Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ocak '10

 
Kategori
Yolculuk
 

İstanbul Anadolu Yakasından Avrupa Yakasına Nasıl Geçersiniz

İstanbul Anadolu Yakasından Avrupa Yakasına Nasıl Geçersiniz
 

Emirates B777-21H Sabiha Gökçen'de yakıt ikmali yapıyor !


 

Başlıktaki soruya vereceğiniz cevapları tahmin etmek zor değil.

Otomobille,
Taksiyle,
Minibüsle,
Otobüsle,
Motosikletle,
Kamyonetle,
Deniz Otobüsüyle,
Deniz Motoruyla,
Vapurla,
Araba Vapuruyla,
Yakında Marmaray'la.

Aradan büyük patronlardan biri de çıkıp, "Ben helikopterle geçiyorum." diyebilir. Ama yine de iddia ediyorum, benim gibi geçeniniz yoktur. Dün akşam 19:25'te tam 11 dakikada Pendik'ten Yeşilköy'e gittim. Tabii ki şaka yapmıyorum. Trafik çilesi mi? O da ne? Hadi, en başından anlatayım da keyif ve şaşkınlıkla okuyacağınız bir pazar yazısı olsun.

Dün gece Hindistan'dan döndüm. Aslında döner dönmez size Hindistan'dan İnsan Manzaraları'nı yazmayı, resimlerimi de eklemeyi planlamıştım; ama bu yazıyı öne almam şart oldu. Çünkü sıra dışı bir olaydı.

Yılda 500.000 milden fazla uçuyorum. Dönem dönem uçuş alışkanlıklarımı da sıradanlaşmaması adına değiştiriyorum. Bir dönem koridor kenarında otururken, uzunca bir dönem de cam kenarında oturup resim çekiyorum. Gidilmeyen parkur kalmayınca, bu sefer de uçtuğum şirketi değiştirip yeni resimler çekiyorum. Bu resimler myaviation.net'te yayınlanıyor. Havacılık aşkı böyle bir şey işte. Mesela şimdi bir çoğunuza komik gelecektir; ama Londra'ya gideceksem, buradan binip 4 saat sonra orada inmiyorum. Çeşitli şirketlerle mutlaka bir Avrupa şehrinde aktarma yapıp öyle gidiyorum. Böylece, hem o hava yolu şirketini incelemiş hem de aynı gün bir başka ülkeye daha konmuş oluyorum. Ruhum seviyor bu çılgınlıkları. Valla üşenmiyorum. Uzak Doğu yolculuklarımda da THY ile direkt uçmak varken ben yine dolana dolana gidiyorum. Ne bileyim, buradan binip 10 saat sonra Singapur'da inmek hiç ilgimi çekmiyor. Ben Singapur'a gidişin Dubai'ye ya da 15 sene önce olduğu gibi Dhahran'a uğranışını da seviyorum. Dhahran'ı Körfez Savaşı sırasında CNN haberlerinden hatırlayacaksınız. Neyse, Yeni Delhi seyahatim kesinleşince yine de THY uçuş saatlerine baktım. 5.5 saatte direkt uçabilecektim. Tek problem, Delhi'ye sabahın 5'inde inecek olmamdı ve beni karşılayacak insanları da düşünmeliydim. Aklıma birden Emirates geldi. Benim gibi çok seyahat eden, Asya'nın mahalli hava yolu şirketleriyle dahi uçan biri bol ödüllü Emirates'le bugüne dek hiç uçmamıştı. Oysa hikayesini yakından takip ettiğim bir şirketti. Kiralık iki uçakla (Boeing 737 ve Airbus A300) 25 yıl önce uçuşlarına başlamış ve dünyanın en hızlı büyüyen hava yolu seçilerek bugüne dek 400'den fazla uluslararası ödül almıştı. Bugün sahip olduğu 137 uçağıyla 60 ülkede 100'den fazla noktaya, haftada 700 uçuş gerçekleştiriyordu. 2005 yılında en büyük B777 siparişini vermiş, 42 uçak için tam US$ 10 milyar ödemişti. Yakın bir tarihte A380'leri de filosuna katmış ve şu anda US$ 50 milyar tutarında -içinde 11 adet de A380 olan 156 uçaklık- açık siparişi vardı. Pilotlarını ve kabin görevlilerini de dünyanın dört bir yanından seçiyor ve muhteşem bir uluslararası görsellik sunuyordu.

