Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ekim '09

 
Kategori
Güncel
 

İstersek üç ayda bitiririz...

İstersek üç ayda bitiririz...
 

Üç ayda bitmedi...Üç yılda bitmedi...25 yılda bitmedi...Peki ne zaman bitecek?


TÜRKİYE KENDİ SORUNLARINI KENDİSİ ÇÖZMEK ZORUNDADIR...

Bloğuma başlamadan önce, geçmiş olaylarla ilgili özel gazete arşivimi ve gazetelerden aldığım olay ve haberlerle ilgili olarak tuttuğum notları bir anda geçersiz kılan ve beni büyük bir zahmetten kurtaran Miliyet Arşiv Sayfası'na teşekkür ederim.

x x x

Bloğumun güncel yanına girmeden önce, 13 yıl kadar geriye gidelim ve bakalım, PKK terörünün çözümü için mücadele veren en tepedeki askeri yetklimiz neler demiş?

İSTERSEK ÜÇ AYDA BİTİRİRİZ...

31 Ekim 1996 günü, yani zamanımızdan 13 yıl önce, Milliyet Gazetesi, zamanın Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı'nın terörle ilgili olarak yaptığı önemli bir açıklamasını okuyucularına birinci sayfadan duyuruyordu(Aynı haber, diğer günlük gazetelerde de, farklı başlıklarla da olsa yayımlanmıştı)

Bu haberle ilgili olarak, Milliyet Gazetesi'nin ana başlığı, "Üç ayda bitiririz" şeklindeydi ve devamında da şu ifadelere yer verilmişti :

"Bir asker öldüğü zaman ben bin defa ölüyorum, ama bu bir mücadele sabırla halledeceğiz...Terör niye bitmiyor? Terörle mücadele kolya değil. İSTERSEK ÜÇ AYDA BİTİRİRİZ...Ama insan hakları, hukukun üstünlüğüne özen gösterdiğimiz için YAVAŞ ADIMLARLA İLERLİYORUZ...Dünyanın gözü üzerimizde, insan hakları, uluslararası hukuk kural ve kurumları son yılların en önemli değerleri. Bunlara saygılıyız. Bunları dikkate almadan olaya yaklaşırsak KURUNUN YANINDA YAŞ DA YANAR."

NOT: Metin içindeki büyük harflerle vurgulama, bana aittir.(cd.)

Genelkurmay Başkanı, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye ve insan haklarınına özen gösterdi ve kendisine "istersek üç ayda bitiriz" şeklindeki aklından geçen çözüm şeklini uygulamadı ve sorunun çözümü için, yine kendisinin ifadesi olan "yavaş adımlarla ilerlemeyi" tercih etti... Etti de ne oldu?

O güne kadar ölenlerin sayısı, günümüze gelinceye kadar kat kat arttı...Yüzler binleri aştı; binler beşbinlere ulaştı... Şehit cenazelerimiz peş peşe gelmeye devam etti. Bu kadarla da kalmadı... Halkımızın refah ve mutluluğu için harcanması gereken ekonomik kaynaklar, bu sonuçsuz mücadele için heba oldu... Yani, zamanın Genelkurmay Başkanı'nın düşüncesi doğru çıkmadı ve "kuruların yanında çok sayıda yaşlar da yandı"... PKK teröründen ve yapılan askeri müdahaleden etkilenen binlerce kişi yerini yurdunu yerk ederek göç etmek zorunda kaldı.

Şimdi kendi kendime soruyorum ve acaba diyorum ki; 13 yıl önce Genelkurmay Başkanı'nın, bir çözüm şekli olarak ifade ettiği gibi hukuku, demokrasiyi ve insan haklarını geçici bir süre için askıya mı alsaydık?

Bu, hiç de demokratik bir çözüm tarzı değil ama, insanın canı yanınca, yapmayı istemediği şeyler bile aklına düşüyor işte...

Sanırım, "bir asker öldüğü zaman ben bin kere ölüyorum" diyen Genelkurmay Başkanı'na da, PKK terörünü "istersek üç ayda bitiririz" dedirten de bu olmalıdır... Ama Genelkurmay Başkanı, "demokrasiye, hukuka ve insan haklarına gösterdiği özen" nedeniyle aklına düşeni ya da bu konuda yaptığı planı uygulamaktan vazgeçti ve dediği gibi "yavaş yavaş ilerlemeyi" tercih etti...

Yukarıda ifade ettiğim olumsuzluklara rağmen, bu yavaş ilerlemenin faydası da oldu denebilir... Şu anki durum, 1990'lı yıllarda olduğundan çok farklıdır ve bu mücadelede inisiyatif Silahlı Kuvvetlerin eline geçmiştir... Bu konudaki mücadele öncekinden daha kolay olmaktadır.

