Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Haziran '08

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

İstanbul'da yağmur altında Jethro Tull dinlerken...

İstanbul'da yağmur altında Jethro Tull dinlerken...
 

Jethro Tull, 1968'de This Was ile ilk albümünü çıkardığında ben daha doğmamıştım. İkinci albümü Stand Up ise benim doğum yılım 1969'a rastlıyor, sanki "hadi ayağa kalk" diyordu.

Ian Anderson grubunun 40. yılı nedeniyle dünya turnesinde; doşaştığı kentlerden bir tanesi de İstanbul. Dün gece ikinci bölümü yağmur altında geçen performansını izlerken neredeyse aynı yaşta olduğumuz Jethro Tull ile kesişmemi düşündüm.

İki sene önce yine bir haziran akşamı saatlerce ayakta beklediğim Roger Waters'ın, gitarına ilk vurduğunda çıkardığı sesle birlikte müzik dünyama kattığı zenginliği ve duygusallığımı nasıl şekillendirmiş olduğunu düşünmüştüm.

Jethro Tull da yıllar önce işte böyle haziran, temmuz, ağustas aylarındaki gençlik yalnızlığımın gecelerinde; tırnaklarıyla dokunduğu gitarının metal sesini ve sanki ruhunu üflediği o olağanüstü flüt ezgilerini dinlerken bambaşka yerlere doğru yolculuğa çıkıyordum.

Heavy Horses, Songs from the Wood hele Minstrel in the Gallery'inin gizemli labirentlerinde kayboluyordum.

Thick as a Brick isimli albümün sekiz yaşındaki bir çocuğun yazdığı esrarengiz şiirin üzerine yazılmış uzun bir balad olduğunu öğrendiğimde grup biraz daha esrarengiz bir hal alıyordu.

Pasion Play'ın çıktığı yıl olan 1973'te gizem dolu ve anlaşılmaz bir albüm olarak müzik dünyasında tartışma yarattığını dinlerken daha öğrenecek ne kadar çok şey olduğunu söylüyordum kendi kendime.

Aqualung ve A albümlerinin kopyalarının yer aldığı kasetler elime geçtiğinde o dönemin müzik tınısını ezberlemeye de başlamıştım neredeyse.

1980 sanırım bütün dünyada bir katastrof yaşandığı, bir çağın bitip yeni bir çağın başladığı bir yıl olarak tanımlanmalı. Türkiye'deki darbenin yarattığı şeyin nasıl büyük bir dönüşüm yarattığını biliyoruz. Müzik dünyasına egemen olan grup kültürünün yıkıldığı yıldır 1980. Bakın araştırın bu yılın en fazla bir iki yıl sonrası ile birlikte o zamana kadar çok güçlü etkiler yaratmış, gençliği neredeyse bir arada tutmuş gruplar teker teker yıkılmış, grubun içinden isimler ön plana çıkmaya başlamıştır. Sanki kollektivizm, sosyalizm sona ermiş, bireycilik, liberalizm bayrak açmıştır.

Jethro Tull'ın da 1980'den sonraki dönemdeki müziği olsun ön plana çıkan Ian Anderson olsun herşeyi ile değişmiştir.

Benim gibi klasikçiler için elbette büyük hayal kırıklığıdır yeni dönem.

Dün gece İstanbul Arena'nın keşmekeşi ve derme çatma yapısının içinde Ian Anderson'ı dinlerken sanırım yukarıda yazdığım şeyleri düşünüyordum. Fazlası vardır eksiği yoktur. Bizim gibi kırklı yaşlaya yaklaşmış kişileri coşturan yine o 1970'li yıllarda çıkmış olan albümlerin ezgileriydi.

Ian Anderson gibi müzisyenler, müziğin mesihleridir. Onlar zaman içinde özenle seçilmiş olarak gelirler, hayatımıza girerler. Yoklukları bizde boşluk yaratır. 61 yaşında bile o hiç bitmeyecekmiş enerjisi ile ilk günkü gibi flütünü üflerken sadece kulaklarımıza değil ruhumuzun içine de iz bırakır.

Bir daha ülkemize gelir mi gelmez mi bilinmez. Ancak onu izlemek bir ayrıcalıktır. Benim için konserin ikinci bölümü özellikle bir ritüele müziksel ayine dönüştü. Kendimden geçtim. Hayatımda ilk kez tepemde yağmur yağarken bir konser izledim.

Yazılacak o kadar çok duygu var ki...

Too old to Rock'n Roll; Too young to Die isimli albümü dinlerken yazdığım bir şiiri paylaşıyorum şimdi...

Parçalanmış bir ölümden
Eski bir kutsallığa
dönüşürken,
Alaşımlar yaratıp
alaşımlamalı,
Yüreklerde çarpan her türlü
tekliği...

Uzay Gökerman




 
Toplam blog
: 2033
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

"Keyif verici bir yalnızlık" olarak gördüğüm yazma serüvenimin en önemli merkezlerinden bir tanes..