Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Mart '13

 
Kategori
Dünya
 

İsrail’in özrü yine kendisine yarayacak

İsrail’in özrü yine kendisine yarayacak
 

Başbakan Erdoğan, Başkan Obama ve Başbakan Netanyahu


ABD Başkanı Obama'nın baskısı ile İsrail 'özür' diledi iki gün önce.

Belli ki Başkan Obama ile Başbakan Netanyahu Türkiye ile İsrail ilişkilerinin ‘eskiden olduğu gibi’ sağlıklı yürüyebilmesi için gerekli adımları atılması gerektiği konusunda anlaşmışlar.

Bilindiği gibi Türkiye ile İsrail 1948’den bu yana askeri, siyasi ve ticari bakımdan sıkı bir işbirliği içerisindedir.

Mavi Marmara Baskınından dolayı üç yıldan bu yana Başbakan Erdoğan da az çaba harcamadı.

Son günlerde iktidar yanlıları kadar diğer kesimler de pek sevindi bu duruma.

Filistin Yönetiminde de ‘bayram havası’ esmeye başladı bu yüzden.

Bu gelişme ile AKP İktidarı ilk olarak bir ‘diplomatik başarı’ elde etmiş bulunuyor.

Biliniyor ki iktidarın ne Açılım ne de Komşularla Sıfır Sorun Siyaseti başarıya ulaşamadı.

22 Mart 2013 günü öğrendik ki İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ABD Başkanı Obama’nın resmi ziyareti sırasında ‘Operasyonel hatalar oldu, pişmanız’ açıklamasında bulunmuş. Bu bağlamda Mavi Marmara Gemisine yönelik ‘Saldırıda hayatını kaybedenler nedeniyle İsrail'in pişmanlığını ifade ettiğini belirten ve tazminat ödeme sözü veren Netanyahu, saldırıda ‘operasyonel hatalar’ olduğunu da belirtmiş.

Başbakan Netanyahu'nun ofisinden duyurulduğuna göre, ‘Netanyahu'nun Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile bugün görüştüğü ve liderlerin, ‘büyükelçilerin yeniden atanması, Türkiye'de İsrail askerlerine karşı açılan davaların iptal edilmesi gibi iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi konusunda uzlaştığı’ ifadelerine yer verilmiş.

Yine ‘İsrail tarafından gelen açıklamaya göre iki lider İsrail askerlerine karşı açılan davalardan vazgeçilmesi ve Mavi Marmara baskınında yakınlarını kaybeden ailelere de tazminat ödeneceğini konusunda da fikir birliğine varıldığı’ da açıklanmış bulunuyor. Dün çoğu televizyon haberlerinde görüldüğü gibi Şehit Ailelerinden bazıları söz konusu davadan vazgeçmeyeceklerini açıkladılar.

İnsani Yardım amaçlı Mavi Marmara’nın acı yolculuğu

‘İsrail'in Gazze'ye uyguladığı ambargoyu delmek ve Gazze halkının temel ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla İstanbul’dan yola çıkan’ Mavi Marmara'ya 31 Mayıs 2010'da İsrail birliklerince yapılan 'askeri baskın' (9) şehitle sonuçlanmıştı.

Kaldı ki Mavi Marmara bütün ihtarlara rağmen Refah Kapısı yerine Gazze'ye dümen kırmak bakımından da hata yapmıştır. Oysa Türkiye de diğer İslam ve Batılı ülkeler de İnsani Yardımları için İsrail'e baskı yaparak başka yardım kapıları açmasını sağlayabilirlerdi. Bu yapılmadan girişilen Mavi Marmara'nın izlediği göstermelik çıkış kadar İsrail askerlerinin gemiye çıkarak gerekli rota değişikliği sağlamak yerine 'orantısız güç' uygulamış olması da akıl alacak bir çözüm değildi.

Bugün bu yanlış eylem biçiminden dolayı 'özür dilenmesi' olumlu bulunsa bile Filistin'e İnsani Yardımları yollanabilmesi için başka giriş kapılarının da açılmasında yarar vardır. Ne ki hiç bir çözüm ya da özür dileme İsrail'in silah kullanarak ne yurttaşları Araplar ne Lübnan ne de Suriye topraklarına karşı öldürücü darbe vurmaya kalkışması gibi insanlık dışı tutumlarını kabul etmek de mümkün değildir.

