Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Eylül '08

 
Kategori
Deneme
 

İstanbul’dacılık oyunu.

İstanbul’dacılık oyunu.
 

İstanbul’dayken bile İstanbul özlenirken elbette uzaklarda yaşarken de özleniyor.
Bazen İstanbul “uzaktan” güzel diye düşündüğüm de olmuyor değil. Uzak kalınca onca zaman sonra kalabalıklar da...sıkışık otobüs yolculukları da... hepsi güzel görünüyor.
Tadımlık gibi olduğundan belki de...hoş kalıyor akılda.
Her gün sıkışık minibüs ve otobüslerde seyahat ettiğim günler ve sıkıntıdan patlayıp...sıkışmak yerine yürümeyi tercih ettiğim zamanlar da aklımda bu arada.
Ama her şeye rağmen İstanbul güzel.

Boston’da güzel.
Diğer Amerikan şehirlerine pek benzemiyor.
ABD’de olduğunuzu bilmeseniz ve gezdikten sonra sorsalar, büyük ihtimalle Avrupa’dan bir şehirde dolaştığınızı zannedersiniz.
Eski ve yaşlı bir şehir.
İstanbul kadar değil tabii ki.
Mimarisi ve planlaması huzur verici.
Ortasından upuzun bir nehir geçiyor. Bizim boğaz kadar olmasa da akşamları şehrin ışıkları yansıyor nehire.
Nehir kıyısı yemyeşil.
Koşanlar, bisiklete binenler...ve yürüyenlerle renkleniyor nehir kıyısı.
Kimse kimseye ilişmiyor.

Üniversiteler şehri olduğundan, çok genç insan var.
Bir sürü hastane ve araştırma merkezi olmasından dolayı da neredeyse her üç kişiden biri doktoralıdır dersem abartmış olmam.

Nişantaşına benzeyen binaları var. İstanbul’u andırır.
Bağdat caddesi tadında bir caddesi bile var.

Gece boğaz kıyısı yerine nehir kıyısına gidince esen rüzgar belki gözlerinizi kapattığınızda İstanbul’a götürür sizi. Böyle böyle hayallerdeki İstanbul, gerçektekinin bile önüne geçer hatta çok daha bile güzelleşmeye başlar.

Deniz kıyısına gittiğiniz de okyanus karşınızdadır. Ama istanbul’un öyle bir köşesinden bakıyorsunuzdur ki...adalar henüz görünmüyordur (!).

Kırmızı ışıkta durdugunuzda yanınızdaki binaya bakınca mimarisini Beyoğlu tarafındakilere benzetirken ve de dalmışken hayallere, kırmızıdan yeşile dönen ışığı ancak arkanızdaki araba korna çalınca farkedersiniz. Kızmak yerine yüzünüze en yayvanından bir gülümseme yayılır... “Hah işte bu kornayla tam İstanbul tadında oldu trafik...teşekkürler taksici abi” dersiniz.

İstanbul’dacılık oyununu araba plakalarıyla da devam ettirir...“34” ile başlayan plaka meğerse İstanbul’da olduğunuzun kanıtıymış diye inandırırsınız kendinizi.

Yoldan geçen arabada yüksek sesle çalan Serdar Ortaç şarkıları da acaba kanıtı mıdır ki İstanbul’da olduğunuzun? Olmasa da oyuna devam edersiniz.

Sonra katıldığınız toplantıda tek Türk’ün kendiniz olduğunuzu farkedince gerçeği daha fazla çarpıtamadan İstanbul’dan pek bir uzakta olduğunuzu kabul edersiniz.

Elbette “bu oyunlara ne gerek var gel yaşa Istanbul burada duruyor”...denilebilir.

Ama hayat seçimlerden oluşmuştur ya...biz de böyle bir seçimi yapmışızdır...hayallerimizle birlikte İstanbul’u yaşarız uzakta ama pek bir yakın.

 
Toplam blog
: 237
: 1302
Kayıt tarihi
: 06.08.07
 
 

Biyolojinin son yıllarda, özellikle son 10 yılda içeriğinin yoğun bir şekilde moleküler düzeye inmes..