Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '11

 
Kategori
Haftasonu
 

İstanbul Ben daha çekiciyim -2 (1 in devamı niteliğinde, dananın kuyruğunun koptuğu kısımcık )

İstanbul Ben daha çekiciyim -2 (1 in devamı niteliğinde, dananın kuyruğunun koptuğu kısımcık )
 

İstanbul Üniversiresi - Beyazıt


“ Bekle beni İstanbul ! Sen mi çekicisin ben mi hüleayyn “ diye içimden bir nara attım. 20-30 dakika filan sonra karşıya Karaköy’e geçtik. Genelde hep Eminönü’ne geçerdik ama sanırım farklı bir  vapura binmişiz bu seferlik de Karaköy’e geçtik. Pek arası yok zaten yürüyerek 15-20 dakikada Galata Köprüsü’nün üstünden, balık tutanların yanından, bağırıp çağıran martıların altından geçiyorsunuz o kadarcık.  Tramvaya bindik ve Beyazıt’a gitmeye karar verdik. Bugün öyle bir hedefimiz yoktu şuraya gidelim diye. Oğlumla kafamız nereye eserse biz oraya kaçarız . Beyazıt’ a vardık  çok kalabalıktı.

Anlaşılan yağmur insanlarımızı yıldıramazdı. Zaten kalabalığın çoğu turistti. Hepsinin elinde  nerdeyse 4bin Liralık fotoğraf makinaları vardı. Adamların hali vakti yerinde tabii. Benim elimde ki 600 liralık makina onlarınkinin yanında tırışkadan nağmeler olarak duruyordu. Neyse efendim herkesin çektiği kendine  düşüncesiyle dolaşmaya başladık el ele. İlk durağımız Sahafçılar Çarşısı oldu. Bulamayacağınız kitap yok neredeyse burada. Kapalıçarşı da burada ama Pazar günü olduğu için kapalıydı gezemedik orayı. Yani resmen çarşı kapalıydı adı gibi. Çarşının içinden  bakına bakına  İstanbul Üniversitesi’nin olduğu meydana geldik. Ben o üniversiteyi çok seviyorum. İhtişamı insanı etkiliyor. Sanki bir saray gibi.   

18 Kasım 1833'de Türkiye'nin ilk ve tek üniversitesi olarak öğrenim hayatına başlamış olan bu kurum, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki ilk Avrupa tarzı üniversite olarak kabul edilen Darülfünun'un doğrudan devamıdır. Ayrıca İstanbul'u fethinin ertesi günü 30 Mayıs 1453'te Fatih Sultan Mehmet'in emriyle kurulan Sahn-ı Seman medreselerinin devamı kabul edilir. Günümüzde, "Dünyanın en iyi 500 üniversitesi" sıralamasına Türkiye'den giren 6 üniversiteden biridir. İstanbul Üniversitesi'nin simgesi olan "yılanlı amblem" 1243 tarihli Selçuklu Şifa Yurdu motiflerinden Prof. Süheyl Ünver tarafından esinlenerek tasarlanmış.

Hemen karşısında bütün heybetiyle duran Beyazıt Camii’ne de girdik. Öğlen namazı henüz kılın mıştı ve arkasından imam Kuran-ı Kerim okuyordu. Sessizce ve sükun içinde oturduk  o kadar güzel bir ses vardı ki Camii’nin her karesinde çınlıyordu. Birkaç kare çektikten sonra avluya çıktık ve orada da deklanşöre basma şerefine erdik.  Bizans devrinde Theodosius Forumu olarak adlandırılan ve şehrin en büyük meydanı olan meydanında Sultan Bayezid Veli tarafından yaptırılmış. İstanbul’un fethinden sonra şehre kurulan ikinci büyük selatin camii .

Şehirdeki ilk selatin camii olan Fatih Camii orijinalliğini kaybettiğinden İstanbul’da orijinalliğini koruyan en eski selatin camii olarak kabul edilir. Cümle kapısında Şeyh Hamdullah'ın yazdığı kitabeye göre 1501-1506 yılları arasında beş yılda tamamlanmıştır. Evliya Çelebi’nin aktardığında göre caminin açılış günü ilk namazı padişahın kendisi kıldırmıştı.

