- Kategori
- Psikoloji
İşte öyle bir şey...
Söz geçiremiyorum yüreğime...
Nerde bir eğreti dal var, orada...
Kanadı kırılmış kuşun peşinde, günlerce...
Bir köy resminde, kaybolmuş yılların tatlı anısıyla haşır neşir şimdi.
Oysa hep söyler dururum ona, her şey geçmişte kaldı diye...
İnanmış gibi görünür bir süre...
Bir siyah beyaz resimle, yeniden başlar yolculuk, ama ayrışmaz bir türlü ne siyah ne beyaz.
Çeker alır götürür onu karlı dağların ardına, unuttuğu şarkıları duymak hevesiyle.
Şarkıların notası değişmiştir. Ezginin sözleri. Dağlar sanki o dağlar değil. .
Beni çeken de bu değil belki. O kişi de ben değilim belki giydiğim yüzlerden biri...
Bir yüze oturmuş bin surat gibiyim. Bulamıyorum kendimi bu kargaşada..
Neyi aradığımı bilmeliyim bir kez. Ama nafile, karışmış dosyalar arasında bir sonbahar molasında beynim.
Hüzünlere mi tutkundum.
Yoksa onlar mı beni çok seviyorlardı.
Gaz lambası ışığında ders yaptığım günlere mi.
Şehirle mi buzuldu bu büyü, bilemiyorum...
Zaten şu sıralar çözemediğim bulmacaların peşindeyim.
Okuduğum kitaplar mı alıp götürdü benim cinlerimi, şeytanlarımı, oysa çok emek vermiştim onlara.
Adam olmuş pozundayken yaşam, barışık olmayan yanımın inadına durmadan, çalım yapıyor.
Kim verdi bu rolü bana, beni bozar böyle şeyler demiştim.
Bozkırın yeline vermeliyim kendimi. Alıp götürmeli beni düşlerimin peşi sıra.
Ama düşlerim uzak, düşlerim hüzünlü, düşlerim bir ağıt tadında.
Söz geçiremiyorum yüreğime...
Çek git diyorum bu yerlerden
Bir kuşun kanadında saklı kalmış düşlerin peşini bırak diyoruım.
Ama dinlemiyor beni, hep aynı şarkıyı söylüyor.
Böyle mi oluyor ellili yaşlar. On geriye sayıyor, bir ileriye.
Geçmişi yaşamak, gelecek korkusundan mı. Yoksa yaklaşan ölüm korkusundan mı
Takılıp kalıyor, bozuk bir plak gibi düne...
Söz geçiremiyorum yüreğime
Bırak diyorum, zamanın akışına
Aksın zaman, inadına inadına yaşamın
Söz geçiremiyorum yüreğime, işte öyle bir şey...