1948 yılında İsrail Devleti'nin kuruluşu, bölgede atmış yıl sürecek bir çatışmanın da fitilini ateşlemiş oldu. Tarihsel olarak, kutsal kitaplarına dayanarak vatan olarak gördükleri topraklarda yirminci yüzyılın hemen başında çok küçük bir azınlık olan Yahudiler, İngilizlerin ve Almanların yardımıyla tam kırk yıl bir göç hareketi ile Filistin'de hatırı sayılır bir topluluk oluşturdular ve devlet kurdular. Ancak Filistin'in belki bin yıllık yerlileri olan Araplar için bu durum tam bir trajedi oldu. Arapların, İngilizlerle ve Fransızlarla yüzyılın başında, Birinci Dünya Savaşı yıllarında bizim bilmediğimiz bir anlaşma yapıp yapmadıklarını bilmiyoruz; yani Osmanlı'ya karşı verilen savaşın sonrasında, Arap Yarımadasında bağımsızlıklarına karşılık bir Yahudi yurdu oluşturma projesi; emperyalizmle, Araplar arasındaki gizli bir anlaşma mıdır, tarih bunun cevabını şu an bize veremiyor.

Kuşkusuz, İsrail'in kuruluşundan sonra başlayan direniş ve savaşın bu anlaşmadan haberi yoktu; vardı da kaale almıyordu.

İsrail'in 1948'e kadar süre içinde İngiliz işgali altında, İngilizlere karşı verdiği özgürlük savaşı dönemin iradesi tarafında terör olarak kabul ediliyordu. Bugün Filistinlilerin mücadelesi nasıl terör olarak görülüyorsa.

İsrail, kendi başbakanlarının ölümüne neden olan İsrail - Filistin anlaşmasıyla, toprakları içinde yer alan bazı bölgelerin özerkliğini kabul etti. Ancak bu özerklik bölgeye yine barış getirmedi. Çünkü baba bir annelerinden üvey olan iki kardeş halkın aralarındaki kan davası bitecek gibi değildi.

İki sene önce İsrail, iki askerinin esir alınışını bahane ederek, Lübnan'a topyekûn girdi. Çabuk unutuldu ama o gün televizyonlarımızdan izlediğimiz görüntü bundan daha az trajik değildi. İsrail piyadesi, lübnan içinde sokak çatışmalarına girdi ve uluslararsı kamuoyunun büyük tepkisini çekerek, geri çıktı. O gün rakibi Hizbullah'tı ve kuşkusuz Hizbullah'ın bölgedeki gücünü zayıflattı. Ama yok edemedi.

İsrail hava kuvvetlerinin 27 Aralık 2008 Cumartesi akşamı saldırısıyla başlayan Gazze Savaşı ise medyanın gözleri önünde ve İsraillilerin uzaktaki tepelerden bombardımanı izlemeleri eşliğinde devam ederken, bugüne kadar görülmemiş bir sonuç ortaya çıkardı.

Bombardımanlar ve füze saldırıları sonucu 1.000'den fazla Gazzeli can vermiş; bunların arasında en az 300 kişinin çocuk ve çocuklardan 55 tanesinin 5 yaşın altında olduğu tespit edildi. (Bu sayının güncel verilerle 1200 kişi ve 450 çocuk olarak düzeltildiğini eklemeliyim. - 20 Ocak 2009) Ortaya çıkmadı; bu savaşta insanların aklında kalan tek görüntü analarının babalarının kucaklarında taşınan can vermiş bebek görüntüleriydi.

Bugün Gazze'de ilk ateşkes anlaşması yapıldı. Taraflar hedeflerine vardıklarını açıklıyorlar.

Böylesi savaşlarda herhangi bir tarafa sempati ile bakmayan tarafsız dünya vatandaşlarını rahatsız eden görüntüler çocuk ölümleridir. İsrail, kendi kamuoyunu belki ikna etmiş olabilir ancak geri kalanların kafalarının bir köşesinde bunlar sürekli yer tutacaktır. Çocuk ölümlerinin açıklaması olmaz.

İsrail ordusu, Gazze'ye bir türlü hakim olamadı. Piyadesi belki süngüsünün ucuna bir kaç Filistinliyi taktı ama bu tam ve kesin bir kazanım olmadı. Üstelik bölgenin hakimi Hamas çok daha güçlenmiş, tarihsel olarak haklı çıkmış oldu.

Geçtiğimiz hafta gazetelerimize yansıyan, İsrail medyasında Gazze'ye atom bombası atılması bile konuşulmasıydı. Böylesi nükleer senaryoların bile konuşuluyor olması insanın kanını dondurmaya yetiyor. Çok iyi biliyorum ki bu hastalıklı kafa bir gün onu da kullanacak.

Peki ne olacak?

Kaç atam bombası Filistin’i yok edecek? Filistin’i yok etmeye herhangi bir bombanın gücü yeter mi?

İsrail, bu savaşı topla, tankla, bombayla, uçakla kazanamayacağını aslında çok iyi biliyor. Çünkü böylesi savaşlarda insanların iradesi teslim olmadığı gibi, aksine daha da güçlü hale gelir.

Bu artık bir hayatta kalma mücadelesi, nefsi müdafaadır; insanın insan olma kararlılığı, iradesidir.

Yani, İsrail yedek ne kadar askeri varsa çağırsın dursun, o asker Gazze sokaklarına hakim olamaz.

İnsanlığın içine düştüğü en büyük hata bomba atan Amerikalı pilota, Iraklıları kaçışan hamamböceği gibi gösteren kibiri, egosudur.

Kuşkusuz savaş alanında askerin duygusu olmaz. Ancak asker eski çağların savaşçıları, yeniçeriler, şövalyeler, samuraylar gibi mert olabilmelidir.

O askere kumanda eden siyasi kafanın da kibirden sıyrılması ebediyen sürecekmiş gibi gözüken düşmanlıkları ortadan kaldırabilir.

Geri planda ne hesaplar yapılıyor bilmediğimiz için, aklımızın yettiğince bu yorumu yapabiliyoruz.

Uzay Gökerman

 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..