Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '08

 
Kategori
Kitap
 

İstanbullular 'İstanbullular'ı okumalı..

İstanbullular 'İstanbullular'ı okumalı..
 

Son okuduğum kitaptan söz etmek istiyorum sizlere. Kitabın adı: İstanbullular. Yazarı: Buket Uzuner. Yayınevi: Everest Yayınları. Sayfa sayısı : 519.

Kitabın ilk sayfalarında, ana kadın karakter Belgin’in kesin dönüş yapmak üzere NewYork’tan İstanbul’a gelirken uçakta kendi iç sesiyle iç hesaplaşmasına tanık oluyoruz. Bir yandan, bu “kesin dönüş” kavramı üzerine duygularını, düşüncelerini, hissedişlerini, sorgulamalarını, çağrışımlarını inşa edişini izlerken, öte yandan zihnindeki flash-back fotoğrafların bir görünüp bir kayboluşu arasına sıkışan geçmişini yakalamaya çalışıyor okuyucu. Ve kendini “gitmek – dönmek - kesin gidiş – kesin dönüş” kavramlarının içine dalmış irdelerken, kendine dönük çağrışımlarını düşünürken yakalayıveriyor bir anda.. Bana öyle oldu en azından.

“Gitmek”; fiziksel olarak bedenini bir yerden başka bir yere taşımak mıdır? Gitmek sadece fiziksel bir eylem midir?... Nedir kesin gidiş? Dönüşü olmayan bir gidiş mi? Bir daha hiç dönmemek üzere gitmek mi? Dönmeme niyetiyle gitmek mi? Niyet artı eylemin birlikte tezahürü mü? Kesin gidiş diye bir şey olabilir mi? İnsan o gidişin “kesin gidiş” olduğunu ne zaman hangi durumda tanımlayabilir? Oscar Wilde der ki; “her aşık oluş; umudun kendini bilmişliğe karşı zaferidir ve insan ölmeden, bu aşklardan hangisinin yaşamının aşkı olduğunu bilemez, anlayamaz” (ki o zaman da zaten olanaksızdır bunu anlamak). Kesin gidiş denilen olgu da sanki biraz bu tanımla benzeşiyor, o gidişin ancak öldükten sonra “kesin gidiş” olduğu söylenebilir ki o zaman da zaten olanaksızdır insanın kendisinin bunu anlaması ve tanımlaması.

Öte yandan “dönmek”ten ne zaman hangi durumda söz edilebilir? Dönmek denilen eylemin öncesinde bir “gidiş” olmalı öyle değil mi? “Dönüş”ten söz ediyor olmak için, önce gitmiş olmak, terk etmiş olmak gerekir. Peki gitmek sadece fiziksel bir eylem midir? Ruhsal ve zihinsel olarak zaten hiç gidememişler için “gitmek” fiilinden söz edilebilir mi ki “dönmek”ten söz edilebilir olsun. Ruhunun beyninin ve kalbinin zaten hiç gitmeyip orada kaldığını bildiği o yere, fiziksel varlığını da tekrar konuşlandırmak “dönmek” midir?... “Gidiş” gerçekleşmiş midir ki bu bir “dönüş” olsun? Peki “kesin dönüş” nedir? Kesin gidiş denen olguyu hayattayken insan kendisi için bilip tanımlayabilir olamadığına göre, kesin dönüş ifadesi de bir o kadar tanımsızlık durumu aslında. Kesin dönüş eşittir bir daha gitmemek üzere dönmek mi? Bir daha gitmemek üzere döndüğünü, bu dönüşün kesin dönüş olduğunu ne zaman bilebilir, anlayabilir, tanımlayabilir insan? Ancak öldükten sonra ki o zaman da zaten olanaksızdır bunu anlamak da tanımlamak da..

İstanbul’la -kimi iç yada dış göçle kimi doğuştan- bir şekilde bir kimlik bağı, bir aidiyet bağı olan/kurulan insanların; dini, mezhebi, etnik kökeni, kültürel altyapısı, sosyoekonomik sınıfı, cinsel tercihleri, inançları, yaşam tarzı, konuşması aksanı, giyimi kuşamı, görünüşü duruşu farklı farklı da olsa “İstanbullu” olma alt/üst kimliğinde birleşen “İstanbulluların”, birbirleriyle kesişen birleşen teğet geçen yakınlaşan uzaklaşan ayrık düşen iç içe geçen yaşamlarında, ne gidişin ne de dönüşün “kesin”ininden yaşarken söz etmenin bir o kadar anlamsızlık ve tanımsızlık hali olduğunu daha iyi anlıyor insan bu romanı okurken.

