Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

18 Kasım '08

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

İstanbul’da bir Dahi

İstanbul’da bir  Dahi
 

Geçen hafta içi Sabancı’da Dali’ye(1904-1989) gittiğim gün ani bir şaşkınlık ve mutluluk yaşadım. Ne hoş ki müzelerimiz krizden etkilenmemişti. İçeride İstiklal caddesini aratmayan bir kalabalık vardı ve resimleri izleyebilmek için büyük bir efor sarf etmek gerekiyordu. İki kişinin omzunun arasından, birinin kafasının yanından gibi. Ya da izleme kuyruğunda aheste sırayı bekleyip, omuz omuza ilerlemek, iyice sindirerek izlemek de bir seçenekti tabii.

Sanatçının eserleri, yaratımları ve tümüyle serginin tasarlanışı titiz bir çalışmanın sonucu, gidilmeli, görülmeli mutlaka. Salt Dali’nin üretimleri ve kendi el yazısıyla olan günlükleri değil, onun yaşadığı döneme ilişkin tarihi, sosyal ve bilimsel olayların kısa bir özeti de sergi girişindeki panolarda kronolojik olarak sunulmuş. Böylece onun yaşadığı döneme kısa bir dönüş yapıp, hangi olayların ve psikolojinin etkisiyle yarattığı anlaşılıyor ve sergiyi gezmek çok daha anlamlı hale geliyor.

Dali’nin çocukluğu onu Freud’un psikanaliz teorisine yönelten olaylarla örülü adeta. Erkek kardeşi o doğmadan ölüyor , aile onun üzerine düşüyor ve baba kadınlara fazlaca düşkün.Bilinçaltı ve rüyalarının resmine yansıyan gerçeküstücü anlamını Freud’un açıklamalarıyla bağdaştırıyor. 1938’de Dali ve Freud Londra’da ilk kez bir araya geliyorlar ve bu karşılaşma ile ilgili farklı yorumlar içeren yazılar da var.

Freud Zweig’e yazdığı mektubunda Dali için şöyle diyor:

“Bugüne kadar sürrealistleri, beni koruyucu melekleri ve iflah olmaz liderleri olarak seçmiş kişiler olarak göremeye meğilli idim. Ancak genç Dali’yi tanıdıktan sonra, onun samimiyeti, fanatik bakışları ve tartışılmaz teknik yeteneğini gördükten sonra bu görüşümü yeniden değerlendirme gereği duydum. Gerçekten, onun resminin nasıl oluştuğunu incelemek benim için ilginç olacak” (*)

İkinci Dünya Savaşı sırasında atılan atom bombasına bir tepki olarak atomik sanat kuramını geliştirerek yaptığı dönem resimleri de var sergide.

Ne gurur vericidir ki, çok geç de olsa yurt dışı müzeleri gezerken gıptalıkla baktığım, ilköğretim öğrencilerinin öğretmenleri tarafından müzeye getirilerek, yerinde açıklamalarla anlatılması, böylece taze beyinlere sanat ve kültür zavkinin aşılanması artık Sabancı müzesinde de vardı. Düzenlenen çeşitli etkinlikler ve oyunlarla ( Dali'nin resimlerindeki farklı anlamları keşfetmek gibi), müze gezmek çocuklar için çekici ve eğlenceli hale getirilmişti.
Müzedeki aşkın kalabalığı da, okullardan gelen akın akın gruplar oluşturuyor.


Hayatının aşkı GALA

Dali hayatının aşkı Paul Eluard’ın eski karısı Gala’ya tanışır tanışmaz aşık oluyor ve ondan sonra hiç ayrılmıyor. Sergi’de Gala’yla fotoğrafları ve Gala için yaptığı resimlerden ona verdiği önem ve değeri hissetmek mümkün. 1982'de Gala’nın ölümünden sonra yaşama isteğini kaybeden Dali, karısının gömüldüğü Púbol Kalesi’ne yerleşiyor ve 1983'te Púbol Kalesi’nde yaptığı Sercenin Kuyrugu adlı tablo, Dali’nin son eseri oluyor.

Dali, 1989'da öldüğünde Figueres’te kendi adini taşıyan müzenin mahzenine gömülüyor.

Dali hayati boyunca, 1500'den fazla resim ve onlarca heykelin yanı sıra, çeşitli taş baski eserler, kitap illustrasyonlari, tiyatro dekorları ve kostumleri ürettiğini, ayrica, Man Ray, Brassaï, Cecil Beaton ve Philippe Halsman gibi fotoğraf sanaçıilariyla ve Elsa Schiaparelli, Christian Dior gibi moda tasarımcılarıyla beraber çaliştığını biliyoruz.

Bugun Dali’nin eserlerinin büyük çoğunluğu, Figueres’deki Dali Tiyatro ve Muzesi’nde bulunuyor. Florida’nin St. Petersburg kentindeki Salvador Dali Muzesi, Madrid’deki Reina Sofia Muzesi ve Los Angeles’taki Salvador Dali Galerisi de sanatçının yüzlerce eserini barındırıyor.

1942 yilinda ‘Salvador Dali’nin Gizli Hayati’ isimli otobiyografisini yayimlayan Dali, 1945-46 yillarinda, Walt Disney ile beraber Destino, Alfred Hitchcock ile beraber ‘Spellbound’ filmlerinin yapiminda çalışıyor ve 1947'de sürrealist bir Picasso portresi yapıyor.

Ünlü sözlerinden bazıları;

“Gerçek bir ressam en sıradan şeyler karşısında en sıra dışı fikirleri üretebilen kişidir”.

“Beni ölesiye sevindiren resimler yapıyorum, ufacık bir estetik kaygı duymadan mutlak bir doğallıkla yaratıyorum, beni derin bir duyarlılıkla esinlendiren şeyleri ele alıyorum ve onları dürüstçe resmediyorum” (**)

Zamanın ve sanatın derinliklerinde kendinizi unutmak, büyük aşklara tanık olmak ve yepyeni anlamlar keşfetmek için, bu gerçeküstü yolculuğa çıkın!





(*)Am psychiatry 160:855-856, May 2003
© 2003 American Psychiatric Association'dan kendi çevirim

(**) (http://www.daliistanbulda.com/)


 
Toplam blog
: 144
: 1429
Kayıt tarihi
: 12.09.07
 
 

ODTÜ İşletme mezunuyum, felsefe bölümünde master eğitimi aldım, uzun yıllar bankacılık ve finansm..