Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Nisan '08

 
Kategori
Anılar
 

İstanbul-İzmir-Fethiye arası gezim 1987- 10

İstanbul-İzmir-Fethiye arası gezim 1987- 10
 

http://www.h4u.co.uk/Images/Pictures/1/olu-deniz-lagoon.jpg


Ölüdeniz Efsanesi

Ölüdeniz ismini bir Türk efsanesinden alır. Ortaçağda Yunanistan'a gitmekte olan Suriye ve Mısır bandıralı gemiler Ölüdeniz'den geçer ve buradan içme suyu alırlardı. Bir gün yaşlı bir kaptanın yakışıklı oğlu su almak için sahile çıktığında çok güzel bir genç kızla tanışır. İki genç birbirlerine aşık olurlar ve delikanlının gemisi ne zaman buraya gelse buluşurlar.

Bir gün baba-oğul denizde müthiş bir fırtınaya tutulurlar. Yöreyi iyi bilen delikanlı, Ölüdeniz'deki koyun sakin, korunaklı sularına sığınmalarını önerir, ama yaşlı kaptan oğlunun sevgilisini görmek amacıyla gemiyi tehlikeye attığından kuşkulanarak buna karşı çıkar.

Aralarındaki anlaşmazlık şiddetli bir kavgaya dönüşür ve kaptan gemisinin kayalarda parçalanmak üzere olduğunu görünce küreğini oğlunun başına indirip onu denize atar. Koyun sakin suları önünde belirdiğinde artık çok geçtir. Sevgilisinin öldüğünü öğrenen genç kız kendini denize atar ve boğulur. Kıza ve sevgilisine mezar olan koya da Ölüdeniz adı verilir” http://www.stnicholashotel.com/

Nihayet Ölüdeniz'e geldiğimde, ağaçlık bir alandan içeri girdim. Soyunma kabinlerinin olduğu yerde üzerimi çıkarıp, bu tatil için paraya kıyıp aldığım mayomu giydim. Sanki bütün millet bana bakıyormuş gibi! (Nerde şimdiki bol paça şortlar) Yeni çiftlikte denize giren üçgen vücutlu inşaat işçilerinin kasılması gibi kasıla kasıla, Ölüdeniz'in ölü olmayan tarafından denize girmek için o yöne hareket ettim.

Çıplak ayaklarım kumla buluştuğu anda kızgın yağ’a kırılan yumurta gibi, ayaklarımın altı cozz yaptı! Serde erkeklik var’ya, kimse beni yolumdan döndüremez. Cazır cuzur giderken, daha yolun yarısına gelmeden üçgen vücuttan eser kalmadı! Birden geriye dönüp yandım Allah diyerek tabana kuvvet kabinlerin yanındaki duşların altında soluğu aldım.

Kabinlerin hemen yanında bir tümsek, tümseğin tepesinde tünemiş yarım metre sakallı başında sarık kçn da şalvarı olan, kabin ve duş sorumlusu; duş alan, sarı yağız yabancı turistlere deniz feneri gibi kıpışık gözler ile çakıyor!

—Kolay gelsin amcaaa...
—Sağ ol evlat.

Hemen, markalı beyaz spor ayakkabılarımı ayağıma geçirip, bu kez tekrar başka taraftan denizin şıpırdayan kenarına kadar geldim. Islak yerde, ıslaklığın bitip kuru yerin başladığı yere büyük bir titizlikle deniz havlumun yanı başına ayakkabılarımı çıkarıp bıraktım.

Şimdi, sıra denize dalış şeklinde. Herkes bana bakıyor ya! Çok fiyakalı bir dalış olmalıydı bu. Tam bu arada, bir Alman turist kızcağız yanı başımdan cumburlop denize atladı.

Mavi yolculuğa çıkmış beyaz bir yat gibi, lacivert suların üstünde süzülüyor.

Serde erkeklik var’ya! On numara bir dalış yaparak, lacivert sularda o bir yat, ben ise kat kat, kaslı vücudum ile nefesini içinde tutmuş balina misali, denizi yara yara hedef açık sular yüzüyorum. Bu arada on numara dalış esnasında göğsüm acı biber gibi yanıyor ya, Allah'tan suyun içinde acısı fazla fark edilmiyor!

Bu milletin' de başka işi yok mu? Hep bana bakıyorlar!

Tuttu’mu bende, komşumun Arnavut damarı. Ben gider, Germania gider, Germenia gider, ben gider ama nafile, boğulmaya çeyrek kala pes ettim.

Ne olcek anam, bunlar kurbağa gibi sudan çıkmıyorlar. Güya biz tatile gidiyoruz pöh, denize girmeden tatilimin bittiğini çoook bilirim!

Aklım bir karış havada, nefesimi de tutmuşum bir ara durup gözümü açtım. Nefesimi verip taze hava depolayacağım'ya, gözüm suyun rengine ilişti. Lacivert sular olmuş, kap kara! Ben de bir panik, yürü be balina kim tutar seni. Bu kez balıkçı takası gibi suları yara yara karaya geliyorum.

Satmışım anasını, ben canımı yolda bulmadım’ya? Germenia’mış, pöh. Karaya çıkar çıkmaz havluya sarıldım, ayakkabılarımı giyip duş'a gittim.

Duştan sonra üzerime fileli tişörtümü giyip gözüme güneş gözlüklerimi taktım. On numara fiyakayla ortadaki büfeye soğuk bir şeyler içmeye gittim. Giderken kendimi bostan tarlasında bostan korkuluğuna benzettim!

Boynumdaki çıkıdan akçeleri çıkarıp masaya dizdim. Çek oradan bir duble viski! Aha o da nereden çıktı. Pardon kardeş dilim sürçtü ayran istemiştim.

Deniz karnımı acıktırmıştı herkes gibi bende büfede bir şeyler atıştırıp sonra; Türk sinemasının içinden, Cannes film festivalinin seyircileri arasından, Rio karnavalının tam ortasından, Fethiye ye doğru uzadım!

Fethiye’nin liman iskelesinde bir süre dolaştıktan sonra, beni evime götürecek otobüse saat 18.00 gibi, bindim. Elimde bilet, koltuk numaralarına baka baka gidiyorum.

O da ne? Benim yerime bir turist oturmuş. Kabalık olmasın diye rahatını bozmak istemedim. Otururken, birbirimize hafif gülümseyerek karşılıklı tebessüm ettik.

- Merhaba,
- Hello…

- I am Talip
- Tuwlip! (lale)

Yok, mor menekşe, daha neler.

-Ta-lip
-Talip!

- Yes..! What is your name?
- I am Tom Bentley - Fisher (!)

- Nice to meet you
-Tom: Me too (bende)

- How are you?
-Tom: I am very well. And you?

- I am fine thanks. Where are you from?
- Tom: I am from Kanada. And you?

- I am from İstanbul.

(İnşallah doğru yazmışımdır)-:))

Sevgili Tom, yolculuk nere?
Padişah ziyareti! (Topkapı sarayı)

Devam edecek…

 
Toplam blog
: 438
: 826
Kayıt tarihi
: 07.01.07
 
 

Milliyet Blog'a hangi vesile ile kayıt olduğumu doğrusu hatırlamıyorum!  Bende birçoğunuz gibi ya..