İstanbul'u gezmeye, bugün de Kağıthane tarafından başlayalım...

ŞEHRE KAĞITHANE TARAFINDAN GİRERSENİZ... Batılı yaşam tarzı özentisinin en fazla canlandırıldığı Lale Devri içinde bulursunuz kendinizi...

x         x       x

17. yüzyıl Osmanlısının ünlü şairlerinden Nef'i'nin;

 "MAHŞER OLMUŞ SAHN-I KAĞITHANE DÜNYA BUNDADIR

CENNETE DÖNMÜŞ GÜZELLERLE TEMAŞA BUNDADIR" gazeli  kulaklarınızı çınlatır...

 Kağıthane deresinde, içinde renkli şemsiyeleri ile şarkılar eşliğinde sandal gezisi yapan güzelleri ve kıyıda onlara bıyık büken Osmanlı gençlerini görür gibi olursunuz...

Şair Nef'i'nin, Kağıthane için neden "Cennete dönmüş güzellerle temaşa bundadır" dediğini anlarsınız...

Lale Devrinin ünlü şairi Nedim de, hiç Nef'iden arda kalır mı?

Laleler arasına salıverilmiş kaplumbağaların sırtlarındaki mumların ışıkları ile aydınlanmış bu Sa'dabat bahçelerinin, çalgı, şarkı ve kahkaha sesleri arasında dayanamaz ve şunları mırıldanır :

 "BİR SAFA BAHŞEDELİM GEL ŞU DİL-İ NAŞADA

GİDELİM SERV-İ REVANIM YÜRÜR SA'DABADA

İŞTE ÜÇ ÇİFTE KAYIK İSKELEDE AMADE

GİDELİM SERV-İ RVANIM YÜRÜ SA'DABADA"

x       x        x

Siz bunları hayalinizde canlandırırken, ben de, sur dışı İstanbul'un her yanında olduğu gibi, Kağıthane'nin de beton yığınları ile renginin solmadığı günleri hatırladım...İstanbul halkının önemli bir mesire yerinde, bir elimde bir çömlek testi ve diğer elimde bir cam bardak ile su sattığım çocukluk günlere döndüm...

Kağıthane'den sonra Haliç kıyısında yürürken uzaktan gördüğünüz minareler, adını Arapların, İstanbul'u almak için yaptıkları bir akında şehit düşen -- Hazreti Muhammed'in yoldaşı ve sancaktarı -- Ebu-Eyyub el-Ensari'den alan "Eyüp Sultan Camii"ne aittir...Bu cami ve aynı adla anılan semt, yalnızca İstanbul'un değil; bütün İslam dünyasının tanıdığı ve kutsallığı olan bir mekandır. 

Eyüp'ün mutlaka çıkıp görülecek en güzel yerlerinden biri de, Eyüp sırtlarında bulunan ve adını ünlü Fransız romancısı Pierre Loti'den alan kahvehanedir...Şimdilerde bir teleferik ile çıkılan bu kahvehanede, özellikle turistler ve genç aşıklar ilk aşk ilanlarını burada yaparlar...(Bu satırların yazarı da, ilk aşkını burada dillendirmişti)...Bu kahvehanede kahvenizi ve çayınızı içerken bütün Haliç'i kuşbakışı seyredebilirsiniz...Gözlerinizin önündeki bu eşsiz  manzara karşısında içiniz titrerken, yabancıların Haliç'e neden "Golden Horn" (altın boynuz) dediğini daha iyi anlarsınız...

Eyüp camiine girmeden(x) yolunuza devam ederseniz, Haliç kıyısı boyunca uzanan Bizans'ın eski kıyı sur kalıntıları, eski sarayları ve kiliseler dikkatinizi çeker. Bunların yanında Osmanlı köşkleri, kasırları, hanları, hamamları...Birçok milletten ve  inançtan insanların barındığı tarihi evler, üç büyük dinin ibadethaneleri bu kıyılarda hala görülmektedir.

Bizans'ın, ünlü hazine dolu gemisi Haliç'te midir, bilinmez ama, kıyı boyunca giderken başınızı karşı kıyıya çevirirseniz, Fatih Sultan Mehmet'in, Bizans'ı denizden kuşatmak için gemilerini kızaklarla karadan indirdiği Kasımpaşa sırtlarını görürüsünüz...Bizans'ın aklına bile gelmeyen bu olayı hatırlar şaşkınlık içinde kalırsınız...

Öncesinde ve günümüzde, dinsel olmaktan daha çok; siyasi bir tartışma konusu olan ve batılıların -- özellikle de Yunanlıların-- İstanbul'u sahiplenerek Vatikan'a çevirmek istedikleri Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'ni de, Haliç kıyısı boyunca uzanan yolun sağ tarafında görebilirsiniz...

Haliç kıyış boyunca yola devam ederseniz Eminönü Meydanı'na ulaşırsınız...Burada İlk gözünüze çarpan tarihi yapılar, Eminönü Camii, Mısır Öarşısı ve Eminönü'nü Karaköy'e bağlayan Galata Köprüsü'dür...

İstanbul'a, Marmara Denizi'nden giriş yaptığımızda buraları da tanıtır ve gezeriz...

cdenizkent

-------------------- :

(x) Eyüp semti ve Camii için özel bir tanıtım bloğu da yazacağım...