Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Kasım '11

 
Kategori
Doğa Sporları
 

İstanbul'dan Anıtkabir'e

İstanbul'dan Anıtkabir'e
 

Emanetinin Bekçileriyiz.


Tarih 10-Kasım-2011. Türkiye Cumhuriyetimizin Kurucusu Önderimiz Mustafa Kemal ATATÜRK' ün aramızdan ebediyen ayrılışının 73. yıl dönümü. Ankara'daki Anıtkabir inde rahat ve huzur içinde yatıyor. Türk ulusu bu anlamlı günde yine yasını tutuyor. Unutulmadı, unutulmayacak, unutturamayacaklar... Her zaman kalbimizde, gönlümüzde yaşayacak. Türk halkı ile birlikte diğer ülkelerin halkları da bu eşsiz insan için yaslarını tutuyorlar. Dünya ya tarih yazdıran büyük Başkomutan ATATÜRK rahat uyu... Gelecek nesiller de senin inkılaplarının, sözlerinin yolunda ilerleyeceklerinden hiç şüphen olmasın... Emin ol, Türk Halkı olarak bize vermiş olduğun Emanetinin bekçileriyiz...
     Bu anlamlı günde Kabrinin başında bulunmak ve onu orada başının ucunda anmak üzere, Bisikletimle İstanbul ' dan Anıtkabir' e ziyaret için yola çıktım. Ben de kendisi gibi inanmıştım, azimliydim ve başarmıştım.
     Oraya vardığımda anladım ki Dil, din, ırk, mezhep gözetmeksizin insanların hepsi oradaydı. Herkes oluk gibi kayaların arasından fışkırıp gelen bir su gibi oraya, huzuruna akıyordu. Bu kadar kalabalık ve coşkulu insanları dünyanın hiç bir yerinde göremezsiniz. Duygular, hüzünler hep aynıydı... Kendisine verilen mesaj hep bir ağızdan aynıydı... " Rahat uyu ATAM "...
     Yolculuğuma başladığım sabahın erken saatleriydi ve hafif yağmur atıştırıyordu. İstikametim Sirkeci-Kadıköy arası çalışan vapur iskelesiydi.

 

Vardığımda henüz vapur yanaşmamıştı.

 Ben de bu boşluktan istifade edip bir kaç fotoğraf çektim. Vapur yanaştığında içeri girip yerimi aldım.

 

Hareket saati gelip ayrıldığımızda bir kaç fotoğraf çekip, kahvaltımı etmek için yukarıya çıktım.

 

Ev yapımı böreklerimi ve keklerimi, çayla birlikte yudumlarken, Kadıköy iskelesine ulaşmıştık bile. Yağmur yine burada da hafif çiseliyordu. Vapurdan indikten sonra, sakin bir yer buldum. Rüzgarlığımı giyip hemen yola koyuldum. Bu gün bir an önce Kocaeliye varmaktı amacım. Kadıköyden ayrıldım. Bağdat caddesi üzerinden geçerek sahil yoluna çıktım. Mola vermeden,Bostancı, Kartal, Pendik, Tuzla üzerinden D100 ( Eski İstanbul-Ankara Karayolu ) karayoluna ulaştım.

 

 

 

Yağmur biraz hızını arttırmış, rüzgarda Kuzeyden alabildiğince esiyordu. Sürmekte zaman zaman zorlanıyordum. Hızım bazen yirmi kilometreye kadar düşüyordu. Ben de kendimi fazla yormuyordum. Çünkü, daha uzun bir yolum vardı. Önüme çıkan Rampaları teker teker aşarak Gebze yazılı levhayı gördüm.

 

Gebze yi geçerek, meşhur Dil ovası rampalarını çıkıp inerek, körfez etrafından pedallayarak İzmit ' e vardığımda akşam üzeri olmuştu.

 

Yağmur hala devam ediyordu. Üzerimde yağmurluk olmasına rağmen ıslanmıştım. Biraz da yorgundum. Arada vermiş olduğum molalarda terim daha fazla soğumadan yola devam etmek zorundaydım. O akşam İzmit ' de geceledim. Sabah uyandığımda tüm yorgunluğumu atmıştım. Kahvaltımı yaptıktan sonra tekrar yola çıktım.

