Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Nisan '10

 
Kategori
Etkinlikler / Festivaller
 

İstanbul Transit sergisi sanatseverleri bekliyor

İstanbul Transit sergisi sanatseverleri bekliyor
 

Akbank Sanat Nisan ayında da pek çok sergi, dans ve etkinliklere imzasını atıyor. İşte onlardan biri de; (İstanbul) Transit sergisi.

(İstanbul) Transit sergisi, Paris'te Passage de Retz'te bir dizi Topos İstanbul sergisinin birincisi... Sergi 24 Mart'ta başladı ve 28 Nisan'a kadar devam edecek.

Küratörlüğünü Ali Akay’in yaptığı sergide, Claude Closky, Brice Dellsperger, Wang Du, Ahmet Öğüt, Seza Paker ve Nasan Tur’un farklı disiplinlerdeki işleri bulunmakta.

Bu serginin merkezi, ya da Ali Akay'ın deyimiyle 'geçici ve akışkan konusu' İstanbul kentinin ta kendisi olacak ve küreselleşen dünyada toplumsal geçişlerinin gerçekleştiği mekânların taşıdığı sanatsal, sosyolojik, antropolojik ve estetik sorunlar öne çıkıyor.

TİN

Sanatçılar: Ahmet Öğüt, Brice Dellsperger, Claude Closky, Nasan Tur, Seza Paker, Wang Du
Küratör: Ali Akay
28 Mart - 24 Nisan 2010

Ali Akay bu farklı çalışma hakkında bakın neler diyor :

"(İstanbul) Transit sergisi, Paris'te Passage de Retz'te bir dizi Topos İstanbul sergisinin birincisidir. Ali Akay

Öyle bir sergi ki; burada, sanatçıların yarattığı sanatsal formlar, İstanbul kentini bir nesne gibi ele almakta ve kent üzerine olan, alışkanlıklar ve hayallerle mimari renklerle yakın ilgisi bulunan fikirleri yüzleştirecekler: İmgelerin akışı, sanatsal mübadele ve gündelik yaşamın hareketlerinin alışkanlıkları ile ilişki içinde gözükmektedir. Bu gündelik olma durumundan nasıl çıkılır? Sanat bu gündelik yaşamın içinde hangi yerde durmaktadır? Nasıl olur da dünyasal megapollerin çokluğu içinde küresel bir şebeke oluşturulmaktadır? Bugün sanatsal ve sanal şebekeler insanları eski Orta Çağ dönemlerinde olduğu gibi 'cemaaatler arası bir yakınlıkta' duran bir mesafede birleştirmektedir. Eski dönemlerde, yani modern öncesi zamanlarda mekansal uzaklıklar insanları birbirlerinden ayırmaktaydı. 18. yüzyıla kadar Roma İmparatorluğu dönemi yaşam biçimiyle büyük bir farklılık yaşamayan Avrupa dünyası 19. yüzyılın teknolojik atılımıyla birden bire başka bir forma büründü ve bunu dünyasallaştırdı. Bugün mekansal uzaklıklar sanal dünyanın içinde yeniden yeni cemaatler-arası bir ilişkide insanları birleştirmekte; ağlar ve bağlarla dolu olan bu dünyasallaşmanın küresel akışkanlığı büyük kentleri bir ağ gibi sarmaktadır. İstanbul bu bakımdan bu ağların geçtiği bir kent, bir topos olarak gözükmektedir. Bir kentin, güncel ihtimalleri nelerdir, coğrafi konumu ve buradan uzaklaşılarak, formlar nasıl yapıbozulur? Bu bahsettiğimiz, ortak bir çalışmadır ve fikirlerin, formların, imgelerin nasıl heterojen bir bütünlüğü, bir kenti oluşturması için çoklukları nasıl yarattığını idrak edebilmek amacındadır. Küreselleşme safhasındaki güncel dünya, nasıl anlaşılmalı ki, bu kentleri böylesine bir dünyasallaşmanın örnekleri olarak düşünülebilsin?

Sergi, bugüne ait sanatsal imgelerle ile açılacaktır; imgeler plastik sanatların dolaşımda oldugu mekanların imgesidir ve sadece kentin "oluşumu" ile değil, aynı zamanda, Le Corbusier'nin paletine ait pastel renklerle, kentsel hayatın binalarının yerel renkleriyle ve bunların "mimari renkler" ile olan ilişkisi üzerine de düşünen Seza Paker'in yaşadığı yere oldukça yakındır.