Sizce başka kaç yolcu vardır, seyahatten önce uçacağı şirketin böylesine bilgilerine sahip olmuş olsun !

Kararımı verdim. Emirates'le uçacaktım. Hatta Business Class uçup o dillere destan servislerini de görmeliydim. Öyle de yaptım. A6-EMD kuyruk numaralı B777-21H'nin İstanbul'dan Dubai'ye kalkış saati 19:10'du; ama 20 dakika rötarla kalktık. Yıllardır hep aynı hava koridorundan indiğim Arap yarımadasına Afyon-Antalya-Kıbrıs-Suriye-Ürdün-Suudi Arabistan hava sahalarından geçerek gitmeyeceğimizi, 18-36 pistinden Marmara'ya doğru kalkıp burnumuzu İzmit'e çevirince anladım. Türkiye'yi doğuya doğru katedip, Elazığ'dan sağa dönüp Irak'a girdik. Musul-Kerkük-Kuveyt ve Basra Körfezi üzerinden alçalmaya başlayarak ışıl ışıl Dubai'ye 01:20'de indik. Krem renkli döpiyesleri, tüllü kırmızı kepleri ve beyaz ten üzerinde nar rengi kırmızı rujlarıyla hosteslerin hepsi makyaj malzemesi reklamında gibiydi. Göğüslerindeki isimliklere baktığımda ülkelerini tahmin edebiliyordum. Personelin tamamı yabancı olduğu için, duyduğum kadarıyla Dubai'de personelin konakladığı misafirhaneler varmış. Yatılı okul gibi. Bu arada, Business koltuklar başlı başına bir teknoloji harikası. İstediğiniz şekle sokabiliyorsunuz. Hatta isterseniz tüm uçuş boyunca kendinize masaj da yaptırabiliyorsunuz. Hoş geldiniz içkisiyle birlikte sunulan menüden akşam yemeğinizi seçiyorsunuz ve yemekleriniz porselen tabaklarda sunuluyor. Karnınız doydu, rehavet çöktü ve uyumak mı istiyorsunuz, koltuğunuz tamamen yatarak evinizdeki yatak halini alıyor, üzerinizi örtüp bir güzel uyuyorsunuz. Karşınızdaki devasa ekranda yüzlerce film, müzik, konser izleyebilirsiniz. Ben neler mi seyrettim ve dinledim? İst-Dubai 4 saat, Dubai-Delhi de 3 saatlik uçuşlar ve gidiş-dönüş 4 uçuş için söyleyeyim; ama gülmeyeceğinize söz verin:) 101 Dalmaçyalı, Alis Harikalar Diyarında, Kayıp balık Nemo, Michael Jackson Story ve Fame'i izledim. Ayrıca, Operadaki Hayalet, Chicago, Les Miserables ve Sound of Music müzikallerini izledim.. Biraz da Amr Diab ve Julia Boutros şarkıları dinledim.

Ben Dubai Havalimanı'nın yeni terminalini beğenmeyenlerdenim. Eskisi küçüktü; ama daha oryantaldi. Bu çok Avrupalı olmuş! Yaklaşık 3 saat bekleyecektim aktarma için; ama Emirates Lounge Free WLAN ile gönlüme taht kurarak, bedava yiyecek-içecek de sunuyordu. Gözlerim sevgili Ayşe Arman'ı aradı. Olur da oralardadır diye. Ne demeli, çok delikanlı kadın. Biraz edebiyat konuşurduk, iyi olurdu.

