Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mayıs '09

 
Kategori
Siyaset
 

İstanbul'dan Obama geçmişti

Hüseyin Barak Obama geçenlerde Türkiye’den geçti. Okurlarım, benden bu durum ile ilgili bir yazı beklemiş. Herkes bu konuda o kadar çok konuştu ve yazdı ki; benim için, bu işin hiçbir esprisi kalmadığından; ben de bir yazı yazmadım. Ancak, bu ziyaret esnasında, benim dikkat ettiğim ve fakat çok az kişinin anlayacağı cinsten, epeyi ciddi bazı hususlar vardı. Bari ben de o hususlara değineyim. Bu hususlara değinmeden önce de, İnşâallah yakında çıkacağını ümit ettiğim “Çekemediğim Fotograflar” isimli kitabımda yer verdiğim bir konuyu, aynen burada Sizlere naklederek, meseleye girizgâh yapmamda hayır olacak..

Bazı tecrübeler Dünya’ya değer.

Bazıları Dünya’yı satın alır. Bazıları da Dünya’yı satar.

Eğitim konunun uzmanı tarafından verilince güzeldir. Ayrıca konu da önemlidir tabii. Uzman uzman ise; profesör olması da gerekmez. Beni de uşak idaresi konusunda, evin vekilharcı sayılacak bir emektar eğitiyordu.. Bu girift eğitim ile ilgili bir hatıramı anlatmakta yarar görüyorum. Eskiden, > Kupa arabamı satıyorum - Baş kıç bodoslama boğaz kayığı arıyorum - Bostan beygirine ihtiyaç vardır < gibi="" gazete="" ilânları="" falan="" yoktu.="" etrafa="" haber="" salınır="" ki;="" şu="" gün,="" şu="" hanede,="" şu="" tip="" insanların="" işe="" alınması="" için,="" mülâkat="" ve="" tatbikat="" ile="" bir="" seçim="" olacaktır.="" ilgililerin="" haberi="" ola="" ve="" o="" adrese="" gidile...="" talipler="" bu="" şekilde="" talebe="" cevaben,="" o="" gün="" ve="" saatte="" verilen="" adreste="">

Hiçbir meslek ve meslek erbabı hafife alınmamalıdır.

Her erbap başka bilgilerle darp edilecek nice bilgilere sahiptir.

Bize bu kişiler tercihen sıcak bir günde ve öğlen yemeği saatine yakın çağırılır, gelenlere de önce yemek yedirilirdi. Bu işte her zaman devamlı mönü: Etli kuru fasulye, pilav, üzüm hoşafı, yoğurt, turşu, soğan, ayran, su, ekmek olurdu. Masalarda tuz kara ve pul biber bulunur ve masalara servis açılmamış olurdu. Keza, taze ekmekler kesilmeden yanında bir peçete, altında bir tahta ve bir bıçakla, soğanlar bir başka yerde ve bıçakla, turşu ayrı bir yerde, yanında tabaklar içinde kepçe ile ayran sürahilerde sunulurdu. Tabii yemekler ile hoşaf da o düzen içinde bulunur, dolayısı ile herkes yiyeceklerini bizzat kendisi alırdı. Ön seçimi yapacak olan emektar da, bütün bu işe taşlığa inen merdivenin Beş basamak yukarısındaki geniş sahanlıktan nezaret eder, beni de yanında bulundurmak sureti ile gözlemlerini bana da anlatırdı.

Açık büfe ahlâkını Dünya kabul etse de ben pek sevmem.

Zira, akıl kişi için her açık büfe, insan tavırlarının bir imtihanıdır.

Fazla detaya girmeyeceğim. Ancak bazı bilgilere dikkat etmenizde yarar olduğunu söyleyeceğim. Yoğurt ve ayran sıcak havada uykunun çabuk gelmesine sebep olur. Soğan kesilmez. Yumruk ile kırılır. Ekmeği bazıları kopartsa da; aslında peçete ile tutulup kesilmesi esastır. Sirke ile yapılan turşu sıcak günlerde harareti keser. Üzüm hoşafı da öyledir. Pilav üstüne alınan fasulye ile aynı tabağa ayrı ayrı konulan pilav ve fasulye veya ayrı tabaklara alınan pilav fasulye insan karakterini belli eder. Bilindiği gibi ekmek bırakılmaz. Tabak bulaşıktan çıkmış gibi silinip süpürülmez. vbg. birçok bilgi imtihan esaslarını teşkil ederdi. Bizim emektar, bu hareketlerine göre herkesi tahlil eder, alınacak işlere göre bu kişileri tasnif eder; bazılarını seçer, bazılarını eler, bu iş bittikten sonra da, bu kişiler içinden seçtiklerini, evin beyine veya hanımına muhatap ederdi. Ve hiç de yanılmazdı. Mesela ben hiçbir bahçevanın soğanı kestiğini görmedim. Hep yumrukla kırdılar. Aşçılar ekmeği hep ince ince kesti. Yıllar sonraydı. Bir gün iki hanım, aşçı tutacaklar. İşin içinden çıkamıyorlar. İzin isteyip; aşçıyı ben imtihan ettim. Hanımlar da aşçı da şaşırdı. Bana hoca olan O emektarlara, gönül dolusu minnetlerim ile Rahmet dilerim.

Birilerinin maddi gücü ve yaşam tarzı

hizmetkârlarla yaşamasını gerektiriyorsa;

ancak, hizmetkârlığın da ne olduğunu? Bilmiyorlarsa,

hizmetkârlar Onlara değil; kendileri hizmetkârlara hizmet ederler.

