Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Eylül '11

 
Kategori
Siyaset
 

İsrail'in kirli formülü

İsrail'in kirli formülü
 

İsrail yalnızca silah gücüne dayanarak bölgede egemenlik kurmadı. Filistin halkına yıllardır kan kusturan bu terör devletini ayakta tutan en büyük güç, bölgedeki müslüman totaliter yönetimlerin verdiği destektir. Hüsnü Mübarek örneğine bakın. 40 yıllık diktatörlüğüne ABD tarafından verilen yeşil kart karşılığında, Gazze'ye sınırlarını kapatacak kadar İsrail yandaşı oldu. Başer Esad aynı formul sayesinde acımasız diktatörlüğüne Batı'dan "sabır" görüyor. "İsrail'in katliamlarına ve yayılmacılığına destek olursan, biz de senin diktatörlüğüne destek oluruz". İsrail zorbalığını ayakta tutan, Orta Doğu'nun kirli denklemi budur. Özetle:

İsrail'in özgürlüğünü ve pervasızlığını müslüman ülkelerdeki diktatörler besliyor.

İsrail halkının can güvenliğinin bedelini, müslüman halklar kendi kanları ile ödüyorlar.

Bu formülde Türkiye'nin koordinatları nedir? NATO üyesi, ABD'nin "stratejik dostu" Türkiye, bu zamana kadar Arap diktatörlerinden farklı bir İsrail politikasına mı sahip oldu? Hayır! 90 yıllık askeri-bürokratik vesayet saltanatı, İsrail'in bölgedeki en güçlü yandaşı olmakla kalmadı, askeri ve politik alanlarda İsrail'e verdiği destek ile Arap halklarının yaralarına tuz biber ekti. Kimi askeri bürokratların Ağlama Duvarı dibindeki dostluk resimleri bu dönemin yüz kızartıcı belgelerinden sadece biridir. "Biz demokratik bir ülkeyiz", "anti-semitizme karşıyız" diyenler bu gerçeğe sis atıyorlar. Kaldı ki, Nazi kurbanı mazlum Musevilerin yaşama ve varolma haklarına saygılı olmak, İsrail ayıbını incir yaprağı ile örtmek soytarılığının gerekçesi olamaz.

Türkiye'nin geçmişteki İsrail politikası, bu ülkenin sınır ve sinir tanımaz zorbalığına verilen, "yurtta sulh, cihanda sulh" sloganına paketlenmiş koşulsuz destekten ibarettir. Kemalist vesayet yönetimleri elinde, aynı sloganın "yurtta sulh" sonuçlarına bakınca, cihanda ne işe yaradığı görmek de zaten sürpriz bir etki yaratmıyor.

"One minute" ile yeni bir süreç başladı. Türkiye, tarihi mirasına yakışır bir dirayet ile mazlum Arap halklarının uğradığı insanlık ve ahlak dışı senaryolara artık sessiz ve seyirci kalmıyor. Mavi Marmara katliamı ve ardından gelen özür dilememe dayılanması karşısında Türkiye'nin pes edeceğini hesaplayan İsrail, kafasını hiç alışık olmadığı bir iktidara tosladı. Elçileri kovalandı, askeri anlaşmalar ve ticaret iptal edildi, Akdeniz'in uluslararası sularında Türk savaş gemileri kartı masaya kondu.

İsrail yönetimi şimdi kara kara düşünüyor. Eskiden böyle miydi? Hükümetler İsrail zorbalığı karşısında mırın kırın etse de "zinde güçler" devreye girer onların burnunu sürterdi. Hatta aba altından sopa gösterip, İsrail karşıtı bir Başbakan'a "askeri işbirliği anlaşmasını" terlete terlete imzalattırdıkları bile oldu. Peki ne değişti? Çok şey değişti. Ama en önemlisi Orta Doğu'nun kirli denkleminin Türkiye'de ki zorba aktörleri örtülü egemenliklerini kaybettiler. İsrail en önemli desteğini yitirdi... Bu kayıp, Arap Baharı ile devrilen diktatör dostlarının kaybı ile kıyas edilemeyecek kadar büyüktür.

Lieberman'ın "PKK'yı destekleriz" diş göstermesi sadece korkusunu anlatıyor. İsrail artık çamura yatar ve / ya da hıçkıra hıçkıra ağlar. Bunu anlayışla karşılamak zor değil ama bir de içimizde çamura yatıp ağlayanlar var. Alın size ana muhalefet partisi. 'Biz iktidar olsak böyle yapmazdık" ile başladılar, şimdi de savaş öcüsü ile korkutup İsrail'in dümen suyuna yeniden girmemizi telkin ediyor. Dertleri ulusal dış politika falan değil, vesayetçilerin kuyruk acısına tercüman oluyorlar hepsi bu.

Oysa savaş tehlikesi falan yok. Tam tersine Orta Doğu'da kalıcı bir barışın sağlanması için ilk kez gerekli ortam oluşuyor. İlk kez İsrail, kendi saldırganlığına alkış tutan komşu ülkelerin desteğinden mahrum kalıyor. Kirli denklemin bileşenleri sıfırlanıyor, formül dağılıyor... Bu gelişmelere Batı'nın artık taşan sabrını da eklersek Türk Hükümeti'nin kararlı duruşunun Orta Doğu barışına hizmet ettiği açıkça görülmektedir.

Hükümetin, Arap halklarına Osmanlı geleneğinden ilham alarak kardeşçe yaklaşması, mazlumun yanında yer alması bölgede taşları yerinden oynatıyor, yeni bir denge oluşuyor. Bağımsız Filistin Devleti'nin kurulması artık hayal değil. Arap halkları da, öfkelerini terör saldırılarıyla tatmin etmek acizliğinden sıyrılacak, uluslararası adil bir yaklaşımın gereği İsrail devletinin varlığını kabul edeceklerdir. Bölgenin ve Türkiye'nin çıkarı ve huzuru bu barışa odaklı. Başka formül artık yok. 

 
Toplam blog
: 5
: 623
Kayıt tarihi
: 13.07.11
 
 

1981 yılından beri Almanya'nın Frankfurt şehrinde yaşıyorum. Matematik ve astronomi eğitimi aldım..