Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Nisan '13

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul’a kim sahip çıkacak?

İstanbul’a kim sahip çıkacak?
 

Bir programda tarihçi Prof. İlber Ortaylı, “Yarımadayı korumuyoruz” demişti; haklıymış. Bir misafirimizi gezdirmek bahanesiyle İstanbul’da yaptığımız dört günlük gezide bazı acı gerçeklerin bir kez daha farkına vardık. Gündelik hayatın karmaşası içerisinde farkında olmadığımız ya da farkında olsak bile durumun ciddiyetini idrak edemediğimiz bazı gerçekler, yüreğimizin acıyla burkulmasına neden oldu. Ne yazık ki biz İstanbul’da yaşayanlar, İstanbulumuzu koruyamıyor, ona yeterince sahip çıkamıyoruz. Yeryüzündeki en nadide kentlerden birisi olan bu binlerce yıllık kültür mirasının hoyratça harcanmasına göz yumuyoruz. Tarihî yarımada yöneticilerin elinde oyuncak olmuş, bizler de seyre dalmışız. Nasıl mı? Haliç’ten başlayalım;

Ah o güzelim Haliç… Yabancının bildiği adıyla Golden Horn; Altın Boynuz. Boynuzlarının arasına öyle iki hançer saplanmış ki çıkarabilene aşk olsun! Metro köprüsü denilen bir ucube boynuna dolanmış; nefes alamıyor. Bu ucube, Sokullu Mehmet Paşa Camii’nin yanından teğet geçiyor. Ha dokundu ha dokunacak. İnanılmaz bir çirkinlik abidesi olarak yükselen köprü, Haliç’in görüntüsünü berbat etmiş. Yarımada’nın siluetini bozmuş. Elbette bu tarihi silueti bozan sadece Metro köprüsü değil. Oradan buradan, fütursuzca yükselen gökdelenler, tarihi yarımadayı uzaktan sarıp sarmalamış... İstanbullu, şehrinin bağrında yükselen bu ucube köprüye ne yazık ki ilgisiz kalmış! Haliç’e bir başka köprü projesi daha varmış; Da Vinci Köprüsü projesi… Bu beş yüz yıllık projenin, Eyüp ile Sütlüce arasına yapılması planlanıyormuş. Haydi hayırlısı…

Eminönü ve çevresi… İnanılmaz bir kalabalığın çiğnediği bu en bilinen meydan, pislik içersinde. Balık ekmek satan teknelerin önüne biriken kalabalığın yerlere döktüğü çöpler mide bulandırıyor. Yeni Cami bakımsız. Ziyaretçiler ayakkabılarını poşetlere koyarak içeriye giriyor ancak bu poşetler başkaları tarafından da kullanılıyor. Cami ile özdeşleşen güvercinleri ise göremedik. Denizin suyu pislikten griye dönmüş. İçinde binlerce denizanası yüzüyor. Vatandaş ise hiç aldırmadan balık tutma keyfi sürüyor… Galata Köprüsü ve Karaköy’de pislik içerisinde. Perşembe Pazarı tek kelimeyle hurda yığınlarının istilasına uğramış. Vakıf binalarının içini işgal eden ticaret erbabı, buraları iyiden iyiye zapt etmiş. Karaköy bir mezbelelik gibi. Sahilde tinerciler ve sarhoşlar kol geziyor.

Eminönü, Uzun Çarşı, Küçük Pazar, Tahtakale ve Mahmut Paşa’da tüm tarihi mekânlar neredeyse işgal altında. Ünlü Mahmut Paşa Hamamı tamamen alış veriş merkezi olmuş.

"Yeni Osmanlı" iddiası güdenler; ülkede Osmanlı'nın izini silmekle meşgul!.....

Süleymaniye Camii ve çevresi… Osmanlı Sultanı Kanuni Sultan Süleyman ile övünen  zihniyet, onun muhteşem mirası olan Süleymaniye Camisi’nin çevresini sermayenin hoyrat ellerine teslim etmekten, kütüphanesinde kuru fasulye servisi yapmaktan, külliyesinde “ziyafet” keyfi sürmekten hiç sıkılmamış. Çağ açıp çağ kapatan, üç kıtada, yedi denizde düşmana kök söktüren Osmanlı sultanlarını bağrında barındıran Topkapı Sarayı, utancını kimselere diyememiş de, Haremini 15 TL’ ye gözler önünde seren zihniyet, hiç utanıp sıkılmamış… İçinde yirmi dört saat Kur’an okunan bu mütevazı ancak onurlu sarayımız, ramazanlarda Allah, Peygamber aşkını paraya tevil eden o bildik zihniyetin, kendisini istismar etmesine boynunu bükmüş, sessiz kalmış.