Netanyahu, ‘Bizim için en büyük tehlike Suriye’deki kimyasal silahlardır’

Üç yıl sonra da olsa 'İsrail’in özür dilemesi' yüreklere su serpse de işin içerisinde 'nice hinliklerin var olabileceği' hiç düşünülmedi. Az önce okuduğuma göre Netanyahu 'özür dileme' nedenini hiç de Mavi Marmara'ya bağlamamış. Netanyahu 'özür dileme' gerekçesini 'Suriye krizinin derinleşmesine' bağlamış. Bu bağlamda bir zamanlar Irak için Batılı devletlerce de öne sürülen ve işgal edilmesine yol açan bir iddianın benzerini Başbakan Netanyahu, ‘Bizim için en büyük tehlike Suriye’deki kimyasal silahların terörist grupların eline geçmesidir’ biçiminde ortaya koymuş. Oysa ‘özür dileme’ açıklamasından önce İsrail ne Suriye’deki kimyasal silahlar ne de terörist grupların o silahlara ulaşmak konusundaki tehlikeli (!) yolculuklarını açıklamıştır.

‘Öte yandan İsrail Savunma Bakanı Moşe Yalon’ın, ‘Türkiye’den özür dilemenin aklı başında bir karar olduğunu, Türkiye’den böyle bir zamanda özür dilenmesinin bölgesel değişimlerle ilgili olduğunu’ dile getirmesi İsrail’in bölgesel çıkarları için hiç de yabana atılacak bir beklenti olmasa gerekir. Görülen o ki Mavi Marmara Şehitleri üzerinden zorunlu olarak açıklanan ‘özür’ yine dönüp dolaşıp İsrail’in bölgesel etkinliğini sağmaya dönük bir biçimde kullanılacaktır.

Anlaşıldı ki İsrail komşusu Suriye'nin parçalanması için Türkiye’yi kullanılacak! Saldırı olayları İsrail güneyden Türkiye kuzeyden biçiminde gelişecek olur ise sanırım ‘dünyanın çivisi çıkar’ demek zorundayız. Eğer son gelişmeler doğrultusunda gizli silahlanmalar yolu ile şiddetlenen Suriye İç savaşı yine kendi halinde bırakılır ise de ‘dökülen kardeşkanı’ bölgedeki ‘kan davası’ algılarını yaygınlaştıracağından da tehlikeli bir gelişmedir.

Biliniyor ki bu konuda Erbil ile Kandil odaklı ayrılıkçı ‘silahlı güçlerin’ baskıları günden güne Kuzey Suriye üzerinden Akdeniz’e ulaşılarak Musul Kerkük Petrolleri'nin Batı pazarlarına sunulmasını, dolayısıyla K. Irak Bölgesel Yönetiminin zenginleşmesini sağlayacaktır. Bu da petrol sıkıntısı çeken Türkiye’nin zararına olduğu kadar dolaylı da olsa Ankara ile Bağdat arasındaki gerginliğin daha da artmasına yol açacaktır.

O iğrenç İç Savaş ya da Sıcak Savaş süreçlerini hiç bir toplumun yaşamasını istemediğimden bir toplumun değişiminin hiç bir silahlı eyleme dayanılarak gerçekleştirilmesinden yanayım. Bu amaçla Suriye’deki demokratikleşme sürecinin hızlandırılması için girişilecek yeni çabalara ihtiyaç vardır.

Bu bağlamda Marksist Leninist öngörüler için silahlı girişimler ve saldırılar kadar Suriye'deki ve Türkiye'deki silahlı İç Savaş saldırılarını da şiddetle kınarım. Kaldı ki İsrail'in Filistinli din kardeşlerimiz için gönderilmeye çalışılan İnsani Yardımlar için bir tek Refah Kapısını dayatması da tutarlı bir çözüm değildir.

Eğer gelinen bu aşamada AKP İktidarı Irak’ın ABD tarafından işgali sırasında meydana gelen çeşitli ‘şiddet’ ve ‘öldürme’ olayları karşısında olduğu gibi Suriye’ye yönelik olası İsrail saldırıları karşısında da yine ‘sessiz kalmak’ gibi bir yolu seçer ise sanırım iç siyaset kadar dış siyaset alanında da puan kaybedecektir.

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..