Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Haziran '10

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul da yabancı olmak

İstanbul da yabancı olmak nasıl bir duygu olurdu sizin için? Kişisel olarak; ‘’taşı toprağı altındır’’ diyen atalarımız o zamanın kavramı ile şu zamanın kavramını vermek biraz düşündürücü. Çünkü yaşanan içsel olaylar ve insanlığın kaderinde gerçekleşen bazı durumlar kişileri başka yönlere sürüklediği için yaşamın için de ki ‘’İstanbul’’ kelimesi insana büyüleyici tarafından baksa da içerisinde yaşanan olaylar ancak içinde yaşayan kişilerin algılama yönü ile ve de tarifsiz duyguları ile ölçüldüğünü varsayıyorum.

Yaşanan olaylara çoğunluk olarak kulak kabartırdım. Nüfusu milyonları aşan bir kentin içinde her tür insanı barındırması ve günlük yaşanan olayların koşuşturması hatta koşuştururken bile kişilerin gözlerinde korku, yalan, riya, çaresizlik hatta kandırılma gibi durumlar söz konusu olunca dilin vermiş olduğu sessizlik kalemin büyüleyici tarafından gözler önüne seriliyor. Kalabalık şehrin dedikodusu yürürken, hissederken hatta ayak seslerin pekiştirilmiş o narin dokusuyla yüz tutulmuş zeminin içine sinmiştir. Hele o muazzam güzelliği ile yerden kuş bakışı ve yüksekten alçak görünümüyle iki yakayı birbirine bağlayan halatların birbirine sarılı hatta denizin o kıvanç duyularak dalgalar ile serpişmesi adeta ‘’İstanbul Köprüsü’nü’’ ayakta tutan en güzel harikalardan biri. Hele o hisarların dokunulmaz güzellikleri. Büyüsüne kapıldığım gecenin kifayetsiz duyguları. Yaşarken, hissederken gördüklerimin içerisinde yalanın ve insanların masum insanlardan ‘’umut dünyası’’ diye adlandırdığım maneviyatı çizip maddi yönünü ortaya koyan bu büyük ve korkulu şehir her şeyin ‘’dikkat’’ ile var olduğunu gördüm.

Yutulan bir yemin o gün büyük bir yem haline gelmesi gibi duyguların, düşüncelerin hatta eylemlerin güzel tebessümü ile karışık güzel günlerin hatırı gönül edilen yaşamı bir an da kirleten düşünceler o muazzam görülen şehri yıkılan harp ilan ettiğini varsayabilirim. Aman dediğim şeylerin içinde ‘’aman dikkat’’ sözcüklerine iyi bakın. Hiçbir ülke de ne uzun ne kısa bir dönem yaşanmaz ki bizim yaşadığımız ülkenin içinde hem uzun bir dönem hem de kısa bir dönem yaşanıyor. Kendi saflığımızın hoyratlı ve kıvılcımı yanmayan sakin buz topu düşüncelerimizde yoğrulan güven işte ‘’İstanbul Taksicilerinin’’ çok akıllı ve kendilerini bilmiş tavırları ile ortaya koyduğunu varsayıyorum. Nasıl mı? Siz halen yolun başında önünüze ilk çıkan taksiye binerek nereye gideceğinizi bilemeden sorgusuz sualsiz bir yer seçip yabancısı olduğunuz kentin içinde kaybolmamak için bir mana üretip bir konu başlatıp bir yerden tebessüm dokundurup konuyu başlatır ‘’Taksici Bey’’ İnsanın en aldanıcı tarafı da bu meğersem o konuşma türü ağzı arayıp araklama durumu. Yani, ‘’ne kadar koparırım hesabı’’ Uyanıklığın bu kadarı olur da saflığın bu kadarı da olmaz mı? Olur. Hınca hınç olmuş insanların birbirleriyle kaynaşarak yaşamlarını devam ettirme güdüsü altında bazı noktaları ve ayrıntıları geçip hatta hep benmerkezci düşünüp, duyguların kabardığı nokta da şeytani içgüdülerin başladığı bir evre gerçekleşince ‘’adı güven ile başlayan melek yüzlü tebessümden korkarak yaklaşmak’’ insan için en hayırlısı olur.

