Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Kasım '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İstanbul ! bir yanı hüzün bir yanı mutluluk

İstanbul ! bir yanı hüzün bir yanı mutluluk
 

Tarihi yarımada...


İstanbul. Olanakları bol. Çevresi geniş. Tarih kenti. Tarihi yarımadanın silueti insanı cezbediyor. Gün boyu boğazın iki yakasından işlerine, sevdiklerine giden insanları taşıyan vapurlar. Vapurların açık pencerelerinden atılan ekmek kırıntılarını kovalayan martılar. Buram buram tarih kokan mekânlar. Kadıköy, Üsküdar, Eminönü, Sultan Ahmet, Karaköy ve diğerleri.

Orhan Veli’nin şiirlerinde hayat bulan İstanbul. Çay ve simiti ile kendine on binleri çeken İstanbul. Bir yudum gün ışığı. Bir tutam bulut ve yağmur. Mavinin ışıltısı ile can bulan.

Bugün gün boyu gri bulutlar güneşi göstermedi bir türlü. Hafiften ısıran bir soğuk kışlıkları çıkarmıştı bulundukları yerden.

Geniş bir alana yayılmış, uçsuz bucaksız gibi görünen binalar, beton yığınları. Bir parça yeşile hasret sokaklar, caddeler. İnsanın ruhunu sıkan, cendereye sokan; birbirine yaslanmış apartman blokları. Dar sokaklar. Çocukların oynayabileceği boş alanı bulmak olanaksız. Ne yapsın bu çocuklar? Sokak aralarında çocuk sesine hasret binalar, evler.

Kaç gündür soğuk algınlığının verdiği kırgınlık bunalttıkça bunalttı beni. Bir gazete almaya çıkmak ne mümkün. Bugün biraz daha iyiydim. Çıkıp dolaşayım dedim sokakları. Yorgun ayaklarım çekti götürdü beni, diretemedim. İyi de etmişim.

Şirinevler Metrobüs gişelerine kadar yürümüşüm. Geniş yol araba kaynıyor. Duraklar tıklım tıklım. Etraf cıvıl cıvıl. Gençlerle dolu. Yağmura aldırmadan yan yanalar. Cafelerde. Az da olsa var olan genişçe bir alanda. Kucaklarında, ellerinde kitaplar. Belli ki dershaneye gidiyorlar. Duruşları sevgi dolu; sıcak, hoyrat ve umursamaz.

Gazete haberlerine bakmak üzüyor insanı. Hapishanelerde “suçum nedir” diye soranların yargılandığı davalar. Uzun bir zaman oldu devam ediyor. Suçlu mu suçsuz mu bunlar belli değil. Bir yandan dışarıda umutla bekleyen aileleri, çocukları. Yürek burkan hikâyeler.

Terör örgütünün elemanı iken yakalanıp mahkûm olan biri. Çıkmış tanıklık yapıyor. Doğru mu değil mi bilinmez anlattıkça anlatıyor.

Kimdir bu tanık peki? Yıllar önce yakalanmadan terör olaylarına karışmış biri. Biz bunların tanıklığına, söylediklerine mi kaldık? Ya yaptıkları?  Masum değil ki. Kurdukları pusularla askerleri, polisleri, öğretmenleri kurşunlayıp şehit etmişler.

Kundak da ki çocukları, savunmasız vatandaşları öldürmüşler. Onlarca ana babayı gözü yaşlı bırakmışlar. Sevgilileri birbirinden ayırmışlar. Çocukları yetim bırakmışlar.

Gazeteyi bir kenara bıraktım. Yazılanları uzun uzun düşündüm. Kime inanıp kime inanmayacağımızı şaşırdık.

Gözleri pırıl pırıl parlayan, şakalaşan, gülen, birbirini kovalayan gençlere baktım. Gülümsedim. Kardeşlik duygusunun, arkadaşlık ve komşuluk duygusunun ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Akıl ve yürekleriyle yarınlara ışık olacak gençlerin varlığı bizleri mutlu ediyor.

Yaşam kavgası, hay huy. Biter mi hiç? Koskoca İstanbul bu. Adam kaynıyor. Sisler, dumanlar içinde bir İstanbul. Ya havalar? Edip Akbayram’ın şarkısının sözlerini anımsatıyor; “Havalar nasıl oralarda; üşüyor musun?...” 

 
Toplam blog
: 210
: 910
Kayıt tarihi
: 04.05.08
 
 

Eğitimciyim. Bir insanın çağdaş bir gelecek için, aydınlanma için çok okuması gerektiğine inanıyo..