Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Kasım '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Issızlığın dayanılmaz ayniyeti!

Issızlığın dayanılmaz ayniyeti!
 

Issılığın dayanılmaz ayniyeti !


Hepimiz farklı yollar izleyerek, farklı şeyler yaşayarak geldik bulunduğumuz noktaya, her birimizin Beyoğlun’da bir restoranı yok, yahut Çukurcuma’da kostüm dikmiyoruz küçük kahramanlara, oyleyse nasıl oluyorda her izleyen kendi payına birşeyler biçebiliyor onların hikayelerini izlerken sinemada ? Çünkü insanoğlu hep aynı, adeta birbirinin kopyası, malesef bunun bir türlü farkında olamasa bile...Insanlar hep aynı...

Bu cümleyi çok sık kullanıyorum ve her defasında malesef çok sert eleştirilere mağruz kalıyorum. Burada ya kendimi ifade etmek de zorlanıyorum ya da karşımdaki insanlar söylediğim şeyin doğruluğunu içlerine sindiremedikleri için bu denli savunmacı tepkiler veriyorlar. İnsanoğlu hep aynıdır, acı ama gerçek! Bizden bunca eziyet görmüş dünya üzerinde yaşayagelen biz insanevlatları katılıyorum, milyarlarcayız. Her birimizin yaşanmışlıkları ve bundan kaynaklı edinilmişlikleri, tercübeleri ve bu tecrübelerden alınmış dersle oluşturmuş olduğu kendine has karakterleri var. Ama bir şey soracağım. Milyarlarca farklı karaktere sahip olmak gerçekten bizleri, sokaktaki diğerlerinden aynı derecede farklı kılar mı ?

Yaşantılar farklı olabilir, herkesin bir serüveni vardır zira, hayat oyununda da aldığı farklı bir yolu. Her birimiz farklı patikaları izleyerek bir yerlere ulaşmaya çalışırız, peki ya yolun sonunda ulaştığımız yer neresi? Mars mı, Venüs mü, Uranüs mü? Yoksa bir arada yaşayagelmekten ötürü, en keşfedilmemişi keşfetmiş olsa dahi birileri onları yine bizimle paylaştıkları için, öğrendiğimiz doğrularımız, yalnışlarımız, çirkinlerimiz, güzellerimiz mi? Hangi toplumun ne tip kadın yahut erkeğe güzel gözüyle baktığının ne önemi var, adı bile aynı neticesinde ulaşılan nokta belli o kişi oranın en güzeli.

Kiminin boynundaki halkalardan ötürü, en güzeli kabilenin en uzun boyunlu olanı, kimisininse doksan atmış doksanlık sarışını, ela gözlü tay gibi kıvrak kumralı. Kavramın adı belli taşıdığı anlam baki. Tıpkı yemek gibi, su gibi, sevmek gibi, nefret etmek gibi, kimin kimden ne şekilde nefret ettiğinin ne önemi var ki? Neticesinde önemli olan hissedilense, hangisinin sevgisi bir diğerinden hangi şekilde farklı ki? Senelerdir göz ardı ettiğimiz bir takım gerçekleri anlatmaya çalışıyorum, biz bu gezende yaşıyoruz ve hayatta kalabilmek için, kendi yolumuzu çizebilmek için birilerinin deneyimlerinden faydalanarak birşeyler öğreniyoruz.

Annemiz yemek yemeği öğretiyor önceleri, kimi eliyle nasıl yemek yemesi gerektiğini anlatıyor yavrusuna, kimi ise ordövr tabağındakileri çatal bıçak silsilesi içinde hangi sırayla başlayıp yemek yemesi gerektiği asaletinden beri. Çişimizi söylemeyi öğreniyoruz, altımıza yapmamak için anne kaka demeyi, tuvalate yaptıktan sonra nasıl temizlenmemiz gerektiğini. Hatta bu öğretiler öyle kitlesel bir hal alıyor ki, bize Tanrıyı anlatan kitaplarda bile usulü belirtilir hale geliyor. Malesef insan oğlu her şeyi görerek, dinleyerek ve içinde yaşadığı toplumun gereklerine uyarak neye nasıl tepki verilmesi gerektiğini bile çevresinden aldığı eğitimle öğreniyor.

