Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '07

 
Kategori
Eğitim
 

İstanbul Kız Lisesinden mezun olmak ayrıcalıktır

İstanbul Kız Lisesinden mezun olmak ayrıcalıktır
 

Her insanın hayatında - ah keşke- diye başlayan pişmanlıkları vardır ya, benim keşkelerimden biri de İstanbul Kız Lisesinden kaydımı alıp İzmir'e geri dönüşümdür.

Bir süre öğretmenlerimle yazışmayı ve görüşmeyi sürdürsemde, aradaki uzaklık, iş güç, yaşam mücadelesi, zamanla bağlantımızın kesilmesine neden oldu. Ama o öpülesi elleri asla unutmadım. Meslek yaşamımda bana ışık oldular. Onlardan gördüğümü uyguladım. İyi de ettim.

Fransızca öğretmenim İlhan Tatoğlu, kızımın doğumunu ilk size bildirmiştim. Bana, o güzel el yazınızla anne sıcaklığında uzun bir mektup yazarak mutluluğuma ortak oldunuz.

Zaten siz sadece Gülsevin'in ve Gülderen'in ( çul )annesi değildiniz ki bütün İKL'nin annesiydiniz.

Ailemden ayrılıp, yatılı okula başlamıştım. Üzgündüm, korkuyordum. İlk ders ortaokuldan beri başımın derdi Fransızca. Hiç sevmiyorum.
Zil çaldı. Sınıfın kapısında o muhteşem tebessümüyle ''günaydınlar kızlarım'' diyen İlhan öğretmenim belirdi. O gülen yüz ve neşeli ses yıl boyu hiç değişmedi. Biz azılı yatılılar olarak sınıfı birbirine katmaya hazırdık ama İlhan öğretmenimiz bize karşı öyle saygılı ve sevgi doluydu ki onu üzecek, bir davranışı aklımızdan bile geçiremezdik.

Revza derste öksürüyorsa ertesi gün İlhan öğretmenim ona, biz görmeden öksürük şurubunu verir, o hınzırında ilk işi şurubu bize göstermek olurdu.

Bir gün ders bitiminde, Galatasaray Lisesi'nden İKL'ne gündüzlü olarak, nakille gelen Meral'i odasına çağırdı. Meral bir sonraki derste izinli sayıldı, çok merak ettik. Sınıfa gelir gelmez etrafını sardık. Meral hem ağladı hem anlattı. İlhan Hanım son zamanlarda derslerdeki durgunluğunu farketmiş. Lafı hiç dolandırmadan aşıkmısın? Meralciğim deyivermiş.

Sonra Meral anlatmış o dinlemiş. Gerisi özel.

İlhan Hanım aynı zamanda yatılı öğrencilerin muaviniydi. Hepimizin ailevi durumunu, psikolojisini tek tek bilirdi.

Yazımın başında da dedim ya, bir şekilde bağlantı kopuyor. İstanbul'a gidişlerimde bir kaç kez Aksaraydaki evini aradım. Oralar öyle değişmiş ki bulamadım.

Benim öğrenciliğim sırasında 41 yıllık öğretmen olduğu söylenen Talia Tanın için, Matematik kitapları yazarı Turan Tanın'ın eşi denirdi. Cebir Geometri derslerimize girerdi. Dersi anlatırken, kendi önünde kitap olmaz ama, kitabınızın falan sayfasında falan örneğe bakınız der. Hiç bir zaman söylediği sayfada yanılmazdı. Uzun boylu, incecik, son derece zarif bir İstanbul hanımefendisiydi. Boyasız pamuk gibi saçları, makyajsız yüzüyle çok güzeldi. Bir kez bile sınıfta sesini yükselttiğini hatırlamam. Bizlere siz diye hitabeder, biraz hışırdarsak '' hanımlar dinleyiniz lütfen'' der ve sesimiz şıp diye kesilirdi. Mesafeli duruşu ve bizlere son derece saygılı yaklaşımı yaramazlığımızın emniyet freniydi.

Talia Tanın öğretmenimle ilgili, bende çok iz bırakan bir olayı da mutlaka anlatmalıyım.

Talia Hanım sınav yaparken bazı öğretmenler gibi sınıfı fır fır dolaşıp dikkatimizi dağıtmaz. Kürsüde oturur, arada gözlüğünün üzerinden sınıfa bir bakış fırlatır, çok çok kalemini yavaşça masaya vurup, gerekli uyarıyı yapar.

Bir gün sınav oluyoruz. Sinek uçsa kanat sesi duyulacak. Sınavın ortalık yerinde, Talia Hanım, yerinden kalktı, bir arkadaşımızın yanına gitti, kulağına eğildi, bir şeyler fısıldayıp yerine döndü. Sınav bitti, öğretmen sınıftan çıktı. O ana kadar için için ağlayan arkadaşımız feryadı koyverdi. Ağlama krizi hafifler gibi oluyor, ben artık öğretmenimin yüzüne bakamam, utancımdan ölüyorum, babam gelsin beni bu okuldan alsın deyip tekrar alevleniyor. Lavaboya götürüp elini yüzünü yıkadık, merakımızdan ölüyoruz, sonunda öğrendik.

Bizim arkadaş, sınavda kopya çekmeye kalkışmış. Talia Hanım yanına gidip, usulca ''çok ayıp, çabuk arkadaşların görmeden o defteri kapat'' demiş.

Bir de Coğrafya öğretmenimiz Talip Bey vardı. Belleğim beni yanıltıyormu bilemiyorum, ya şemsiyeydi, ya da asa gibi bir baston, elinden düşürmezdi. Yaşı vardı ama o bastona dayanarak dimdik duruşu, incecik fiziği, harikulade takım elbiseleri, bakımlı hali ile hepimizi kendine hayran bırakırdı. Yaşı vardı diyorum ama, 15 yaşındayken, 20 yaşındakileri büyük görürsün, 30'lu yaşlarda, 40'lı yaşlardakiler ihtiyardır ya belkide yaşı konusunda yanılıyorumdur. Sınıfa, her zaman güler yüzle girer. Günaydın hanımlar der, mükemmel anlatımıyla, dersin bittiğini anlayamazdık. Bizlere saygıdeğer hanımlara davranılacağı gibi saygılı bir mesafele yaklaştığı için, biz de onun dersinde, zorunlu olarak ağırbaşlı hanımefendiler olurduk. Yalancıktan değil, hoşumuza gittiği için....

Sanırım 5-6 yıl önceydi, gazetede ölüm ilanını gördüm. Bilinmeyen numaralardan telefonunu öğrendim. Ailesine başsağlığı dilemek için bir kaç kez aradım. Telefon açılmadı. Garipliğe bakın şimdide soyadını hatırlayamıyorum.

Kimya öğretmenimiz Safure Dağlar. Muavin değildi ama, bazı geceler, nöbetçi öğretmen olarak bizim yatakhane katındaki öğretmen odasında kalırdı. Gündüz derste fırtına gibi olan öğretmenimizin, gece üzerimizi örtmesi, sabah bizi uyandırmaya gelmesi o zamanlar da farkında olduğumuz güzelliklerdi.

Şu an aklıma gelenler bunlar.

Her zaman, her yerde söylemişimdir, dershaneye gitmeden, haylaz bir öğrenci olarak Mühendisliği kazandıysam, mesleğimi yaparken, başarılı olduysam, bu öğretmenlerim sayesindedir. Elleri öpülesi öğretmenlerim benim.

 
Toplam blog
: 74
: 1691
Kayıt tarihi
: 17.06.07
 
 

Emekliyim ama, yaşamdan değil; işimden. Eşim ve iki kızımla birlikte İzmir’de yaşıyoruz. Yazmak, oku..