Saraya giden yolun sağında bir inşaat dikkatimizi çekti. Ne olduğunu, buraya nasıl inşaat izni verildiğini anlayamadık.

Dersaadet’in kalbi Beyazıt… Meydan seyyar satıcıların işgaline uğramış. Pislik içerisinde. Bir zamanlar şairlerin en güzel şiirlerini okudukları Çınaraltı yok olmuş. Yerini çadır şeklindeki biçimsiz mekânlar almış. Çevresinde çember sakallı, sarıklı, şalvarlı tipler arzı endam etmekte. Sahaflar çarşısı sizlere ömür. Birkaç eski kitapçının dışında dükkânlarda sadece ders kitapları ve dini yayınlar ile dini objeler satılıyor. Burada unutmadan bir hatırlatma yapalım; Beyazıt Meydanı en kötü muameleyi, Ramazan ayında görüyor. Derme çatma kulübelerin istilasına uğruyor, lahmacun, kebap, köfte, sucuk kokuları ile kendinden geçiyor. Ramazan ayında aynı akıbeti,  turist simsarlarına teslim edilen Sultanahmet Meydanı da paylaşıyor.

Ayvansaray, Eyüp… Eyüp Sultan Camii ve çevresi, başka hiçbir yerde olmadığı kadar din ticaretine mekân olmuş. İçeride kurulan bağış kulübelerine vatandaş oluk oluk para akıtıyor. Caminin çevresindeki dükkânlar da, hurafe pazarı kol geziyor. Caminin yanında, eski bir hamam olduğu söylenen ve onarılmakta olan tarihi bir yapı vardı. Ancak onarımdan sonra nikâh dairesi olarak kullanılacakmış! Nasıl ama?!

Ünlü Pera (Beyoğlu) da tarumardan nasibini almış. O güzelim tarihi binalar harap olmuş. Emek Pasajı (Serkil Doryan) kapatılmış, Emek Sineması tarih olmuş. Bazı binaların alt kısımları, “üstü kaval, altı şişhane “misali,  modern alış veriş merkezi haline getirilmiş. Bir eski bina da, üst katlara eklenen seyir balkonları, adeta, “biz buraya ait değiliz” der gibi bağırıyor. İnci Pastanesi kapatılmış. Bu gidişle bizden sonraki nesil, İstiklâl Caddesi’nin birbirinden güzel o tarihi binalarını tanıma fırsatı bulamayacak. Tıpkı, kaderine terk edilerek harabe haline getirilen ya da elektrik kontağından çıktığı bahanesiyle yangınlara kurban verilen o güzelim cumbalı ahşap evlerde olduğu gibi.

Yangınlarla harabeye dönen Haydar Paşa Garı, Cağaloğlu’ndaki Milli Eğitim binası ve Galatasaray Üniversitesi’nden ise hiç bahsetmiyorum. Onları gördüm; halleri içler acısıydı.

Anlaşılan o ki; İstanbul’un tarihi mirası, gözümüzün önünde yok olup gidiyor ve bizler sadece seyrediyoruz. Hal böyle olunca da, kendimize şu soruyu sormadan edemiyoruz:

İstanbul’da, gerçek İstanbullu var mı?

İstanbul, en fazla göç alan bir kent ve bu nedenle de Anadolu’nun tüm renklerini barındırıyor. Göçle gelen bu insanlar, hem İstanbul’a hem de birbirine yabancı.  Kısaca, aidiyet duygusundan yoksunlar. Dolayısıyla, İstanbullunun yaşadığı kente sahip çıkmamasının en büyük nedeni, burada yaşayanların büyük çoğunluğunun, İstanbullu olmamasından kaynaklanması olabilir mi? …

Yorum sizin!

Tülay Hergünlü

06 Nisan 2013

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..