Gel gelelim İstanbul’un en meşhur meydanı. Adı gibi kendisi de insanların çok akıllı olup ta dışarıdan gelen insanlara gece tarifesi ile gündüz tarifesi uygulama adıyla başlayan yere ‘’Taksim’’ diyoruz. Burada sabah oturup gece devam eden bir sohbette hiç kimsenin birbirine benzemediği bir şehirde öğrendiğim tek şey; ‘’ Güvenmeyeceksin’’ sözleri ile adım atılacağını gördüm. Farkın yarattığı bir yer de, topluluğun his ve duygularını yönetemediği. İnsanların kışkırtma mı yapmalarına şahit olursunuz yoksa yaşanan trajikomik durumlara mı? Adı belli ‘’Taksim’’ her şeyin ve herkesin tek bir saf halinde yürüdüğü kocaman bir meydan. Duyguların sömürüldüğü nokta. Gerçekle yalan arasında çetrefil duruma düşen insancıklar. Karışık duyguların yoğun olduğu ve o duyguların eylem ile aşılacağını ima eden kişiler. Bu meydan için o kadar çok şey söylenir ki eğer ilk defa geliyorsanız bu şehre kulakları kapalı gözleri dalgın bir hisse kapılmışsanız işte uyanın derim o uykudan hemen kalkın. Kapılmayın büyüsüne. Çünkü o büyü öyle kuvvetli ki siz uykuda iken neler ile karşılaşacağınızı yalnızca siz yaşayacak ve öğreneceksiniz.

Adeta sesin yoğun olduğu ve kim ile karşılaşıp o bakışlar da yabancı süsü vermemek gerçekten doğal olamayacak kadar zor. Geçirdiğim 4 gün içerisinde yaşadığım en trajikomik ‘’İstanbul Taksicisiyle’’ yaşadığım durum el yordamıyla siz para vermediniz, siz eksik verdiniz, siz yanlış verdiniz, siz ile başlayan cümlelerin el yordamı yapıp yabancıları kandırma tüyolarını da yaşadım. Ama şunu da anladım ‘’ biri ile sohbet etmeyeceksin ve kim olduğunu belli etmeyeceksin hatta bir şeyleri ima ederken de anlaşmaya mutabakatına varacaksın gibi diyaloglar geçti. İstanbul da yaşadığım kısa dönem de ‘’Taksicilerin’’ ahlak anlayışı ile onların müşterilerine nasıl muamma gösterdiklerini gördüm. Hele bu il de yaşamak için iki nedeniniz olacak ya kendinizi kaptıracaksınız ya da kendinizi kaybedeceksiniz. Kimsenin tanımadığı hatta umursamadığı bir şehir de yaşamın anlam ve önemi çok düşük olduğunu gördüm ve hissettim.

‘’İnsana güvenme ölür, ağaca yaslanma kurur.’’ Sözü hem kişisel olarak hem de bireysel olarak çok doğru. Bu hayatta kime güveneceksiniz. Siz böyle bir durumla karşılaşırsanız o muazzam şehrin en güzel tarafını ifa ederseniz bir İstanbullu olarak ben de size güvenmenin hatta güvensizliğin cevabını veririm. En büyük yanlışların, en büyük vurgunların, en büyük yalanların, riyaların, isyanların, kimsesizlerin, kimlik içine bürünen kişilerin bu şehir de yaşayarak yaşamlarını sürdürdüklerini gördüm. İstanbul gibi bir şehre gelirken dikkatin çok önemli olduğunu vurgulayarak yaşamın da en az sizin kadar değerli olduğunu ve hayatın en gerçek yanı yine insanın kendisine ve de şahsına yapılan durum ile ortaya serilmiştir.

Sonuç ise; bir İstanbul derken tüylerimin diken diken olduğu, insanların yalan ile bir şeyleri çabaladığı, gerçek insan değil gerçek dışı insanlığın var olduğunu gördüm. Siz eğer ki bu şehre ilk defa gelip de yaşamın öteki yüzünü görürseniz ‘’dikkat kelimesini’’ size temin ederim. Kim ile karşılaşacağınızı insan dediğimiz azgın düşüncelerimizin egosuna düşmeden sıyrılıp yaşadığımız toprağın kokusunu içine çekerken ‘’adına dolandırılmak’’ sözü gelirse bilin ki yaşadığınız korku ve duyguları yaşadığınızı temin ederim. Güzel bir yanı yok mu? Tabi ki var o da hep bir çıkar uğruna feda edilen o güzel yerler ve yapılan binalar hatta güzel diye adlandırılan adı ‘’turist’’ kavramı olsun ve beslenen nankör duygular da kandırılma güdüsü ile yoğrulan tavırlar var ise siz koyun değil kurt olmaya bakın. Çünkü bu şehir öteki şehirlerden çok farklı ve halen yaşamadıysanız benim yaşadığım duyguları siz de yaşayın derim. Denemesi bedava.

 
Toplam blog
: 17
: 862
Kayıt tarihi
: 09.05.10
 
 

Ben 1988 doğumluyum Mersin'de ikamet etmekteyim. Sakin ve anlayışlı biriyim. Tabi yerine göre. Halen..