Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mayıs '07

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

İst. Kültür A.Ş.’ nin genel müdürü Nevzat Bayhan:“İstanbul dünyanın kültür başkenti olmalıdır” dedi…

İst. Kültür A.Ş.’ nin genel müdürü Nevzat Bayhan:“İstanbul dünyanın kültür başkenti olmalıdır” dedi…
 

İstanbul, farklı kültürlerin, yaşam biçimlerinin, insanların, düşüncelerin uyum içerisinde yaşadığı bir metropoldür. Bu anlamda, bugünün İstanbul’u dünya uluslarının tartıştığı “farklılıkların özünü yitirmeden bir arada var olabilmesi” ve “güvenli yaşam”tezinin en cömert göstergesidir.

Tarihi, kültürel, coğrafi ve insani zenginliği ile İstanbul, dünyanın bütün halkları için bir cazibe merkezidir.Tarihi üç bin yıl öncesine dayanan; Roma, Bizans ve Osmanlı İmparatorluğuna başkentlik yapan; büyük ve köklü imparatorlukları embriyosunda taşıyan İstanbul’umuz, bugün her bakımdan mağrur ve asil geçmişini bugün de taşımaktadır.

İstanbul’umuzun geleceğini oluştururken ve “Dünyanın Kültür Kenti” iddiasından yola çıkarken; kentimizin asil ve iftihar edilecek geçmişini bugünün insanları ile buluşturarak, düşünsel bir devr-i daim oluşturmak ve “farklılıkların bir arada uyum içinde yaşaması” formunu dünyaya bir öneri olarak götürmek düşüncesindeyiz.Burada geleceğimizi oluşturacak genç neslin, kültürel, sanatsal ve tarihi mirası yüklenmesi de en büyük idailimiz olacaktır.

Bilgilerini bizlere aktaran Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan; 10 milyon YTL bütçeli projelerinin içinde yer alan “Zaman Tünelini”, Avrupa’nın en büyüklerinden biri olacak Sütlüce Kongre Merkezi’nin, Sütlüce-Pierre Loti arasındaki teleferik hattı, book crossing ve daha bir çok alandaki “kültür ve sanat” etkinliklerine ilişkin sorularımızı içtenlikle yanıtlatı.

İstanbul’da yaşamak ile İstanbullu olmanın arasındaki farkı vurgulamak adına yaptığınız çalışmalarla ilgili bilgiler verebilir misiniz?

İstanbul kültürü sadece kültür merkezlerine hapsedilecek kadar dar bir alanda oluşturulabilecek bir kültür değil, bunun mahallelere gerekirse evlere kadar taşınmasını sağlamaktan geçer.İstanbul’da yaşayan ile İstanbullu olma farkının çerçevesini çizmemiz gerekiyor.İstanbullu olmanın çerçevesini çizdiğimizde; herkesin birbirine saygılı olduğu, çevreye, aileye, bireylere ve kurumlara saygının maksimum düzeyde yaşandığı bir İstanbul kültürünün yaşatılması, anlatılması için bunu yapmamız gerekiyor. Bu İstanbul için önemli.Çünkü; İstanbul 80 ilden gelen ve buraya dökülen malzemeye sahip iyi alışkanlıklarıyla, kötü yönleriyle bu büyük potada toplanıyor.Pota güçlüyse o gelen kültürleri kendi potasında harmanlayarak eritir ve İstanbul kültürü olarak ortaya çıkar.Bu açıdan İstanbul kültürüne ağırlık vermek gerekir.Anadolu insanının İstanbul’a taşıdığı Anadolu kültürümüzün güzel yanlarını alarak ön plana çıkarmalı Diğer taraftan da istediğimiz İstanbul’a, İnsana yakışmayan hal ve davranışlarında unutturulması yoluna gitmeliyiz.

Bütün çalışmalarımızın tüm amacı bu anlam ve içeriktedir. Bu çalışmalarımızın içinde başlattığımız “İstanbul Kültür Günleri” adı altındaki anonslarımızı 25 ayrı radyoda yayınlayarak kısa zamanda başarı sağladık.Bu anonsların yansımalarını salonlarımızı dolduran, gelen insanlardan anlıyoruz.Hatta bu konuda bir sıcak hat oluşturduk. Adı da “Alo Kültür” oldu ve insanlarımız bu kültür etkinliklerini dinleyerek kendi ajandalarını günlük oluşturup, kendilerine en yakın etkinliğe katılım sağlıyorlar.