 

Hava çok güzeldi. Parçalı bulutlu ve güneşliydi. Hafif bir rüzgar esiyordu. Ama arkamdan estiği için pek beni etkilemiyordu. Hatta terlemeye başlamış, rüzgar ve yağmurluğumu çıkarıp çantama koymuştum. Yolda ilerlerken çok güzel bir kır çay evi görüp durdum. Biraz mola verdim. Çayımı söyledim.

 

Biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıktım. Sakarya il sınırına varmadan bir benzincide durdum. Mazot almalıydım. Market den enerji içeceğimi alıp, sıralardan birine oturdum.

 

Etrafıma bakındım, bayram dolayısı ile pek gelen giden yoktu. Rahat rahat dinlendim kendime geldim. Yola çıkma vakti gelmişti. Adapazarı ve hendek gündüz saatlerinde geçip akşam saat 19.30 sularında Düzceye Ulaştım. Bu ikinci günümde fazla yorulmadan bir yol kat etmiştim. Konaklamak için hemen önceden belirlenen yerde o gece yattım.

 

Düzce, İzmit ve Adapazarı'ndan biraz daha gelişmiş, sanayi olarak ilerlemiş bir ilimiz. İnsanları güler yüzlü. Yardımsever. Hatta ikram ve misafir ağırlamada çok da iyiler. Sabah kahvaltımı ettikten sonra şehir de biraz turladım. Bu esnada güzel bir çay evi bulup oturdum. Keyifle çayımı içtim. Bu gece konaklamalar erken olduğu için pek yorgunluk hissetmiyordum.

 

Önümde zorlu bir yolculuk vardı. Düzce yi geçip Bolu ya varmak için 900 Rakımlı Bolu Dağını tırmanmak gerekiyordu. Bisikletimin son kontrollerini yaparken ön lastiğimin inmiş olduğunu fark ettim. Baktığımda patlamış olduğunu gördüm. Tamir ve yama takımlarını çıkarıp, on dakika içerisinde lastiğimi yeniledim. Bu gibi durumlarda çok hızlı davranmak gerekir. Zaman bize işliyor. Tekrar yola koyuldum. Düzce il sınırını geçtim.

 

İlk önüme çıkan Doğanlı rampası idi. Bu benim için bir antreman olacaktı Bolu dağı için.

 

Doğanlı rampası sonu, mola vermek için durdum ve her zaman yanımda bulundurduğum bana enerji veren Red-Bul ' umu yudumladım. Harika bir içecek. İnsana güç veriyor.

 

Artık Bolu dağının yamaçların daydım ve bu zorlu çıkışı kazasız, belasız gerçekleştirmeliydi m ve akşam olmadan tırmanışımı sonlandır malıydım.

 

 

Eğim %10 du, gereken hazırlıklarımı yaptım ve yavaş yavaş tırmanmaya başladım.Önceden Gönen Karanlık dağlarını tırmanışımdan sonra Bolu dağı ve 900 rakım benim için zor olmayacaktı.Yarım saat içinde İsmai'lin yeri diye bilinen mangal et pişirme yerine ulaşmıştım bile.

 

 Bu güzergahtan Gidene ( Eski Ankara Karayolu ) tavsiye edeceğim en güzel en harika bir yer.Tam bir aile ortamı içersinde, taze etleriyle ünlü bir yer. Ama bu sefer ben burada mola vermedim. Sadece biraz soluklandım. Aşağıdaki resimde arka planda en üst noktada bulunan meşhur Hacıbeyin yerinde durdum.

 

Zor bir rampa olmasına rağmen, benim lokomatif kısa bir sürede orada oldu. ( Tarih ve zamanları resimlerde görüyorsunuz ) Vites donanımım çok iyi dir. Bakırköy deki Metin Bisiklet bu donamımı yeniledi. Sağolsunlar, şimdiye kadar hiç bir problem yaşamadım. İnanın en dik rampaları bile ( Karanlık dağlarını bilenler ) hiç zorlanmadan, aksaklık olmadan tırmandım. Henüz yarısını tırmandığım yolun arka planda görüntüsü aşağıda...

