Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '12

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İstanbul hatırası

İstanbul hatırası
 

Sağlıklı olmak kadar güzel şey yokmuş deyip başlayayım yazıma.

Efendim, kış mevsiminin ilk hastalığını idrak ettim çok şükür. Hiç beklemediğim zamanda pat diye yakaladı beni hınzır. Sen git bir ay önceden biletini al, beynini hazırla, heves içinde gideceğin günü bekle, sonra yatak döşek hasta ol. Olacak iş değil.

Kaç gündür bir üşüme vardı üzerimde, meğer hasta olacakmışım. Cumartesi akşamı eve geldim, tiyatroya gidiş için hazırlık yapacağım, birden bir halsizlikle birlikte ani üşüme krizi tuttu. Anladım ki durum ciddi, ateş de var, fakat bu oyuna da çok gitmek istiyorum, hemen bir Theraflu aldım kendime geleyim diye. Yarım saat içinde düzelmeye başladım. Arkadaşım "Bu halde gidersen iyi olmaz, gitmeyelim." diye tutturdu da dinleyen kim.

Yürüye yürüye gayet güzel vardık tiyatroya, yerimize yerleştik, oyun başladı, çok mutluyum. Ama ne oldu dersiniz? On beş dakika sonra bir uyku bastırdı göz kapaklarımı açabilene aşk olsun. İlk perde böyle uykuyla geçti. Yarı uyku diyelim en iyisi, çünkü gözüm kapalı ama kulağım açıktı. Özellikle şarkıları pek güzel duydum doğrusu. Oyun arasında dışarı çıktık, biraz hava alırsam açılırım diye düşünmüştüm öyle de oldu. İkinci perdede gözümü bile kırpmadım.

Eve gelince ise tutmayın beni diyerekten attım yatağa kendimi ta sabaha kadar. Arkadaşım bende kalmış olmasaydı ne kahvaltı edebilecek ne de öğle yemeği yiyebilecektim. İyi olduğumu söyleyerek gönderdim onu, fakat meğer daha da kötü olacakmışım haberim yok. Akşam enişte bey (hiç sevmez enişte sözünü, ama burada böyle yazmak zorundaym ne yapayım) zorla hastaneye götürdü, muayene, tahlil derken vücudumda güçlü bir enfeksiyon olduğu ortaya çıktı. Önce kallavi bir iğne yedim, sonra da yedi gün kullanacağım bir antibiyotikle ayrıldık hastaneden.

Eve gelince yine yatak, sanki hayatımda hiç bu kadar uyumadım ben. Öğle uykusu nedir onu bile bilmeyen ben iki gün durmadan uyudum. Neyse ki bu sabah zinde kalktım ve işime gidebildim. İş iyi geliyor bana, ne kadar hasta olursam olayım beynimi meşgul ediyorum ya, kendimi dinleyecek halim olmuyor.

Haa, bu arada Taraf gazetesi'nde yer yerinden oynamış, ABD'de ilkokul katliamı olmuş hep sonradan öğrendim. Gözüm bir şey görmedi tabi.

Şimdi gelelim tiyatroda ne seyrettiğime.

Şehir Tiyatroları'nın Üsküdar Kerem Yılmazer sahnesinde Tarık Şerbetçioğlu'nun yazıp yönettiği ve başrollerinden birini de oynadığı İSTANBUL HATIRASI oyunu.

Bilet almak için internet sitesinde oyunları incelerken sırf oyuncuları arasında TORON KARACAOĞLU var diye seçtim bu oyunu. O kadar seviyorum ki onu, yıllar önce İstanbul'un Gözleri Mahmur oyununda izleyip hayran olmuştum. Davudi sesiyle çok da güzel şarkı söylüyordu. Sonradan öğrendim ki sinemada da bir iki rolü olmuş, hatta Yeşilçam'da seslendirme yaptığı dönemde ise en çok Cüneyt Arkın'ı seslendirmiş. Şimdi denk gelirsem daha bir dikkat kesiliyorum Cüneyt Arkın sesine.

İstanbul'da yaşanmış buruk bir aşk hikâyesini anlatıyor oyun. Yirminci yüzyılın başında Ermeni bir kantocuyla ona âşık olan Türk gencinin hazin hikâyesini. Osmanlı'nın son zamanına ve Cumhuriyetin kuruluşuna da tanık oluyoruz bu arada. Hem hüzün hem neşe, ikisi bir aradaydı, kantolar, şarkılar, türküler harikaydı. Hele Sarı Gelin türküsünü Binnur Şerbetçioğlu öyle güzel söyledi ki duygulanmayan olmadı sanırım.

Belki hastalığımı şiddetlendirdi, ama ben yine de iyi ki gittim diyorum. Toron beyi belki bir daha izleyemeyebilirim, Allah bilir.

Sağlıklı günleriniz bol olsun, hep olsun efendim.

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..