13 yıl önce hayatını değiştiren trajik bir olayı İstanbul'la özdeşleştirerek şehri terk edip New York'a yerleşen İstanbul Bebek’li bilim kadını-akademisyen genetik bilimci Belgin Gümüş.. aslen Adanalı pamuk işçisi bir çiftin yedinci çocuğu olarak doğan, Darüşafaka Lisesi ve Mimar Sinan Güzel Sanatlar mezunu, ‘kendi kendini yetiştirmiş' bir insan olan, müstehcen bulunduğu için sürekli parçalanan Maçka Parkı'ndaki heykellerini tekrar tekrar onarmasıyla tanınan ünlü Türk heykeltıraş Ayhan Pozaner.. türban yasağı nedeniyle Amerika'da üniversite eğitimi almaya giden türbanlı Aleynâ Gülsefer.. Duty Free müdürü İstanbullu laik Yahudi Jak Sarfati.. Moskova'dan dönen liberal işadamı Mehmet Emin Entek, onun genç sevgilisi ve asistanı Tijen Derya.. tuvalet temizlik işçisi varoşlu Hasret Sefertaş.. pasaport polisi şoven Üzeyir Seferihisar.. taksi şoförü İstanbullu Kürt Hamo Türk.. Fransa'da okuyan kızını ziyaretten dönen Fransızca öğretmeni İstanbullu Ermeni Ayda Seferyan.. Barcelona'daki bir mimarlık konferansında Türkiye'yi temsil eden İstanbullu aktivist ünlü mimar Erol Argunsoy, onun genç sevgilisi havalimanı barmeni İ. Baturcan Uzunçay.. Cannes'da bir festivale giden ünlü sinema yazarı İstanbullu Levanten Anna Maria Vernier.. yurtdışında yaşayan kızı ve torununa yapmış olduğu ziyaretten yaşadığı Büyükada'ya dönen emekli tarih öğretmeni Kemalist Ulviye Yeniçağ.. Berlin'den tatile gelen Alevî işçi Sabriye Bektaş.. Atina'ya göç etmiş akrabalarını ziyarete giden Boğaziçi Üniversitesi çevre bilimci İstanbullu Rum Prof. Yannis Seferis.. San Francisco'daki ailesini ziyarete giden İstanbullu turizmci Susan Constance ve Belgin'i karşılamaya gelen dadısı, dert ortağı, eski besleme İstanbullu Kete... Kimi birbirine değen hatta kimi iç içe geçerken kimi ayrık düşen yaşamlarıyla tüm bu “İstanbulluların” yolları, İstanbul Atatürk Havalimanı çatısı altında bir şekilde kesiştiğinde, yüzyılımızın göçlerle genişlemiş İstanbul'undan, dolayısıyla Türkiye'sinden bir kesit ortaya çıkıyor.

Dış hatlar terminalinde bir dijital arıza nedeniyle bütün uçuşların iptal edildiği anonsunun ardından herkesin bu anonsu bir bomba ihbarıyla ilişkilendirmesi ve ölüm endişesiyle iç hesaplaşmaya girmesiyle, sonunda artık hiçbirinin eskisi gibi olmayacağı bir zaman yolculuğu başlıyor ve 4 saatlik bir serüvenin içinde o anla geçmiş arasında gidip gelirken buluyoruz kendimizi. Kitabın yazarının kendi ifadesiyle: imparatorluklar şehri, Pagan, Hıristiyan ve Müslüman kültürüyle yoğrulmuş, görmüş geçirmiş, soylu, dünyanın 2700 yıldır menopoza girmemiş tek dişisi, güzeller güzeli, şehirler ecesi İstanbul'un kendisinin de bir anlatıcı- karakter olduğu İstanbullular romanı; İstanbul' la bir aidiyet bağı, gönül iş aş yurt ve/veya kimlik bağları olan bu insanların, Belgin, Ayhan ve diğerlerinin, kısaca “İstanbulluların”, Atatürk Havalimanı dış hatlar terminalinde, kendileriyle İstanbul' un kendisiyle hayatla ve hiç beklenmedik büyük bir tehditle yüzleşmelerinin hikâyesini anlatıyor. Bir İstanbul romanının en olmazsa olmazı aşk ise, romanın iki ana karakterinin -Belgin ve Ayhan’ın- isimlerinin nostaljik çağrışımıyla okuyucuya verdiği ilk ipucuyla birlikte, elbette baş köşede yer alıyor.

Bu romanı okuyan bir İstanbullunun bu yüzleşmede kendi payına düşeni bulmaması mümkün değil…

Yeşim E. Narter
19 Ekim 2008, İstanbul

 
Toplam blog
: 45
: 2228
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

"Artık makine ile değil, insanla iletişim kurma" kararımın ardından IT sektöründeki kariyerimi nokta..