 

 

Artık biraz hem dinlenmeli hem de bir şeyler yemeliydim. O mis gibi kokan mangal da pişen etlerin kokusu karnımı oldukça acıktırmıştı, dağ havası biraz da iştahımı açmıştı...Oranın yine en meşhur mangal et pişirme yeri olan şirin mi şirin, harika bir ortam, doğa, tabiat  güzelliği olan HacıBeyin yerine kendimi zor attım. Çünkü bir an önce mangalda pişen tazecik etlerin tadına bakmak istiyordum. Beni kapıda çok iyi karşıladılar. İçeri girdim, güzel bir köşede yer verdiler. Menüyü de kendilerine bırakmamı bana söylediler. Ben de yemeğimi beklerken etrafı fotoğrafladım. Hava biraz sisliydi ama yeterince çektim sayılır.

 

Hava buz gibi. Sisli ama güneşli. Nasıl oluyor anlamadım. Harika bir manzara,diğer tarafta yeni otobanla paralel giden eski asfalt yol...Ben ce eski yol daha güzel, manzaralı ve bolca konaklama yerleri var.Ne ile giderseniz gidin etrafa bakına bakına gidiyorsunuz.Canınız sıkılmıyor. Aynı zamanda güvenli ve emniyetli. Eskisi gibi değil her şey. Araçlar çok dikkatli. Trafik ekipleri hep yollarda kontrol ediyor. Beklediğim an geldi. Yemeğim karşımda... Karışık et ızgara...Halis Zeytinyağlı salata....Fanta meyve suyum... Önceden de tereyağ ve kızarmış ekmek getirmişlerdi...

 

İştahla, etrafı seyrederek HacıBeyin bu muhteşem yerinde mangal ziyafeti çektikten sonra, beni üst tarafa çay içmek için terasa aldılar. Tertemiz dağ, orman havası ve kuş cıvıltıları arasında burada çayımı bir kaç bardak olarak içtim.

 

 

Artık vedalaşıp bu güzel yerden istemeden de olsa ayrılmak zorundaydım...benim için harika bir yer ve ziyafet olmuştu. Enerji depolamıştım...
Zevkli bir oratmda yarım saat süren bir pedallamadan sonra zirveye ulaşmıştım. Planladığım gibi saatinde oradaydım. Henüz akşam olmamıştı. Ben konaklamak için Bolu ya akşam olmadan varmak istiyordum. Gece olunca yol biraz tehlikeli olabilirdi. Gerçi üzerimde İstanbul Bisikletliler Derneğimizin reflektörlü giysisi vardı. Bu beni yolda epey farkettiriyordu. Yollarda tek başımaydım...Korumasız kendi halimdeydim. Tehlikenin nereden ve nasıl gelebileceğini bilemiyordum. Ama uzun yolllarda, maraton turlarımda profosyonel olduğum için kendimi bu tür tehlikelere karşı koruyabiliyor, baş edebiliyordum.

 

Bu zirve rakım 900... Benim için gerçekten çok basit bir tırmanış oldu. Bunun daha beterlerini önceki turlarımda yaşamış, görmüştüm. Kolay olmuştu. sanki bir antreman gibi... Zaten pek zorlanacağımı sanmıyordum...Beni bilen arkadaşlarım, dostlarım kolay olacağını önceden söylemişlerdi. ( Lakabım Rampa Ergun ' dur ) Ben de bu tırmanışta bana ortak olan yoldaşımı fotoğrafladım...

 

 

Bundan sonra rahat bir sürüş olacaktı. Rampa aşağı inecektim...Frenlerimi kontrol ettim. Sağlamdı. Fren papuçlarım hala yerindeydi.

 

Bolu ' ya vardığımda akşam henüz oluyordu. Hava biraz soğuk ve rüzgarlıydı. Bu gece burada kalacaktım. Ertesi gün Bayramın birinci günü idi. Bayram namazımı burada kılmayı istiyordum.Önce den belirlenen konaklama yerime gittim. Hemen odamı gösterdiler...Günün yorgunluğu ile uyumuşum.

