Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 
 

Hem İzah Hem Mizah (Burak & Aytaç)

http://blog.milliyet.com.tr/hemizahhemmizah

28 Eylül '10

     
    Kategori
    Mizah
     

    Issız Ada Sorunsalı

    Issız Ada Sorunsalı
     

    Yüzyıllardır insan beynini kurcalayan, herkesin ayrı görüş beyan ettiği önemli bir soru var: "Issız adaya düşerseniz yanınıza alacağınız 3 şey ne olur?". Gerçekten de en doğru ve en net cevabı hiçbir pozitif ilim ile, hiçbir deney ile, hatta metafiziksel olarak bile verilemeyen bir soru bu. Biz de bütün işimizi gücümüzü bıraktık, bu konuya şöyle biraz eğilelim dedik. Hatta Aytaç eğilme olayını abartıp sarkmaya kalktı, son anda tutmasaydım düşüyordu. Yanına 3 şeyi bile alamadan...

    Burak:

    Issız adaya düşseydim, yanıma alacağım 3 şey ne olurdu? "Öncelikle tentürdiyot alırdım, düşünce oram buram yaralanırdı çünkü. Hehehehe!" gibi klişe bir espri yapmayacağım tabii. Hatta "yanıma ıs alırdım, böylece ıslı ada olurdu pohahaha" gibi bir açıdan da yaklaşmayacağım duruma. Çünkü olay ciddi gerçekten. Ben olaya daha farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum. Issız kelimesinin anlamı şöyle: "Kimse bulunmayan, tenha, yaban (bkz. Sözlük)". Peki biz bu adaya düşünce, hala ıssız ada olarak mı algılamak gerekir onu? Cevap evet ise, biz "kimse" olarak sayılmıyor muyuz? Neyiz ki biz? Yok eğer hayır ise, o zaman bu soruyu sormanın bir anlamı kalıyor mu? Çünkü sorunun içerisinde geçen ıssız ada, biz içine düştükten sonra ıssızlığını kaybediyorsa, soru da anlamını kaybeder. O zaman, "ıssız olmayan bir adaya düşseniz yanınıza neler alırdınız" gibi bir soru sormak mı gerekir ve bu soru fevkaladenin fevkinde (!) saçma olmaz mı? Ayrıca niye "düşmek" fiili kullanılır? Issız bir adaya yalnızca tepeden mi düşülür? Önce denize düşüp, sonra yüzerek veya akıntıyla sürüklenerek ıssız adaya ulaşılamaz mı mesela? Bir de, insan ıssız adaya düşeceğini bilir mi ki yanında 3 şey götürür? Peki niye 3 şey? Bagaja filan mı sığmaz mı fazlası? Issız ada küçüktür, yer sorunu mu olur yoksa? Issız adaya düşmeye giderken, yarı yolda yanına alacağı 3 şeyi evde unuttuğunu farkeden bir insan ne yapmalıdır peki? Eve dönüp eşyalarını almalı mıdır, yoksa "hadi biletim yanmasın, buraya kadar gelmişken gidip bir bakayım, sonra gidip alıp gelirim gerekirse" düşüncesini mi benimsemelidir? Aynı ıssız adaya ikinci kez düşülünce, adanın ıssızlık derecesinde bir azalma gözlemlenir mi? Filmlerde denize düşen insanlar niye hep ıssız bir adada kendilerine gelirler? Yerliler de vardır üstelik o adada, işte yine başa döndük... Yerliler de "kimse"den sayılmaz o zaman. Peki yerliler ıssız adaya nasıl düşmüşlerdir? Yanlarında 3 şey getirmişler midir? Yoksa ıssız adada doğmuşlardır da, o yüzden onlar bu sorudan muaf mı tutulmalıdır? İşin içinden ben çıkamadım, çıkacağımı da pek sanmıyorum, o yüzden net bir cevap da veremiyorum. Kusura bakmayın, illa düşecekseniz kendi başınızın çaresine bakın!..

    Aytaç:

    Geçen yaz bu cevabı verilemez soruya bir cevap aramak üzere, yeryüzünün muhtelif bir bölgesindeki ıssız adalardan birinde kendime yer ayırtmak istedim. Turizm acenteme konu dahilinde talimatlarımı verdim. Amacım, ıssız ada üzerinde kısa bir dönem geçirip, insanın adada en çok ihtiyaç duyabileceği muhtemel üç şeyin ne olabileceğini deneyimlerle, yaşayarak keşfetmekti. Bilgisayarımın başında futbol menajerlik oyunu oynarken, birden sağ alt köşede bir e-posta aldığıma dair yanıp sönen yazı belirdi. Turizm acentesinden geliyordu. Neyse ki menajerlik oyununda sezonun sonuna (şampiyon olarak) ulaşmıştım. Zira oyunu yarıda bırakıp milletin acayip sorularına cevap arayacak olmam düşünülemezdi. Gelen e-postada, bu mevsimde hiç bir ıssız adada kontenjan dahilinde yer bulunmadığı yazıyordu. Yer ayırtmak için yanlış zamanı seçtiğim, bu mevsimde ıssız adalarda yer bulabilmek için birkaç yıl öncesinden başvuru yapmam gerektiği de not olarak belirtilmişti. Fakat bir yandan menajerlik oyununda sezon da sona ermişti. Konuyu bir yetkiliyle yüz yüze görüşmek üzere turizm acentemin en yakın bürosuna gittim. Yetkili kişiye en yakındaki ıssız adada yer ayırtmak istediğimi tekrarladım. Beni karşılarında görünce ve ben de kesenin ağzını gösterince, yetkili sözümona tekrar kontrol edermiş gibi yapıp boş yerlerinin mevcut olduğunu söyledi. Birdenbire, bende bu geziyi daha eğlenceli hale getirme düşüncesi belirdi; iki kişilik yer istediğimi söyledim. Bunun imkansız olduğunu söylediler. Tüm ıssız adalarda kontenjan sadece tek kişilikmiş. Olur mu öyle şey ya! Bana ıssız adaya "tek başına" düşersen yanına alacağın üç şey ne olurdu diye sorulmadı ki hiç! Issız adaya kaç kişi düşeceğime kim karışabilir ki hem! Bu durum sinirlerimi iyice bozmuştu. Robinson ile Cuma adada iki kişilerdi biliyoruz ki. Yetkili, onların o sezon uygulamanın ilk talihlileri olduğunu ve VIP olarak kral adasında kaldıklarını belirtti. Daha sonra VIP ıssız adalarda çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, özellikle çift kalan insanların çeşitli nedenlerle birbirlerini öldürmesi sebebiyle dünya nüfusunun azalmasından endişe edilip bu uygulama kaldırılmıştı. Yani ne olursa olsun bir ıssız adada iki kişi kalamayacaktı bundan böyle... Mecburen kabul ederek geziye tek başıma çıktım.

    Issız adaya vardığımda bu üç şey olayının aslında nereden geldiğini bir ada yerlisi bilginden öğrendim... Çok eski zamanlarda Alaaddin'in tatilini geçirmek amacıyla izin günlerinde bu ıssız adalara geldiğini söyledi. Şaşırmıştım! Bilgin devam etti: Yanında bir lamba taşırmış Alaaddin. Her bir adaya uğrayışında lambasının cininden üç dilek diler, dilediği bu üç şeyi adanın yerli halkına armağan edermiş. Zamanla bu durum ıssız adalardaki yerlilerin o kadar hoşuna gitmiş ki; sevindirici hediyelik üç şey kavramı dışına taşıp, yerlilerin adalarında konaklayabilmesi için Alaaddin’in kendilerine ödemesi gereken bir bedel olarak görülmeye başlanmış. Alaaddin yine tatil için çıktığı seferlerin birinde sihirli lambasını okyanusta kaybetmiş. Hangi ıssız adaya gittiyse, konaklama bedeli olarak üç şey isteyen yerlilere hiç bir şey veremeyince bütün adalardan geri çevrilmiş. Gün boyu o ada senin bu ada benim dolaşmaktan bitap düşen Alaaddin, havanın karardığı bir zamanda ıssız adalardan birine, adanın arka kısmından kaçak giriş yapmış. Çok yorulduğundan da, ilk bulduğu hamakta uykuya dalmış. Amacı, sabah güneş doğmadan uyanıp yerlilere yakalanmadan adayı terketmekmiş. Sabah olduğunda çok yorgun olduğundan uyananamış olan Alaaddin, yerliler tarafından bulunup zorla hamağından kaldırılmış. Yerliler çok öfkelenmişler tabii ki. Hemen onu sorguya almışlar ve "üç şey" istemişler. Alaaddin bunun mümkün olmadığını söylemiş, durumu anlatmış ama nafile... Adanın yerlisi ne anlar! “Ya hemen verirsin üç şeyi ya da canını alırız” demişler. Tabii bırakın üç şeyi, hiç bir şey verememiş Alaaddin, canından başka. Bu olaydan sonra, bütün ıssız adalarda Alaaddin'in yaptığı büyük ihanet nedeniyle yabancılara kötü gözle bakılmaya başlanmış. Adaya gelen her yabancıdan ya "üç şey" alırlarmış yerliler, ya da o kişiden bir daha haber alınamazmış.

    Dinlerken tüylerim ürperdi doğrusu. Neyse ki benim yanımda yeterince "üç şey" vardı ve ıssız adaya girişte pasaport kontrolünde görevlilere teslim etmiştim. Aman ha; siz siz olun yanınıza "üç şey" almadan ıssız adanın yöresinden bile geçeyim demeyin...

     
    Toplam blog
    : 1
    : 2163
    Kayıt tarihi
    : 25.09.10
     
     

    Üzerinde yaşadığımız, ekvatordan basık, kutuplardan şişkin geoit şeklindeki gezegenin, 36° - 42° Kuz..