Emirates'in inanıyorum ki tüm uçuşları full çekiyor. 300'den fazla yolcu alan dev B777'lerde tek boş koltuk yoktu. Dubai-Delhi-Dubai arasındaki uçuşlarımı B777-31H'lerle yaptım. Tüm gün devamlı sisler içinde olan Delhi'ye inişimizde pisti teker koymamızdan sadece 15-20 mt önce görebildim. Yolcular da önlerindeki ekranda kameralar vasıtasıyla inişi-kalkışı pilot gibi görebiliyorlar. Aletle inişin (ILS) doğru pilotajla birleşmesi sonucunda uçak yolculukları her zaman, kötü hava şartlarında dahi en güvenli ulaşım aracı olma özelliğini koruyacaktır.

Neyse, Emirates'in bunca haklı reklamını yapıp, verdikleri hizmeti, yolcu memnuniyetine verdikleri önemi alkışladıktan sonra isterseniz artık düne, dönüş gününe gelelim. Dün sabahı az sisliydi Delhi'nin ve kalkış saatimiz de yerel saatle 10:45'ti. Tam zamanında kapılarını kapatan Emirates B777-31H nedense 11:30'da havalandı. Son derece güzel ve açık bir havada, 40 bin feet'te, kuyruk rüzgarıyla hızı 1050 km sürate ulaşan pek minik kuşumuz 3 saat sonra Dubai'ye indi. Bu sefer aktarma sürem daha kısaydı ve etraftaki Türklerin sayısı da arttı. Çoğunluk Avustralya'dan gelen işçilerdi. 15 yaşlarında tahmin ettiğim A6-EME kuyruk numaralı B777-21H'le yerel saatle 15:00'te İstanbul için havalandık. Kalkışta sol tarafta yükselen Burj Khalifa ile göz göze geldik. Neye benzediğini söyleyeyim mi? Muhallebiye batırılmış kürdan gibi duruyor. İnanılmaz bir yükseklik!

Dönüş rotamızın bildiğim rota olduğunu görünce neden gelişimizin farklı olduğunu bir kez daha merak ettim. Kalkıştan sonra Basra körfezini Bahreyn'in kuzeyinde terk edip Suudi Arabistan hava sahasına girdik. Çölün üzerinde müthiş türbülanslar eşliğinde Irak sınırına paralel uçtuk ve Ürdün, Suriye hava sahalarını kullanarak Akdeniz'e çıktık. Kendi hava sahalarını İsrail'e kullandırmayan Arap ülkeleri de İsrail hava sahasını kullanamıyorlar. Türkiye'ye Silifke üzerinden girdik. İstanbul'a yaklaşırken hep yaptığım bir tahmin vardır. Uçağımız 18-36'ya mı yoksa 06-24'e mi inecektir ve tabii hangi yönden! Gündüz bunu anlamak daha kolaydır; ama gece nispeten zorlaşır. Bursa üzerinden alçalmaya başladık. Altımda Büyükada'yı görünce 06-24'e kuzeydoğudan ineceğimizi düşündüm; ama sola keskin bir dönüş yapsak bile hem çok yüksektik hem de böylesine büyük bir uçağı o kısa piste mecbur kalmadıkça indirmezlerdi. Karadeniz'e doğru uçmaya devam ediyorduk. Solda Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nü de geçtik ve Riva üzerinde bir kaç defa daire çizdik. Anladım ki hava trafiği yoğundu ve iniş sırasındaydık! Riva üzerinde döndüğümüz 20. dakikada kaptan, Atatürk Havalimanı için iniş izni verilmediğini ve Sabiha Gökçen'e (SAW) ineceğimizi anons etti! Nasıl yani, doğru mu duymuştum! Dünyanın en prestijli hava yolu şirketi Emirates'in B777'si iniş izni alamadığı için Sabiha Gökçen'e mi inecekti? 2006'da benzer bir olay Adana'dan Sabiha Gökçen'e uçarken başıma gelmişti. THY'nın TC-JLK kuyruk no'lu A320-232 uçağı Konya üzerinde aniden hız kesmişti ve tıngır mıngır İstanbul'a yaklaşırken kaptan anons yapmış, falan-fakat-lakin nedenlerden dolayı Sabiha Gökçen Havalimanı yerine Atatürk Havalimanı'na inileceğini anons etmişti. Herhalde motorda bir arıza vardı ve teşekküllü bakım merkezi de Atatürk Havalimanı'ndaydı. Hadi THY bizim şirketimiz anladık da Emirates'in Sabiha Gökçen'e inişi de neydi. Arabam da Atatürk Havalimanı'ndaydı. Uçaktaki yabancı yolcular Türk yolculara; Sultanahmet'e, Taksim'e nasıl gideceklerini sormaya başlamışlardı bile! Ya, Atatürk Havalimanı'nda Dubai'ye gitmek için bekleyen yolcular ne olacaktı? Otobüslerle Sabiha Gökçen'e mi getirileceklerdi? Kafamda birçok olasılık ve bu garip inişi anlamaya çalışan düşünceler uçuşurken saat 18:00 dolaylarında, eminim ki Sabiha Gökçen'deki insanların ve de uçakların garip bakışları altında sorunsuz indik. Kendimi bir an soğuk savaş zamanlarında, Sibirya üzerinde uçarken küçük bir Rus havaalanına mecburi iniş yapan bir Amerikan uçağında gibi hissettim. Önümüze takılan Follow Me aracı bizi aprondan uzak bir köşeye çekti. Aklıma kötü kötü şeyler de gelmiyor değildi. Kaptan yeni bir anons yaptı.

