Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Mayıs '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İşte Türk Kadını

İşte Türk Kadını
 

Kula’ya arazi çalışması için gidiyorduk. İzmir’den yola çıkmış, biraz yorgun Alaşehir’e varmıştık. Oradaki görevli arkadaşla harita alış verişinde bulunup, bazı konulardaki fikirlerini de aldıktan sonra, karnımızı da doyurup tekrar yola koyulmuştuk. Hava sıcak, araba arazi arabası, acayip sarsıyor insanı. Yolu da tam bilmiyoruz. Bir sürü köy geçtik, yolu uzatmaya hiç tahammülüm yok, bir yerlerden sapmak lazım ama nereden. Bizim gideceğimiz dağ başlarının da tabelası olmuyor ki! Karayolları bizleri hiç mi düşünmez ki?

Böyle lambur lumbur giderken, şu köy meydanındaki kahvelere soralım deyip birinin önünde durduk. Ahali koyu gölgede, kendi arasında sohbete dalmış, çayını yudumluyor. Canım da nasıl çekti bir yorgunluk çayını, ama yol uzun bir an önce varmak lazım, yerimize yerleşmek lazım, ertesi gün için hazırlık yapmak lazım.

Hiç arabadan inmeden, çayın dayanılmaz cazibesine kapılmadan (görev aşkıyla) yolumuza devam etmek üzere harekete geçtik. Harekete geçtik geçmesine ama, benim başım elinde olsa oracıkta kalacak. Bir türlü gitmeye gönlü yok. Döndükçe döndü geriye ve ağzım da açık kalakaldım öylece. "Nasılda resmini çekemedim, tüh, gördünüz mü ?" diye seslendim arkadaşlara. Neyi kaçırdık falan derken zaten yanımızdan hızla geçip gitmişti bile. Ama ben gördüğüm güzelliğin karşısında hem çok şaşırmış, hem de tarifsiz bir mutluluk duymuştum.

İşte Türk Kadını budur, diyordum arkadaşlara. Ne o öyle evlere kapatma çabaları, yaşamın içinden soyutlamak için, sözde koruyormuş numaraları. Saçının telini de kapatalım, ayrı vezneler yapalım da rahat etsinler, yok bu da yetmez ayrı toplu taşıma araçları olsun, hangi aklı başında kadın bu rahatlıkları tepmek ister ki! (aklı başında olmayanları unutuyorlar sanırım). Daha bir ay öncesine ait olan bu söylemleri hatırlıyordum yüreğim burkularak.

Köy meydanında, motosiklette, kendinden emin omuzlarının üzerinde dimdik başı, ileriye bakan yaşam dolu gözleri olan bir köylü kadındı beni bu kadar mutlu kılan. Başı tülbentle bağlanmış, ayağında renkli pijama, kazağının üzerindeki yeleği motosikletin hızıyla oluşan rüzgarda savrula savrula giden, ne korunmaya muhtaç, ne de yardıma. Öyle dik ki hayatın içinde duruşu, meydan okurcasına.

Yıllardır bir çok köy ve kasabadan geçtim, yemek yiyip çay içip, sohbetlerine karıştım. Ama ilk defa böyle bir görüntü ile karşılaşıyordum. Zaman zaman bazı köylerde görüyordum motosiklete binen bayanları. Ama onlar hem gençti hem de kılık ve kıyafetleri ile daha çok şehirli yaşamı hatırlatıyorlardı. Oysa bu tipik bir köylü kadınımızdı. Onun bu cesaretine hayran kalmamak elde değildi.

Köy meydanındaki kahvelerde sohbet eden erkeklerin önünden hiçbir sakınca görmeden, hiçbir tedirginlik hissetmeden, kendi başının çaresine bakabilmenin göstergesi gibi geçen bu köylü kadını Ankara’ya gösterebilmeyi çok isterdim. Benim ülkem budur. Kadın erkeğinin yanında omuz omuzadır. Hayatı paylaşır, yaşamın kenarında kalmaz diyebilmeyi çok isterdim.


 
Toplam blog
: 75
: 1357
Kayıt tarihi
: 27.12.06
 
 

Her daim doğa ile yaşayan biriyim.. Çünkü işim doğa ile iç içe olduğu gibi evimizde de doğa ile bera..