 

Sabah erken kalkıp, bayram namazı sonrası, bayramlaşmalar, sohbetler araya girince yola koyulmam öğle saatini bulmuştu.

 

İlk önce Yeniçağ rampası önüme çıktı. önceden bu rampayı biliyordum. Düz gibi görünüyor ama yol gittikçe ağırlaşıyor.Devamlı vites büyütmek ve küçültmek zorundasınız. Arkasından hemen Çaydurt rampası geliyor ki bu yolların yabancısı iseniz gerçekten insanı bayıltıyor bu arka arka ya gelen rampalar...Fazla zorlanmadan rampaların sonuna geldiğimde susadığımı ve enerjiye ihtiyacım olduğunu anladım. Uygun bir benzinlik bulup mola verdim.Hemen Red-Bul' umu açtım içtim. Serin serin çok iyi geldi. tadını yenilemişler.İnsanın içtikse içesi geliyor bu enerjiyi...Arkadan maden suyunu içtim. Rahatlamıştım. Kendime geldim.

 

Hemen yola çıkıp, pedallamaya başladım. Asfalt yol önümde akıp gidiyordu. Yol düz idi.. Yol arkadaşım coşmuştu. kilometre saatime baktığımda saatte 40 km gidiyordum. Hem yüklü ( Ben le birlikte toplam ağırlık 100 kğr ) hem de ağır bir bisiklet için bu iyi bir şeydi...
Yol ayırımına geçip, Gerede,Kızılcahamam-Ankara yoluna girdim. önümdeki engelleri tek tek aşıyordum. Şimdi bir engel daha vardı...Gerede Rampası der eskiler... Bağırtıyor adeta... Yol ağır, eski yol tabiri...Asfalt mıcır karışımı acaip bir yol...Bir de hafif rampası var ki uzun bir rampa...Sakın aşağıda görünen yolla benzetmeyin. daha önce gidenler bilir...

 

Zamanım vardı, acelem yoktu... Beni bekleyen dostlarım vardı ama gelecek ssatlerimi biliyorlardı. Zaten Ankara' ya  erken varacağımın nedeni eski dostlarla epey vakit geçirmek olacaktı.

 

Akşam olmadan belirlenen saatimde Gerede ye vardım. Kalacağım yer olan Gerede Öğretmen Evinin yolunu tutup, pedalladım. Beni çok iyi ağırladılar, O gece orada kaldım. Çok rahat ve güzel uyumuş, dinlenmiştim.

 

 

Bu gün Pazartesi, Bayramın 2. Günü ayın 7 ' si...Sabah biraz geç kalktım. hazırlandım. Kahvaltımı ettim ve öğleye doğru yola çıktım. Hava çok güzel...Rüzgar yok, açık ve güneşli. Zevkli bir şekilde pedallamaya başladım. Şimdi önümde Akyarma Rampası var... Rakım 1570... Ne yapalım diyoruz, sürmeye devam ediyoruz.Kızılcahamam - Ankara levhasını gördüğümde az kaldığını anlıyorum...

 

 

Ankara il sınırları içerisine bir müddet sonra giriyorum...

 

Şimdi önümde Akyarma rampası var...Eski yolu bilenler buranın nasıl bir rampaolduğunu, sessiz ve tehlikeli olduğunu bilirler. bu rampada kesinlikle tabiat, doğa, vahşi hayvanlarla ( kurt, domuz, çakal, geyik vs. ) kendi başınasınız. Gerçi karayoluna inmezler ama su içilen kenar yerlere pekala gelebiliyor ve tehlikeli olabiliyorlar. Ben geçerken sadece uzaktan domuz ve bir kaç geyik ' e rastladım o kadar. Su içmek için bile durmadım...