Gelelim bizim Hüseyin’e. Benim lâlam zenci bir hatundu. Bu sebeple zencilerin karakterleri hâl ve hareketleri üzerinde, derin bilgim de vardır. Ancak, bu bilgilerimi şimdilik kendime saklayıp, Hüseyin’i ekrandan ve sadece haberlerde izlediğim kadarı ile, eleştireceğim.

A) Elbisesi çok özensiz ve üzerinde durmuyordu.

B) Özellikle gömleğinin yaka çizimi bir yönetici için çok kararsızdı.

C) Kravatı çok sıradan ve ceket göğsünde mendili yoktu.

D) Bu hali ile Başkan seçilişinden bu yana, elbisesini hiç çıkartmamış gibiydi.

E) Az da olsa öne eğik duruyordu.

F) Bir milletin başı/başkanı olarak da hızlı yürüyordu.

G) Bu mealden olup da, çok yanlış gördüğüm; Anıt Kabir merdivenlerini, basket maçından galip takımın taraftarı gibi çıkmış olan, sıradan biri gibi inişi fevkalâde abesti.

H) Solak olması ciddi anlamda düşündürücüydü.

I) Buna rağmen Anıt Kabir defterini bizzat yazması taktir-e şayandı.

J) Yaklaşık her Amerikanya başkanı gibi, kendine dikte edileni inisiyatif şeklinde kullanıyor.olması, Dünya’nın sonrası için bence sıkıcı görünmekteydi.

K) Bu sebeple Ermeni meselesinde inandığını söylediği bilginin, doğruluğunu bile araştırmadığı kesindi.

L) Bir başkan tabii birçok danışmanla yaşar. Ancak danışmandan aldığı bilgilerini doğru yer, zaman ve kitleye karşı kullanmadığın da, tavrında hep havada kalan bir şeyler olur. Bu ziyarette zannımca bu hal de yaşandı.

M) Gençlerle yaptığı konuşma esnasında, ağır hareket eden tankerleri tarif ederken eli ile çizdiği dairesel hat, fazla dikkate değerdi. Ve beyninin ne tarafı ile düşündüğüne işaretti.

N) Ayasofya camiinde, kedi ile ülfet etmesi güzeldi de; acaba her iki camide de sergilediği akıl ve tutum ne mertebeydi? Ayasofya için “Görkemli”, Sultan Ahmet için “Muhteşem” mi diyordu? Yoksa her ikisi için de kanaatini aynı mı değerlendiriyordu?

O) Bu arada benim önemli bir makamda bulunan seçilmiş imamım, herhangi bir sıradan papaz gibi, neden İki Üç dili ana dili gibi bilmiyordu da, bir tercümana ihtiyaç duyuluyordu? Bu ne gerilikti!. Bu geriliği dostumuz Hüseyin, acaba nasıl bir hoş görü ile değerlendirdi? Keza camide kendi isminin bulunmasına karşı gösterdiği tavır, yeterli bir tavır mıydı?

P) Camiye gidecek böyle bir devlet/millet başkanı neden mokasen ayakkabı giymemişti?

Q) TCBMM yaptığı konuşma fazlası ile maksadını aşan bir konuşma olmakla, Hüseyin oldukça hatalı ve talihsizdi.

R) O konuşma metninin özü dikkatle ele alındığında ve tarihe gömülmüş bazı eşhasın söylemleri ile karşılaştırıldığında; bugün Dünya’ya oynayan bir imparatorluğun, bu görevine, sonraki Elli senede veda etme istikbâlinin işaretleri de, acaba görünmekte miydi?.

S) Türkiye üzerinden Irak’a geçmiş olması, aslında ve bu konuda, ne denli çaresiz olduğuna delil değil miydi?

T) Temelde gençlikle çok ilgili gibi görünüyordu. Esasen ve acaba bu ilgi gerçek miydi?

U) Gençlerle konuşmasına başlarken söz konusu ettiği ezan saatini, geçirdi mi geçmedi mi? Geçirdiyse kime özür beyan etti?.

V) Ya da esasen Müsliman olduğu için, bu sözünü bilerek ve içtenlikle mi etmişti?

W) Burada iyi ya da kötü ama fikrini zikri ile belli eden Hüseyin Bey biraderimiz, zikrini de kendi ülkesine döndüğünde, asla inkâr etmeyip; hatta katmerlisi ile söyleyip belli lobilere yaranmaya ihmâl de etmedi.

X) Genel olarak halk kendisini halk çocuğu olduğu için sevimli bulmuş olabilir tabii.

Y) Bizim Vekilharç Hüseyin’i bizim yalıda işe alır mıydı? Almazdı. Çünkü hamburger çocuğu Hüseyin, yarım ekmek arası, yoğurtlu, turşulu kuru fasulye yapınca, Rahmetlik zannımca çıldırırdı.

Z) Ben Rahmetliğin bana verdiği bilgilerle Hüseyin’i bizde ya da Dünya’da işe alır mıydım? Asla... Bu “Asla” kelimesini bu sütunlarda asla açıklamaya mecbur kalmam İnşâallah. Ancak, bizim başbakan bu “asla” kelimesinin ne anlama geldiğini İnşâallah çok önceden fark etmiştir.

Genel olarak kendisini efendi bulsak da, ezcümle Vekilharcım ile benim işe almadığım Hüseyin Bey biraderimizin, Allah bahtını açık ve Kendisini Dünya’ya hayırlı etsin İnşaallah. Aslî temennimiz bundan gayrısı olamaz zaten.

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 16.05.2009

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..