Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Temmuz '12

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul'un adaları

İstanbul'un adaları
 

alıntıdır


İstanbullu olan da olmayan da Adalar'ı bilir. Duymuştur bir şekilde, hatta gitmiştir de. Fakat İstanbullu olup da bu güzel adalara adım bile atmayanlar vardır. Sadece Adalar'a değil, İstanbul'un en görülmesi gerekli yerlerine gitmezler bu insanlar. Merak etmezler hiç yaşadıkları şehri. Bu şehirde şimdiki zamanda kendisinin sürdüğü hükmü bir zamanlar kimler sürmüş, kimler neler yaşamış, nasıl yaşamış, nerelerde oturmuş, umurlarında olmaz. Oysa tarihi milattan önceye dayanan, iki kıtayı birleştiren, üç imparatorluğa başkentlik yapmış bu muhteşem şehirde yaşamak ne büyük bir şanstır. Her sokağı, hatta her taşı bir şeyler söyler insana.

Adalar'la başladım, devam edeyim.

Yazın ortasındayız, İstanbul'da kalacak olanlar için şehre en yakın tatil yeridir Adalar. Hem en yakın hem bir o kadar uzak. Ufak bir para karşılığı atlayıp vapura Adalar'a vardınız mı, daha iskeleye ayak basar basmaz sanki çok uzaklarda başka bir dünyaya gitmiş gibi olursunuz. Hangi ada olursa olsun, ister faytona binin, ister yürüyerek katedin adayı, içiniz huzurla dolu olarak ayrılırsınız mutlaka.

Her yaz başı Adalar'dan birine, ama mutlaka Büyükada'ya da gitmeyi rutin hale getirdim yıllardır. Bu yıl biraz geciktim, haziran sıcağına kaldım. Üstelik faytona binmeden tam dört saat de yürüyüş yaptım arkadaşımla. Farkında olmamışız, dört saati bulmuş gezintimiz. Ama nasıl güzeldi anlatamam, adanın o çam kokulu sokaklarında, Aya Yorgi tepesinde bol oksijeni içimize çektik ve inanın hiç bir yorgunluk hissetmedik.

Bugün bir yazı okudum Adalar hakkında, ilginçti, yeni şeyler öğrendim ve paylaşmak istedim sizinle.

Marmara Denizi'nin kuzeydoğusunda yer alan İstanbul takımadaları dokuz adaymış, hep dört adanın adı geçer ya; Kınalıada, Burgaz Adası, Heybeliada ve Büyükada. Bir de Sedef Adası, Kaşık Adası, Yassıada, Sivriada ve Tavşan Adası var. Ayrıca da üzerinde iki fener bulunan iki büyük kaya.

Yaşadığımız günlerden yaklaşık yüz milyon yıl önce Anadolu yarımadasının blunduğu yerlerde büyük bir deniz varmış, şimdiki Akdeniz'den çok daha büyük bir deniz. Zamanla olan olmuş ve Türkiye arazisi ortaya çıkmış. Üçüncü zamanın ortalarında iki eski büyük kıtadan güneydeki kuzeydekine bindirmiş. Böylece eski büyük denizin çökelleri bütünüyle su yüzüne çıkmış. Bu çökeller kendi aralarında kaynaşarak taşlaşmışlar. Kireçli çökeller kireç taşına dönmüş, kireçli sular kumlu depoların içine sızarak kaskatı çimentolaşmış, yerkabuğu bütünüyle sertleşmiş. Bu kez iç kuvvetler yön değiştirerek kuzey doğrultuda harekete geçmiş. Güneyde Akdeniz derinleşmiş, kuzeyde de Karadeniz. Batıda Ege tarafındaki karalar çökerek yerlerini Ege Denizi'ne bırakmış.

Marmara da bu sırada oluşmuş. Boğazlar, çöken arazideki topografyanın yönlerdiği dar suyolları olarak bu denizleri birbirine bağlamış. Anadolu ise, Akdeniz'le Karadeniz arasında muhteşem bir yarımada olarak yükselmiş. Marmara'nın çökmesiyle denize dik uzanımlı arazi şeritleri su altında kalacak kadar alçalmış, ancak engebelerin doruk noktaları bütünüyle kaybolmayıp bugünkü adaları oluşturmuş.

Yani Marmara Denizi'ndeki bu adalar volkanik değil, kıtadan ayrılan adalar grubuna girmiş.

Bir de söylenti vardır, çocukluğumda duyduğum; Maltepe ile Kartal arasında kalan Dragos tepesi bu oluşum sırasında karadan kopamamış ve karşısında inci gibi dizili takımadalara yıllar yılı kıskançlıkla bakar olmuş.

Güzelliklerini bu kadar anlattığım adalara sakın ha yazın hafta sonu gitmeye kalkmayın. Bütün İstanbul akın akın denize girmeye buralara geliyor. Neredeyse ayak basacak yer olmuyor. Faytona binme kuyruğu metrelerce uzuyor, güneş tepenizde boza pişiriyor.

İmkanınız olursa hafta içi gidip, hatta mümkünse yürüyerek anlattığım huzuru içinize doldurun.

 
Toplam blog
: 314
: 1210
Kayıt tarihi
: 07.08.11
 
 

Üsküdar İstanbul doğumluyum ve halen burada yaşıyorum. Okumak, yazmak ve seyahat etmeyi çok seviyor..