Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Nisan '08

 
Kategori
Öykü
 

İşte öylesine bir gün idi.

İşte öylesine bir gün idi.
 

İçindeki hislerle, nalları toplamış giden arabanın apansız yerinden ayrılıp hür ve demokrat yolunda pervasız istikamet tutturan tekerleği arasında herhangi bir bağ yoktu. Muhtemelen hiç kimse de böylesine bir bağdan bahsetme gereğini duymuş değildi. Ama o, her ihtimale karşı yine de belirtmekte fayda gördü. Hem, daha dün evin üzerinde gözlerine çarpan ve kim bilir nerden, ne şekilde oraya düşmüş, derin nefesleri, şiş karınları, tüysüz vücut ve açılmamış gözleriyle kimliklerini tespit edemediği o iki kuş yavrusu dahi meseleyle tamamen ilgisiz değil miydi? O halde ara alakalar kurma gayreti oldukça beyhude olmalıydı. Evet, evet gerçek buydu. Sonunda mantıklı düşünmeye başlamıştı işte.

Ellerini, dirseklerin alt ve üst uzantıları doksan derecede karar kılacak şekilde havaya kaldıran o, karşısında duran duvarı tırnaklarıyla çizmek dileyen herhangi bir vatandaşın yaptığı gibi yukardan aşağı doğru ve açıyı da değiştirmeden, yani anlayın ki dizleri üzerinde çökerek hareket ettirseydi, havada derin yaralar açacaktı. Kıyamadı, vazgeçti.

Şimdi kuştüyü bir yatak olsaydı ve ben prefabrik bina kapısı gibi havaya zıplayıp yatay vaziyette üzerine düşseydim, hatta uyusaydım ne de rezil olurdu, diye düşündü. Uyumanın sırası geldi mi, yoksa hayır mı, her ne ise, sebep başkaydı kanaatindeyim. Binaenaleyh, canı sıkılıyordu TC’li yurttaşın....

Altı-üstü cevap bekleyen üç-beş soru vardı kafasında. Aya giden salaklar hangi akla hizmet edip dünyaya geri döndüler sanki, deyiverdi. Orada oturma izni koparsalar ve sonra beni de alsalardı yanlarına iyi olurdu doğrusu, diye devam etti. Söylemeyi unuttuk, vatandaş az evvel oturmuştu. Bunu belirtmeden, sol bacağını havaya birazcık kaldırıp gerdiğini söyleseydik onun aerobik yaptığını falan düşünebilirdiniz ki o anlamaz öyle şeylerden. Sağlıklı yaşam için düşünmek gerektiğini düşünenlerdendir o. Bu uğurda eşi-yoldaşı var ya da yok. Mühim mi sanki?

Boşluğa bir-iki yumruk salladı. Nedendir bilinmez hemen sonra yağmur yağmaya başladı. Üzüldü garip, havayı biraz fazla dövdüm herhalde, dedi. Baksana ağlıyor! Derken başını yukarı kaldırınca ne görsün, siyah ve yer yer kara bulutlar! “Haa” dedi, “fen bilgisi dersinde görmüştük ya bunu, yağmurun sebebi başka” şeklinde zihninde kelime dizileri oluştu. Dahası tatmin olmamıştı. Yüreği burkulmuştu. Neyse ki kırılacak tarafı çok önceden kalmamıştı.

Koca şehirde birbiri ile münasebetli hayat kargaşasının birimleri yüzeyinde, kâh sığ, kâh da derin oluklarda mücadele almış başını sürüyordu. 60’ın kesin üstünde bir kadın gayet muntazam örtünmüş haliyle, boyuyla orantılı kısacık kollarının kavramaya çalıştığı buruşuk kâğıt yumaklarını sarmış sarmalamış, kaldırıp yüklenme gayretinde. Sanmayın yakacak onları, sanmayın çukur dolduracak. Çukuru bir gün, anlayacağınız günün birinde yani dolduracak olan vücudunun, o güne dek hayatta kalması için gerekli ihtiyaçlarının karşılanması yolunda para olacak toplanan yük. Çerden-çöpten topladığı kâğıtları bir güzel sarmalayan bu Anadolu kadını onları satıp nevale parası kazanacak. Ey Atsız’ın Topal Asker’inin içini acıtan kadın! Sen okuma buraları! Sen duyma! Her isteyene açmakta belki de tereddüt etmediğin dudaklarını açıp iki laf da etme! Sus, susuver! Anlıyor musun?

Fotoğraf stüdyosunun önünde aniden beliren bir diğer kadın uzattığı mukavva kutuya atılacak 1 liranın hayalinde. Çay ocağına tınmadan giren acizelerden biri uzatılan parayı kaparcasına alıyor. Yol boyunca ak sakallı dedeler mendil açmış. Zevk deryasının mutsuz çocukları ardan anlamaz. Şuh kahkahaları ölçüsüz el hareketlerinde samimiyeti pekiştirirken onlar, sadece bakar geçerler manzaraya, belki de “yok ki moruk” falan derler. Belki de “Allah versin”. Bilmezler ki batan geminin melez artıkları, veren, verecek ve vermiş olan zaten Allah’tır (C.C.).

Genel mekanların lüks olanlarına cafe deniyor artık. Kızlı-oğlanlı kalabalıklar kişisel özgürlüğü toplumsal çözülmeye dönüştürme peşindeler. Ağızlardaki yabancı sigaralar onlar için değer kıstası. Ara sıra da intiharlar ve sonra yine devam...

Bazen bunalır mısınız? Anlamsız gelir mi her şey? O halde, demek istiyoruz ki cevabınız evetse eğer, siz Allah’ı (C.C.) bulanlardan değilsiniz. “Hiç dostum yok” diyenlerden olmayın. Allah (C.C.) her zaman ve şüphesiz vardır ki O ne güzel dosttur. Ki O’nun için sevenler, bir türlü dertlerini anlatamasalar da ne de çok severler kifayetsizliklere rağmen..

***

Ertesi gün baktığında kuşlar ölmüştü. Güneş kurutmuştu onları üstelik. O andan sonra merhamet yoksunu kendine kızması hiçbir şeyi değiştirmezdi. Estağfirullah diyebildi.

 
Toplam blog
: 84
: 1808
Kayıt tarihi
: 28.04.08
 
 

Elektrik mühendisi, "öğretimci", 2 çocuk babası, aslen Kuzey Kafkasyalı, Türk ve Türk'e dair olan..