 

Araba ile yirmi dakikalık yolu ben tam bir buçuk saatte aldım....Arkama bakmadan geçtim gittim oralardan...Neyseki lastiğim patlamadı veya ters bir şey olmadı...Böyle bir şey olsa bile zaten bırakamazsın. O seni onca yıl taşıdı.... Ara sıra da sen taşıyacaksın ki bisikletini, sana gücenmesin...Nihayet sonunda Kızılcahamam-Ankara sapağına geldim. Biraz mola verdim...Suyumu içip, ihtiyaçlarımı giderdikten sonra tekrar yola çıktım.

 

 

Kısa sayılabilecek bir sürüşten sonra Kızılcahamam' a vardım.

 

Etrafı şöyle bir dolaştım. kaplıcalarıyla ünlü Ankaranın önemli bir ilçesi... Turizm kaynaklı geliri var... İnsanları cana yakın ve yardım sever. Orada öğlen yemeğimi yedim, çayımı içtim ve tekrar yola çıktım. Yürü be kardeşim dedim....Akşam hayırlısıyla Ankara ' dasın...Bastım pedellara... Taktım vitesi 3/7 'ye... Dümdüz yol hafif rampalar var ama olsun farketmez...Ne rampalar görmüşüz biz dedim, kendi kendime... Yol boyunca az gittim düz giitim dere tepe uçtum gittim... O da ne İl KarayoluTrafik polisi işaret ediyor bana...Sağa çek...Ben de çektim...Şaşırdım...yanına gittim...Ehliyet , ruhsat dedi...Neeeee....Meğerse şaka yapıyormuş... Bayram için merhaba demek istemiş....Güldük birlikte... Biraz sohbet ettik...Tabi bu arada görevlerini yapmayı da ihmal etmiyorlar...Arkadaş bu Ankara Trafik ekiplerinin acıması yok... Ona göre burada davranın...Kurallara uyun....Neyse, vedalaştık ve ayrıldım...Kazan' a geldiğimde alşam üzeri olmuştu...ufak bir çayhanede çayımı içtim. biraz sohbet den sonra tekrar yola çıktım. Bundan sonra işim kolay Saray rampası var girişte o kadar...O da az bir eğimli rampa... orayı da son engelide aştıktan sonra kendimi Ankara Ulus ta buldum...Biraz aşağılara indim...Kızılay, çankaya yoluna... Baktım olmayacak, gezecek halim yok...Hemen otelimin yolunu tuttum...Beni bekliyorlardı. Önceden haber vermiştim geleceğim saati... Odama çıktım...Hemen bir banyo aldım...Sonra yatağa uzundım...Uyumuşum....Ertesi gün biraz çevreyi gezdim.Fakat makinamı almayı unutmuşum...Otele gitmeyede üşendim...( 453 km geldim, 500 metre gidemedim...Üşendim....) Akşam biraz dolaştım...

 

 

 

Ertesi gün yani bayramın son günü de  şehirde biraz dolaştım. Öğleye doğru Anıtkabir' e görüşmek için gittim. Gerekli olan prosedürleri yerine getirdim. 10-Kasım-2011 Perşembe günü de heyecan içinde Atamı ziyaret etmek için Anıtkabir' e gittim. Bana Komutanlığa verilmek üzere verilen emanetleri ulaştırdım.Vazifelerimi yerine getirdim.Saygı duruşunda bulundum, çiçek ve Bayrağımı bıraktım...Her kes gibi benim için de özel bir gündü...Anlamı ve amacı olan bir ziyaret turumdu...Tur sonunda çok mutluydum aynı zaman da da hüzünlüydüm...
     Bana hem manevi hem de maddi desteğini esirgemeyen başta ailem olmak üzere, arkadaşlarıma, dostlarıma, kurum, kuruluş, şirketlere, Jandarma ve emniyet görevlilerine, Trafik ekiplerine, konaklamamı sağlayan kuruluşlara, Anıtkabir Komutanlığına sonsuz şükranlarımı sunar, Saygılarımı arz ederim..Aşağıda fotoğraflarla sizleri baş başa bırakıyorum.Bir daha ki turumda görüşmek üzere...
Saygılarımla,

 

 

 

 
 
 
 
Toplam blog
: 37
: 553
Kayıt tarihi
: 03.07.10
 
 

Uzun Yol Tur Bisikletçisi. ..