Tokat atıyor misal toplum içinde kaba konuşan birine, yeri geliyor çok ahlaka mugayyir ise bir araya toplanıp aykırı olanı linç ediveriyor. Gelin şimdi bir daha bakalım yaratıklar dünyasının evrim basamağının en tepesindeki insanevladı dediğimize. Hepimiz farklıyız, herbirimizin farklı değer yargıları var, kimse bir diğeri gibi düşünmüyor, bakmıyor hayata, sizce öyle mi gerçekten de? En aykırı fikirleri beyan edenleri ele alalım misal; sizce onlar kimleri okuyup, ki eserlerini okuduklarınında aynı şekilde birilerini okuyarak o noktalara ulaştıklarını düşünürsek, fikirlerinden etkilenmekte? Kimden feyz alınmış fikirlerden feyz alıp, kendi fikrini beyan etmekte?

İnanın fikirlerimizi geçtim, emin olun duygularımız bile aynı minvalde. Sayın bakalım! Kaç farklı hissiyata sahipsiniz desem, sayacağınız duygu bile en fazla üç beş tane. Mutluluk, hüzün, hayal kırıklığı, gurur, sevgi, nefret yahut en temeli olan korku? Söyleyin bana kaç tane, kaçınız henüz başkası tarafından keşfedilmemiş bir duygu besliyorsunuz içinizde ? Besliyorsunuz da madem aynı hislere kapıldığınızda efkar dağıtmak yahut neşelenmek için neden aynı şarkılar dolanıyor dillerinize? Bunu neden yaptığımız çok aşikar, herkes gibi olduğumuz vakit bu hayatı yaşayagelmiş olmanın ne manası var, herkes iyi ise şayet bizim iyiliğimizin kiminkinden ne fazlası var? Kendimizi, dürüst, doğru, ahlaklı, cömert, mert insanlar hissedebilmek için tam tersi tavırlar sergileyen insanlara olan ihtiyacımızdan ve o insanlar var olduğu sürece kendimizi özel hissetmemizden.

Unuttuğumuz birşey var yalnız, bizim değillememiz olan insanların da bizler gibi bazı olaylar karşısında takındıkları tavırlar, hissettikleri duydugular da aynı bizim hisettiklerimiz gibi. Kötüler dünyasında aşağılanmak yok mu, yahut sevinince gülmek? İnsanoğlu hep aynı; malesef kendini tatmin edebilmek, huzurlu hissedebilmek, rahatlamak, terkedilmiş, unutulmuş, itilimiş gibi görüp kendini, ağlayıp, sızlanıp dert yanıp, yanındaki arkadaşlarının da kendisine hak verebilmesi için, her zaman kendine daha az değer veren, hatta kıymetini bilmeyen kişilerin peşinden gidip onlara aşık olmak, sevmek zorunda yine.

Aksi takdirde, kendisine değer veren, kıymet bilen, bir kişi ile yaşadığı ilişkide, her iki tarafta dengeyi bozmadığı vakit, zavallı insanoğlu kendini özel, kendini farklı, kendini hak edilmiş, uğruna savaşlar verilmiş özel ama yeri dolduramaz görememekte. Yahut kendi özverisi, dürüstlüğü, aşkı, sevgisi aksi olmadığı sürece mana ihtiva etmemekte. Ve işte bu yüzden de kendisine değer veren kimselerle, tatminkar bir ilişki sürdürememekte. Verdiği, aldığı, karşılığını bulduğu, bulamadığı birlikteliğinde yeri geldiğinde terkedilmişliğinden, uğradığı ihanetten ve ya haksızlıktan ötürü kendine Ada, sevgilisine ise Alper demekte. Yeri geldiğinde hiç fark etmese de, başkaları için Alper olup kendisine verilen değerden tatmin olmayıp, yahut karşısındakini kolay bulup veya sevgilinin sevgisinden korkup, Ada’sını terketmekte.

P.S. Ada ile Alper, kadın ile erkeği imgelememekte; onlar birer sıfatı, hali, tavrı göstermekte ;)

 
Toplam blog
: 58
: 795
Kayıt tarihi
: 14.01.08
 
 

1978'de dünyaya gelmişim şirin bir anne babanın ilk erkek evladı olarak. Istanbul'a göçmüşüz sonra k..