Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mayıs '10

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

İstanbul'un plajları, adaları ve balıkları

İstanbul'un plajları, adaları ve balıkları
 

İstanbul'un simgesi


İstanbul'un bir çok şeyi yok artık. Eski vapur iskeleleri, tranvaylar, satıcılar, evler, mahalleler. Ama o eski plajlların yok olmuş olması insanı çok üzüyor.

Özellikle Florya plajları eşi emsali bulunmaz güzellikteydi. Deniz ve kumlar pırıl pırl ve tertemizdi. Soyunma kabinleri muntazam ve kullanışlıydı. Eşyalar saatlerce kabinlerde durur, hiç hırsızlık olmazdı. İster seyrek aralıklarla bulunan ağaçların altında, ister restorantlarda oturup yemek yemek, dinlenmek mümkündü. Plajlar çok kalabalık olmadığı için denize girmek hem çok rahat, hem de çok zevkliydi. Kimse kimseyi rahatsız etmezdi. Yıllar tabii ki 1956, 1957 ve 1958 di.

Yalnız Florya plajları değil, Ataköy Plajı, Suadiye Plajı, Küçüksu Plajı, Moda Plajı, Yeşilköydeki Plajlar, Büyükçekmecedeki kumsalıyla ünlü Kapri Plajı ve diğer plajlar da bugün gördüğümüz Türkiye sathındaki tüm plajlardan daha huzur verici ve muhteşemdiler. 1960'lardan sonra yavaş yavaş hepsi güzelliklerini kaybetmeye başladılar ve 1970'lerden sonra birer ikişer kapandılar. Eğer bu plajlar eski güzellikleriyle bugüne gelseler, iddia ediyorum, ne Bodrum, ne Marmaris, ne Çeşme, hiçbirine ihtiyaç duyulmazdı.( Bu son cümleyi İstanbul'un plajlarının güzelliğini vurgulamak için yazıyorum. Yoksa bütün turizm merkezlerimizle gurur duyuyorum)

Adalara gelince. Büyükada, Heybeli, Kınalı, Burgaz. Bunlar Marmara Denizinin incileri ve Prens Adaları olarak anılıyorlar. Ama biz İstanbul'lular bu adaların güzelliğinden pek yararlanamadık. Senelerdir halkımız Cumartesi ve Pazar günleri bu adalara piknik yapmaya gittiler. Sanki yabancı bir yer gibi. Gün bitiminde boynu bükük döndüler. Ben de öyle. Çünkü evler genellikle köşk şeklindeydi, çok pahalıydı, ev sayısı çok az olduğu için kiralar çok yüksekti. Hele Kınalı ve Burgazada daki ev sayıları çok az olduğu için İstanbul'un mütevazi halkının buralarda oturması imkansızdı. Büyükada ve Heybeliada ise sadece yüksek gelirli sınıflara ve azınlıklara aitti. Biz hep yabancıydık. Neden acaba Kınalıada ve Burgazada 'da ucuz konut yapılma yoluna gidilmedi.Çevre kirliliği mi düşünüldü? Pek zannetmiyorum. Adalardan İstanbul'un mütevazi halkı da yararlansın fikri akıllardan geçmiyordu sanki.Neyse bu adaların varlığı bile insanın içine serinlik veriyor.

İstanbul'un balıklarına gelince, işte büyük facia burda başlıyor. Lüferler, Kofanalar, Palamutlar, Torikler, Karagöz ve Sinaritler nerdeler?. Hepsi sanki yok oldular, daha doğrusu yok ettik. Lezzetli balık yemek bizim hakkımız değil mi? Şimdi kaldık besin değeri ve lezzeti olmayan çipura, levrek, alabalık gibi çiftlik balıklarına. Hamsi ve istavrit olmasa deniz balığı yiyeceğimiz yok.

Sonuç olarak, İstanbul'da İstanbulsuz kaldık. Trafik, çarpık yapılaşma, boğazın güzelliğini bozan köprüler, aşırı kalabalık, kaybolan İstanbul özellikleri bizleri İstanbulsuz bıraktı. Ancak eski resimlere bakarak avunuyoruz. Hatta eski yeşil çam filimlerini hasret gidermek için seyrediyoruz. İstanbul'u dinlemek istiyoruz gözlerimiz kapalı.

 
Toplam blog
: 472
: 959
Kayıt tarihi
: 26.01.10
 
 

1945 yılında Adana'da doğdum. Galatasaray Lisesi ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültes..