Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '07

 
Kategori
İstanbul
 

İstanbul vapurları

İstanbul vapurları
 

Rahmetli babam şair adamdı. Şinasi Saba takma adını kullanırdı. Şairliğinin verdiği gezme tutkusunu, birlikte olduğumuz zaman diliminde benimle paylaşırdı.

Güneşli, sıcak, güzel havada beni ilk kez vapura bindirmişti. Vapurun arka güvertesi denen yere oturmuş, hareket etmemizi bekliyorduk. Biraz sonra, bekçi düdüğüne bezner bir ses ve arkasından vapurumuzun kalkış borusunu duyduk. İskeleler alındı, halatlar çözüldü ve Kadıköy İskelesi'nden ayrılmaya başladık. Hayretler içinde etrafıma bakarken, babam, hiç kulaklarımdan eksik olmayan güzelim ses tonuyla bana çevremi tanıtıyordu. Bizim oturduğumuz yöne doğru, sağ tarafımızda Evlendirme Dairesi vardı. Sol tarafımızda dalgakıran, Haydarpaşa Garı ve İskelesi, Harem, Selimiye Kışlası, Kız Kulesi, Boğaziçi. Yine sağ tarafımızda Sarayburnu, Eminönü...

İlk kez İstanbul'u bu açıdan görüyordum. İlk kez martılara bu kadar yaklaşıyordum. Ve ben ilk kez aşık oluyordum. Aşkımın adı da, İstanbul oluyordu.

O günden sonra da bir vapur tutkum başladı. O masmavi suda bembeyaz kayıp giden vapurlar beni büyülemişti. Sonraki yıllarımda çok kez okuldan kaçıp, Kadıköy kıyısından bu vapurları sevgiyle izlerdim.

Benim en sevdiğim ilk iki vapur: Ülev ve Suvat'tır. Severek bindiğim bu vapuların çok güzel yapıları vardı. Ne yazık ki, zamana onlar da yenik düştü ve aramızdan ayrıldılar. Sonra, İngiliz yapımı dokuz vapuru hiçbir İstanbullu unutamaz. Çünkü, Kadıköy-Karaköy ve Kadıköy-Eminönü iskeleleri arasında en çok çalışan vapur bunlardı. Hâlâ çalışanları da var. Bunlardan, Kanlıca, Kuzguncuk, Pendik 1960 yılında getirilmişti. Daha sonraki yıllarda ise, Ataköy, Anadolukavağı, İnkılap, Harbiye, Turan Emeksiz, Teğmen Ali İhsan Kalmaz vapuları da gelmişti.

Bu dokuz vapurdan Anadolukavağı, 1985 yılının 5 Mart günü yanarken, birçok İstanbullu gibi ben de gözyaşlarımı tutamamıştım. 1992 yılının 28 Ağustos'unda ise Pendik vapurundan acı haber geliyordu. PKK terör örgütü bu vapuru ateşe vermişti.

İstanbul, vapurlarıyla da başkaydı. Büyük bir nazla mavi sularda süzülen güzelim vapurların çoğu bugün yok. Bunların yerini özentisizce yapılmakda olan küçük vapurlar alıyor. Ama, bunlara binmek canınız istemiyor. Çoğu, adını şehitlerimizden alıyor. Gören de bu ülke insanın her gün savaştığını sanacak. Bu kadar şehit adının vapurlara verilmesi bence doğru değil. Bakınız onlardan birkaç örnek: Adem Yavuz, Karaoğlanoğlu, Sami Akbulut, Temel Şimşir, Caner Gönyeli, Necati Gürkaya, İlker Karter, Hamdi Karahasan, Aydın Güler, Mustafa Aydoğdu. Bunların hepsinin başında "Şehit" yazıyor.

Benim için vapura binmek, yirmi dakika yolculuk etmek bir tutkuydu. İstanbul tutkularımızdan birçoğu gibi, bu tutkumuz da yok oldu. Vapurların şekli değişti, kişiler değişti, kokular değişti, zevkler değişti.

Ama İstanbul aşkımız değişmedi.

Unutmadan bir not daha: Araba Vapurunu ilk bulan bizleriz. Bu tip vapuru 1871 yılında Hüseyin Hâki Bey'in denizcilik tarihine kazandırdığını bilenimiz var mıydı?

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..