Bu serginin merkezi, ama geçici, akışkan konusu olacak olan İstanbul, bir topos olarak algılanır; bu topos da üzerinde sanatsal, sosyolojik, antropolojik ve estetik bakımdan sorunlar taşımaktadır, fakat bunlar sergide sadece fikirlerin iletimiyle değil, imgeler yoluyla da yansıtılmaktadır. Yeni tür kapitalizmin küresel dünyası, dünya kentlerinin megapolleşme eğilimi fikirlerle olduğu kadar imgelerle de tartışılacaktır. Megalopollerin, hem estetik hem de sanatsal başkentlerin imgeleri önümüze sunulurken, bu geo- tarihsel bir bağlamda değil sadece, fakat oyunsu ve ironik bir biçimde yapılıyor. Seza Paker'in imgeleri önce mimari renkleri ve sonra da başka bir çalışmasında İstanbul kentinin renkleri üzerine bir çalışma sunarken bize; Nasan Tur'un kentsel alanlarda kamusal yerlerde normları ve norm dışılıkları sergilediğini göreceğiz; Ahmet Öğüt ise, bir kentten ötekine, kentlinin zihinsel hareketlerini, eğilimlerini, davranışlarını sorunsallaştırıyor ve megapollerin, bu yakın tarihlerinin kendi kendini kesip biçtiğini bize gösteriyor. Star anlamını taşıyan Mehmet Yıldız adlı futbolcu kümesi ise isimlerin nasıl bizi kolektif hale getirdiğini ve bireyselliğimizin ne kadar kolektif oldugunu sorunsallaştırıyor. Nasıl kentler birbirlerine benzemeye başladıysa Mehmet Yıldız adlı futbolcuların, hakemlerin ve de sportmenlerin de birbirlerine benzediğini görecegiz; Wang Du'nun megalopollere ait binaların perspektiflerindeki yanılsamalarla ilgili olan heykelleri kat kat binaların dikey uzunluklarının başka perspektiflerden ne kadar yamuk oldugunu bize gösteriyor ve sehir planlamaclığının birçok megalopolde eksikliğine dokunuyor; Claude Closky ise, yassı bir dünya hayal ediyor ki, bu dünyada İstanbul'un yeri Pasifik Okyanusu yakınlarında bir köşede durmakta. BU küresel dünyanın coğrafyasının ne kadar acaip olduğunu ve mekanların uzaklığının yassı bir dünyadaki kısalığını hayalgücümüze taşıyor; Brice Dellsperger Türkiye'de sık sık gazetelere cıkan tecavüz vakalarında oldugu gibi, bir ruh tarafından igfal edilen bir dişil varlıgı bize gösteriyor.

Fakat, açıkça söylemek gerekirse, bu sergi, (İstanbul) Transit, aynı zamanda küresel dünyadaki eşitsizlikler ve dışarıda bırakılmalar üzerine bir sergidir.

Sergide, aynı zamanda yeni bir sosyal dışlama biçimi üzerinde düşünme fırsatı da bulunacaktır; bu sözü edilen dışlama sadece sınıflar, insanlar, cinsiyetler vb. arasındaki bir dışlama değil; bu, artık dışarıda bırakılacak özellikleri de çoğalmakta olan kişilerin çoğalması üzerine kurulu, yeni bir dışarıda bırakılma biçimidir. Bunun kapsamına işçiler, gündelik çalışanlar, göçmen işçiler, RMI'ye bağlı olarak çalışanlar, belirsiz süreleri içeren anlaşmalara bağlı olarak çalışanlar (CDI - tasarruf maaşı)¢€¦ Doğrudan ve dolaylı maaşların dışlayıcı farkları, kendilerini yeni bir aşamada belli ediyor.

Patronlar, sendikalar ve Devlet arasında Fordist homojenlik, başka yerlerde olduğu gibi, Fransa'da da iş yasası ve sosyal güvenlik, kuvvetli bir biçimde devam etmektedir. Sosyal Sigorta hakkı da işveren ve işçi arasındaki iş kontratının yol açtığı güç asimetrisi bakımından kanuni bakımdan geçerliydi; fakat iktisadi finans sistemindeki risk kavramının gelişimi, ikili bağlaşmalarla çürütüldü. Bütün bunlar çoklu ve diferansiyellere bağlı normalitelerdir.

İçerilme ve dışlanma, normal ve normal olmayan (bazen bir kentden başka bir kente farklılaşan normlar) küreselleşme öncesinin modern toplumlarında büyük ayrışmalar olarak kendilerini göstermekte değiller. Ancak, içerilme ve dışlanma; anlatıları, durumları ve sınırlar arasındaki statüyü çoğaltma bakımından, kararsız bir hale gelme eğilimi göstermektedir. Bütün bu sosyal sorunlar hayalgücünün ve sanastal formların arkasında yatan düşünceyi bize sunmakta ve dünyamızın biyo-politik halinin aldığı sanatsal ve sosyal formları bize düşündürtmektedir.

Bütün bunları, paylaşımlardan ziyade yeni modülasyon biçimleri olarak görmek gerekir. "İçeridelik" ile "dışarıdalık" öncelikli veriler olarak var olmuştu; sonrasında tersine döndürüldüler; hareketli ve dengesiz bir h¢l aldılar. Büyük kentler, işte, küreselleşmenin, böylesi toplumsal geçişlerinin gerçekleştiği mek¢nlardır. Bu mekanların İstanbul'un, parantez ile transit arasında yer alıyor olmasının sebebi budur."

KAYNAK: AKBANKSANAT

 
Toplam blog
: 384
: 1684
Kayıt tarihi
: 02.05.09
 
 

Yazmayı, okumayı, paylaşmayı, özgürlüğü seven, "BİLGİ"lenirken, "BİLGİ"lendiren dünya insanıyım. Lai..