80 ilden gelen farklı Anadolu kültürü ile bezenmiş insanlarımızın “İstanbullu olma” kültürünü kazanabilmesi için ne tür kültürel ve sanatsal çalışmalarınız var veya olacak?

Öncelikle “İstanbullu olma kültürü”nü oluşturmak için, kendi zenginliklerimizi, tarihi geçmişimizi ve İstanbul’un tarihi zenginliklerini ve sanatsal öğelerimizin farkına varıp, bunların neler olduğunu süreç içinde İstanbullulara kazandırmanın yöntemlerini bulup, onlara vermeliyiz, bilgilendirmeliyiz.Kültürel birikimimizi biz önce keşfedelim. Ve bir İstanbul Kültür Başkentliği için bunların projelerini öncelikli olarak devreye sokalım. Bu anlamda da kültür hayatının insanın vazgeçilmez bir hayat halinde yaşanması gerekir bir hayat olduğuna insanlarımızı inandırmamız lazım.Şu an kültürel mekan işletmeciliği yapıyoruz.Kültürel mekanlarda Cemal Reşit Konser Salonu, Tarık Zafer Tuna’ya, İdris Güllüce’ye , Mecidiyeköy, Ümraniye, Altunizade gibi kültür merkezlerimiz var ve bunlarda çeşitli zamanlarda kültürel etkinlikler yapılıyor.İşletmesi bizde olmayan ancak kültürel mekana uygun olan Üsküdar Atatürk Kitaplığı gibi mekanlarda da ayrıca kültürel etkinlikler konarak kültürümüzün yaşanması ve gelişmesi adına çaba sarf ediyoruz. Bu mekanların en kaliteli şekilde işletilmesi ve güzel programların buralarda organize edilmesi anlamında çalışmalarda bulunuyoruz.Ayrıca bu programlara çok sayıda insanları getirebilmek adına ve dolulukta %100’e varan ziyaretçiye ulaşabilmek için yıllarca çalışmalarda bulunuyoruz ve bunu başardık.Ancak İstanbul kültürü sadece kültür merkezlerine hapsedilecek kadar dar alanlara hapsedilecek bir kültür değildir.Bu anlamda da çalışmalarımızı genişlettik ve projeler halinde hayata geçirmeye başladık.

Geçen yıl başlattığınız sinema geceleri bu yılda devam edecek mi?

Yazlık sinema geceleri bu yılda devam edecek .Bu anlamda sayın başkanımız Kadir Topbaş’ın ciddi desteğini almaktayız. Sadece sinemalarda sinema değil, üç alanda nostalji yaşayalım, yaşatalım düşüncesiyle (mekanda, malzemede, gösterimde ) geçen yıl yazlık sinema geceleri yapıldı. Bu sadece sinemalarda değil, okul bahçelerinde, güzel meydanlarda, 28 ilçemizde 84 ayrı gösterim yapılarak gerçekleştirildi.Ayrıca mekan tiyatroları anlamında da faaliyetler yaptık.Bunlar için 21 ülkeden 25 ayrı konusunda uzman tiyatro ekibi Türkiye’ye geldi. Ve Türkiye’nin tarihi mekanları olan; (Yerebatan Sarnıcı, Topkapı Sarayı, Ihlamur ve eski Galata Köprüsünde ) icra-i sanatta bulundular. Bu güzel insanlar İstanbul’un güzelliklerini de memleketlerine taşıdılar. Ve günlerce bu aktivitelerimiz medyada manşetlerde yer aldı.

Türkiye’de okuma alışkanlığının olmadığı bir toplumun büyük şehri olan İstanbul’da uygulamaya aldığınız yepyeni bir proje var. Bu konuda neler aktarabilirsiniz?

Bizlerin okuyan toplum olmamız gerekiyor. Medeniyet aslında okumayla doğru orantılı gelişen bir olay. Okuma yazmanın az olduğu bir toplumu oluşturuyoruz. Özelliklede okuma oranının her geçen gün azaldığı bir ülkede Avrupa Birliğinden, medeniyetten bahsetmek çok zordur. İnsanlarımız sadece seyrediyor. Sadece seyreden insanlar toplumu olunca da seyredilen olayın backraundu ile de ilgili değerlendirme özelliğini toplum olarak kaybetmiş oluyoruz. Bu açıdan baktığımızda da ne yapmalıyız ki; İnsanlarımız okuyan toplumun fertleri olsunlar. Yurtdışında insanlar bu kadar çok okurlarken, bizim üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa ülkelerinde okuma-yazma oranı yükselirken biz neden okumayan bir toplumuz!!