İstanbul’da 1509’da meydana gelen ve “Küçük Kıyamet” diye anılan depremden zarar görmüş. Depremden sonra kısmen onarılan camiinin onarımını daha sonraki yıllarda tamamlayıp güçlendiren Mimar Sinan olmuş. Onun, 1573’de caminin içinde bir kemer inşa ederek yapıyı güçlendirdiği bilinir.

Burada da  biraz dolaştıktan sonra geldiğimiz yere geri dönüp Kadıköy’e geçmeye karar verdik. Ama önce delikanlının acıkan göbüşünü doyurmak gerekirdi. Tutturdu her zamanki gibi hamburger diye. Sağlıksız olduğunu biliyorum ama dayanamadım napiim hacı çok istedi. E ben de acıkmıştım artık.

Tramvayla Eminönü’ne geçip karnımızı doyurduktan sonra vapurla Kadıköy’e geçtik. Yağmur hala ısrarla yağmaya devam ediyordu. Aslında Kadıköy’e geçmemizin bir sebebi daha vardı. İki katlı otobüse binmeyi çok istiyordu. Merak ediyordu ve onun için çocukluğunun unutlmaz bir deneyimi olacaktı. Biner binmez üst kata çıktık  cam kenarına Furkan oturdu. Otobüsün camına vuran her pıt, içerisinin sıcaklığıyla birleşince camlar buğudan görünmez olmuştu.  Furkan camdan dışarıyı seyrederken ben de yağmurda koşuşturan insanları çektim makinamla. Herkes bir telaşe içindeydi.

Hareket ettik 15 dakika geçmişti ki bizim yaramaz dalmış gitmiş uykuya ağzının sularını damlata damlata. Yanağı camda, rüyalara dalmıştı bile. Canım ya çok yoruldu bugün. Başını alıp bacaklarıma yatırdım sımsıkı sarıldı bana. Üstüne montunu serdim üşümesin diye. Ben de Kartal’a gidene kadar biraz şekerleme yapmışım oğlumla. Kartal’da indik minibüsle evimize vardık. Evde mevlüt bitmişti ve herkes pilavını yiyip dağılmıştı. Evdekilerde tatlı bir yorgunluk, bizde gezmeden sonra tatlı bir yorgunluk ortalık şerbetlenmişti. Furkan evde annesine sımsıkı sarıldı ve heyecan içinde bugün yaşadıklarını anlatmaya başlamıştı bile.

Bugün uçak hariç bütün toplu taşıma araçlarına bindik vesselam. Bir ara niyeti bozup Sabiha Gökçen’e kırcaktım rotayı neredeyse. O kadar da değil demeyin.

Olur mu olur . . .

GÜNÜN ANAFİKRİ VE ÖZETİ :

* Pazar günü evde durulmadı

* Yağmurla karışık İstanbul gezildi itinayla

* Tren gelir hoş gelir

* Odaları hep doludur

* Hayaller kuruldu

* Ezel Haydarpaşa’da sanıldı

* İstanbul’a kafa tutuldu

* Martılar , uçuşan insanlara simit atıyordu

* İstanbul Üniversitesi güzel duruyordu yerinde

* Biraz sağa mı kaydırsak acaba ?

* Oğlum gelsene buraya. Off.

* İki katlı otobüs Furkan’la tanıştı.

* Furkan uyuya kaldı.

* Aaa Kartal’a gelmişiz.

* Bunu sonuna kadar okudunuz

* Valla Allah razı olsun okuyanlardan.

* Günün " şimdi ne alakası var  ya ? " Atasözü :  "Çok ouyan değil çok gezen bilir "

 

E BİTTİİİİ.......

 

 

 

 
Toplam blog
: 749
: 1983
Kayıt tarihi
: 11.10.07
 
 

Yazmanın hayatın akışının bir parçası olduğu kanısındayım. 6 Mayıs 1982'de doğdum ve İstanbul Kar..