"Sayın yolcularımız bu beklenmedik inişten dolayı sizden özür dileriz. Atatürk Kule İstanbul üzerinde bir saat turlamamızı istedi ki buna yakıtımız yetmeyecekti ve bizi Sabiha Gökçen'e yönlendirdiler. Şimdi önümüzde iki seçenek var ve yetkililerle konuşuyoruz. Ya sizleri burada indirip Atatürk Havalimanı'na otobüslerle göndereceğiz ve Dubai'ye gidecek yolcularımızı da buraya getireceğiz ya da yakıtımızı alıp, Atatürk Kule iniş izni verince tekrar havalanıp oraya gideceğiz."

Kaptanı ben anlamayacaktım da kim anlayacaktı. B777-21H, 117 ton yakıt kapasitesiyle 9700 km uçuş menzili olan bir uçak. Dubai-İstanbul kuş uçuşu 3275 km. Ağırlık demek fazla yakıt tüketimi demek. Hal böyle olunca tüm hava yolu şirketleri gidilecek meydan ve emergency meydanı düşünerek yakıt alırlar. Yani depolarını silme doldurmazlar. Bu otomobil değil ki fûlle birader diyebilesiniz! Neyse, İstanbul'un yedek meydanlarının Sabiha Gökçen (SAW), Çorlu (TEQ) ve bir ihtimal Bursa Yenişehir (YEI) olduğunu düşünecek olursak bizim uçağımız Dubai'de en fazla 60-70 ton yakıt almıştır. O nedenle İstanbul'un tepesinde 1 saat turlayamaması ve SAW'a inmesi öncelikle 300 yolcunun emniyeti açısından doğru bir karardır.

Tüm bu gerçekleri bilmeme rağmen yine de moralim bozuldu. Kalktım. Baş üstü dolabından küçük bavulumu indirdim ve kabin amirinin yanına gittim.

"Ben tekrar Atatürk Havalimanı'na gitmek istemiyorum. Uçuş motivasyonumu yitirdim ve burada inmek istiyorum. Bir tek el bagajım var zaten." dedim. Evimin 15 dk uzakta olduğunu tabii ki söylemedim. Beni duyan üç beş yolcu da heveslendi, "Biz de inmek istiyoruz." dediler. Uçakta homurdanmalar da artmaya başlamıştı!

"Lütfen yerinize oturun efendim, henüz ne olacağı belli değil. Kaptan gerekli görüşmeleri yapıyor."

Oturdum ben de. Bu arada bir yakıt tankerinin uçağa yanaştığını gördüm. Anlaşılan tekrar havalanacaktık! Kabin amirinin yanına giderek şansımı bir kez daha denedim.