Bunun üç ana neden üzerinde toplandığını gördük Birincisi, finansal sebeplerden dolayı; ikincisi, okumaya zaman ayıramadığını; üçüncüsü, okuyacağı kitapları seçemediğini, bir rehbere ihtiyaç duyduğunu tespit ettik.

Tüm bu nedenleri ortadan kaldırabilecek “Bookcrossing”in (insanların ellerindeki kitapları birbirleriyle paylaştıkları, dönüşüme soktukları sistem) Türkiye versiyonunu oluşturduk. Her şeyi bize ait olan bir proje.

Yeniden telif edilmiş, yazılmış kitapları piyasaya sürelim. Yukarıda bahsi geçen üç mazereti ortadan kaldıracak şekilde bir kampanya başlattık. Çeşitli alanlarda üç ayrı kitabı 10.000 adetler halinde basalım. Bu kitaplarımızı metro, ido v.b. yerlerde(yaya sirkülasyonu çok olan yerler) raflarda sergileyelim. Ücretsiz olarak alıp okusunlar. Tasarımı çok güzel yapılmış olsun; sallantılı ortamlarda da çok rahat okunabilen, kişinin gözünün yorulmasına sebep vermeyen biçimde, 100-120 sayfalık, cep kitabı ebadında kitapları insanların hizmetine açalım istedik ve bunların hazırlığı bitti ve bu kitaplar bu projemizin ilk ayağını oluşturdu, başardık. Ve bunlara sponsorlar bularak gerçekleştirdik .Bu proje ile para vermeden, zaman ayırmadan kitap okumuş olacaklar ve rehberliğini insanlarımız adına yaptığımız seçilmiş kitapları onlara kazandırmış olacağız ve bu proje ile de okuyan bir toplumun fertlerini oluşturacağız inancındayız. Ve bu projenin devamı olarak da; okunan kitapların bölümlerini ve içeriklerini kapsayan farklı yarışmalarda düzenleyerek de yaşam toplumunun fertlerini oluşturacağız kanaatindeyim.

İstanbul için yeni proje var mı?

İstanbul, Dünyanın kültür başkentidir. Bizde Kültür başkenti konusuna yoğunlaşıyoruz. Bunu tamamlayıcı öğesi olarak da bir “Kültür Vadisi” bölgemiz var. Yenikapı’dan çıktıktan sonra camilerle, saraylarla, havralarla, köprülerle, Feshane’ye kadar gidiyoruz. Dünyanın en büyüklerinden biri olarak Sütlüce Kongre Merkezi bu yaz tamamlandı. Miniatürk burada diyoruz ki; Sütlüce Kongre Merkezine gelen (10, 000) ziyaretçiler için buraya bir teleferik koyalım. Bu teleferik Pierre-Loti’ye kadar gitsin. Oradan da Yine teleferikle Eyüp’e inilsin. Eyüp’ten Sultan kayıklarıyla tekrar Sütlüce’ye gelsinler.2 saatlik bir zamanda bütün bu etkinlikleri yapabilirler.

Haliç’in etrafındaki boş alanı nasıl değerlendirmeyi düşünüyorsunuz, bunun içinde bir “Zaman Tüneli” projeniz var diye biliyorum.Doğru mu?

Haliç’in etrafındaki boş alanları doldurmak istiyoruz. Mesela “Zaman Tünelinde İstanbul” projemiz var. Tünel gibi bir yere gireceksiniz. Zemin hareket edecek ama siz fark etmeyeceksiniz. Birden ışıklar sönecek ve dış ses örneğin “Meraga Krallığı’na hoş geldiniz” diyecek. (Meraga, Bizanslılardan önce İstanbul’da yaşayan bir kavim.)

Sonra Bizans, Osmanlı Cumhuriyet Dönemi ve günümüze kadar gelinecek. Tünelden çıktığınızda kendinizi bir müzede bulacaksınız. Bütün kahramanların balmumu heykelleri olacak bu müzede. Bu müze için 5 bin metrekarelik bir alan yeterli. Hatta bu proje için Dolma bahçe’deki Gazhane’yi düşünüyoruz. Destinasyonunun dışında kalmaması lazım. Miniatürk yalnız kalmasın istiyoruz.

 

 
Toplam blog
: 41
: 2866
Kayıt tarihi
: 25.04.07
 
 

Hayatım boyunca insan ve insan psikolojisi üzerine her türlü yazı ve bilgi içerikli yayınları tak..