Şimdiki Genelkurmay Başkanımız İlker Başbuğ da, bu konuda dün yaptığı açıklamada, PKK terörü ile olan mücadelede 1990'lı yıllardan daha iyi durumda olduğumuzu ve bunu da, bu uğurda şehit olan askerlerimize ve gazilerimize borçlu olduğumuzu ifade etmiştir... Bir anlamda da "askerlerimizin boşuna ölmediğini" dile getirmiştir...

Bu yeterli mi?... Elbette değil...

Siyasetçiler de, kendi alanlarında üzerlerine düşen görevi, ülke çıkarlarını önde tutarak yerine getirmeli ve işi yalnızca askeri çözümü bırakmamalıdır.

Savaş, siyasetin başka vasıtalarla devamıdır... Bir başka deme ile, başarısız siyasetçilerin neden olduğu bir kavgadır. Soruna siyaseten çözüm bulamayanların, çözümü savaşta aramalarıdır... İhaleyi askere yükleyip kenara çekilmeleridir.

Aradan yıllar geçti... Siyaseten ulaşılamayan çözüme, ne yazık ki askeri mücadele ile de ulaşılamadı... Şimdi, oturup biraz düşünmek lazım değil mi?

Teşbihta hata olmaz... Ülke insanımızın kanı, bozulmuş bir musluktan akan su gibi boşa akıyor...

İktidardaki, muhalefetteki siyasiler!... Sırça köşklerinde oturarak her konuda ahkam kesen yazarlar, aydınlar... Şehit olan her asker için kendi çocuğu gibi canı yanan komutanlar, el ele verip şu bozuk musluğu artık tamir edin de, insanımızın kanı boş yere akmasın; ölenler, boşuna ölmesin... Aksi halde?...

Evet, aksi halde birileri çıkar ve şöyle der :

"...TÜRKİYE, KENDİ SORUNLARINI KENDİSİ ÇÖZMEK ZORUNDADIR...KENDİ SORUNLARINI KENDİ İRADESİYLE ÇÖZEMEYEN DEVLETLER, BAŞKALARININ İSTİSMARINA AÇIK OLUR...SİYASİ AKLI GÜÇLÜ BİR DEVLET, BUNA İZİN VERMEZ; SORUNLARINI BAŞKALARINA FIRSAT VERMEDEN KENDİ İRADESİYLE ÇÖZER..."

Özellikle muhalefet partileri tarafından eleştirilen bu sözler, Meclis'in Yeni Yasama Yılını açış konuşmasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından söylendi...

Cumhurbaşkanı'nın bu sözleri neden söylediğini anlamak için, açılıma destek veren ve "Biz Irak'tan çekilmeden önce Türkiye umarım PKK terörünü bitirecektir" diyen ABD Büyükelçisi James Jeffrey'in devam eden sözlerine bakmak yeterlidir.

ABD Büyükelçisi ne diyor?

"Ne kadar çabuk bitse o kadar iyi olur. Askeri, siyasi ve diplomatik çaba gösteriyoruz. Afganistan'daki hava platformlarımızı Türkiye için Irak'ta tutuyoruz. Fedakarlık yapıyoruz".

Belli ki ABD'nin acelesi var... ABD, Irak'tan çekilmeden önce, bölgenin huzur ve barış ortamına girmesini istiyor... Bu ortamın sağlayıcısı olarak da Türkiye'yi başta görüyor...

Ve burada, nasıl yorumlanırsa yorumlansın ama, bölgenin ve dolayısıyla da Türkiye'nin barış ortamına girmesi hususunda ABD'nin ve Türkiye'nin çıkarları örtüşüyor.

Büyükelçi, kendisine sorulan "PKK'ya ABD operasyonu olur mu?" sorusuna da şu yanıtı veriyor: "Tek başına PKK'ya saldırmak büyük bir adım. Şimdiye kadar yapmadık. Ancak bu, 'PKK, ABD'nin resmi düşmanı değil' diye anlaşılmasın".

Adam, daha ne desin ki?... Adam, özetle diyor ki, "siz bu işi beceremezseniz, ben yapabilirim"...

Şimdi, Cumhurbaşkanı'nın yukarıdaki sözlerini eleştirenler, otursunlar kafa kafaya versinle, kişisel ve parti çıkarlarını, ülkenin çıkarlarının gerisine atsınlar ve bu sorunun çözümünü başkalarına bırakmamak için çareler arasınlar...

Sorunun çözümü için askeri yöntemlerin yetersiz olduğunu artık, bu mücadeleyi 25 yıldır sürdüren askerler dahil herkes anlamıştır...

Artık, şehit anneleri, şehit babaları, çocuğunun tabutuna sarılarak "Benim çocuğum boşuna mı öldü?" diye sormasın... Bu sorunu çözün ki, sorulan bu soruya geçerli bir yanıtınız olsun olsun...

cdenizkent

 
Toplam blog
: 979
: 1425
Kayıt tarihi
: 11.12.07
 
 

İstanbul doğumluyum. İlk, orta ve lise öğrenimi İstanbul'da tamamladım. İstanbul Üniversitesi'nde..