"Ben Atatürk Havalimanı'na gitmek istemiyorum. Lütfen kaptana isteyen yolcuların burada inip inemeyeceklerini sorar mısınız?"

Gidip sordu da. Gelip bana ne konuştuklarını da anlattı.

Sabiha Gökçen Havalimanı Emirates'i resmen tanımıyormuş! Yani oraya resmi olarak inme izni yokmuş ve ancak şimdi olduğu gibi sadece acil durumlarda iniş yapabilirmiş ve ne yolcu indirebilirmiş ne de alabilirmiş! Özetle, uçağı kimse terk edemezmiş. Çaresiz yine yerime oturdum ve hayatında ilk kez B777 gören ve yakıtımızı doldurmakla görevli işçiyi izlemeye başladım. İzlerken nasıl terlediğimi anlatamam. Kerosen'i doldurmuş; ama kanattaki deponun kapağını kapatamıyordu! İki eliyle kanırtmaya çalışıyor, yumrukluyor, kapağı zorla kapatmaya çalışıyordu! Ara sıra el-kol hareketlerinden küfrü bastığını da anlayabiliyordum. Sonra birden uçağın burun kısmına doğru bakarak elini omzuna vurdu birkaç kez. Anlatmak istediği apoletti, yani kaptanı çağırıyordu! Ne macera! Ve koskoca Emirates'in dört çubuklu kaptanı aşağıya indi, merdivene tırmanıp kanattaki depo kapağına uzandı ve kapatmaya çalıştı. O da başaramıyordu! Pencereden soğuk terler dökerek izliyordum. Öyle ya, adamcağız pilotluk hayatı boyunca uçağına yakıt mı koymuştu! O'nun görevi uçağı uçurmaktı. Başımı arkaya yasladım, gözlerimi kapadım! Beş dakika sonra tekrar dışarı baktığımda kapak kapanmıştı ve kaptan da uçağa koşuyordu. Anons gecikmedi.

"Sayın yolcularımız yakıtımızı aldık ve sizleri Atatürk Havalimanı'na götüreceğiz. Ancak hava trafiği hâlâ çok yoğun. Havada turlamaktansa burada bekleyeceğiz ve en kısa zamanda kalkışımıza izin vereceklerini umuyorum."

20 dakika sonra piste doğru taxi yapmaya başladık. Mecburen apronların önünden geçtik. Uçaklarına binmek üzere olan Pegasus ekiplerinin durup bizi izlediğini görüyordum. Öyle ya, SAW'a sessizce inen, bir köşede yakıtını alıp sonra da sessizce kalkışa hazırlanan bir devdi önlerinden geçen. 19:25'te Marmara'ya doğru tekrar havalandık ve hemen sağa dönerek düşük hızda, Anadolu Kavağı üzerinden sola dönüş yaparak 18-36 pistine -kuzeyden başarılı bir şekilde- 19:36'da teker koyduk.

Evet, başlıktaki soruya şimdi kendi cevabımı veriyorum.

"Ben Anadolu yakasından Avrupa yakasına 76.000 librelik Trent 877 Rolls-Royce motorlarla teçhiz edilmiş, 300 kişilik bir Boeing 777'yle 11 dakikada geçtim. Hem de ışıl ışıl Boğaz ve İstanbul manzarasını, köprü trafiğini izleyerek."

Sonu biraz heyecanlı da bitse, Emirates'le müthiş bir uçuş deneyimi yaşadım. Ekibin beklenmedik durumlar karşısındaki güçlü duruşlarını görünce, aldıkları tüm ödülleri sonuna kadar hak ettiklerine inandım ve şubatın ilk haftası yine Emirates'le Hindistan Chennai'ye yapacağım seyahati sabırsızlıkla bekliyorum.

Laf aramızda, Tom ve Jerry'i seyredecek vakit kalmamıştı da ! 

 
Toplam blog
: 462
: 1159
Kayıt tarihi
: 07.03.09
 
 

Ne güzel bloglar yazdık, ne muhteşem dostluklar kurduk; onlar kaldı baki... ..