Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Kasım '08

 
Kategori
Güncel
 

İsteseniz akan kan durur, Ahmet Türk!

İsteseniz akan kan durur, Ahmet Türk!
 

Biraz Cesur Olsa, Akan Kan Durur


Çok Sevgili Ahmet Türk,

Ne yalan söyleyeyim, Meclis’e girdiğinize o kadar sevinmiştim ki... Hem Kürt sorununa çözüm için çareler üretecektiniz, hem de güzel ülkemizin terör belâsından kurtuluşuna vesile olacaktınız.

Hâyâl kırıklığına uğrattınız beni. Tıpkı, oy vermediğim halde partisinin iktidara gelmesini sevinçle karşıladığım Sayın Başbakanımız gibi. Türkiye’nin dağ gibi biriken sorunları yerine uğraştığı(nız) şeylerle ülkemin bunca yılını heba etti, ettiniz...

Nereden başlayayım, bir türlü karar veremiyorum. Son sözlerinizi ele alalım meselâ. Kürtlere soykırımdan bahsetmişsiniz. Sonra aldığınız tepki üzerine çark ederek, kastınızın 12 Eylül’de uğradığınız kırım olduğunu belirttiniz...

Ah be Sayın Türk ah! Söyler misiniz, 12 Eylül’de Kürtler kırıma uğrarken, Türkler havyarla mı beslendi? Türk gençlerinin, aydınlarının, emekçilerinin lime lime edilen bedenlerinden çıkan çığlıkları dünya duydu da, sizin kulağınıza gelmedi mi? Gencecik vücutların bütün çıkıntılarına elektrik direği muamelesi yapıldığını siz işitmediniz mi? Tutuklanan, eziyet edilen, sehpada can veren bir milyon insan Türk değil de, Finlandiyalı mıydı, Japon mu, Kongolu mu?

Çok fazla araştırmanıza gerek yok, dönemi anlatan bir iki film seyretseniz, bir iki kitap karıştırsanız, size yapılanın bin beterinin, damarlarında Türk kanı taşıyanlara uygulandığını bilirdiniz...

Ha, önemli bir özelliği vardı o Türk gençlerinin. Zulüm önünde diz çökmediler, boyun eğmediler. Özgürlük ve demokrasi için nasıl dişe diş, başa baş direnilir; onu gösterdiler. Ezildiler, acılar çektiler, kayıplar verdiler; ama özgürlükçülük ve delikanlılık onurlarını ayaklar altına aldırmadılar.

Atalarından aldıkları öğüt buydu çünkü. “Polis geldi, onları yakaladı, mahkeme onları mahkûm etti. Ama onlar kimseden tahliye edilmesini beklemedi, kayrılma istemedi ve dediler ki: Biz inanç ve kanaatimizin icabını yaptık...”

Diyarbakır’da Kürt gençleri cefa çekerken; Mamak’ta, Metris’te, Davutpaşa’da, Sultanahmet’te, Buca’da, Karadeniz’de, Kocaeli’nde Türk gençleri kamp yapmadı, anlayacağınız...

Sormadan geçemeyeceğim, Ahmet Bey, sahi siz ne yaptınız? Zalimlerin önünde başı ve omurgası dik durabildiniz mi? Şu anda dokunulmazlık zırhıyla ettiğiniz kelâmların binde birini o dönemde edebildiniz mi?

Devam edelim... Kürtler demokratik tepkilerini gösteriyorlar, diye müstehzi bir cümle kurmuşsunuz. Bu mudur demokratik tepki Ahmet Türk? İnsanların canına, malına kastetmek... Evini, işyerine taşlamak... Arabasını kundaklamak... Zorla dükkânını kapattırmak... Sağa sola bomba atmak... Güçlü olduğunuz kentlere, senden olmadığı, senin gibi düşünmediği için bu ülkenin başbakanının girmesini zorla önlemek midir demokratik tepki? Demokrasiden anladığınız buysa, vay sizin elinize düşene...

Sürdürelim... Meclise bu kadar kadın milletvekili soktuğunuzda, kadın haklarına duyarlılığınıza gıpta etmiştim. Atamızın, neredeyse bir asır önce kadınlara tanıdığı hakları, onun kurduğu parti de, diğerleri de iplemezken, sizlerin çağdaşlığına şaşırmıştım...

Şimdi görüyorum ki, amacınız kadın hakları filan değil; sadece onların arkasına saklanmakmış! Onlar sağda solda konuşacaklar, ortamı gerecekler, siz de arkada erkekliğinizle övünecektiniz.

Bu kadarla kalsanız iyi! Kadınlar yetmedi, bir de çocukları kalkan olarak kullanmaya başladınız. Anadolu’nun bilmem kaç bin yıllık şerefli tarihine kara bir leke olarak geçecektir bu hareketiniz, bilesiniz...

O çocuklardan birinin evlâdınız olmasına katlanabilir miydiniz, Ahmet Bey? Ya torununuz, yeğeniniz? Nitekim milletvekillerinizden biri, kendisine yöneltilen aynı soruya, “Şu anda çocuğum yok, ” diyerek kaçamak bir cevap verdi. Kendi çocuğunun eylemlerde saf tutmasına katlanamazken, bunu başkalarının çocuğuna reva görme hakkını nereden buldunuz Ahmet Bey?

Ömrümde “barış” sözünü sizin kadar ağzına sakız eden başka bir gurup görmedim Ahmet Bey. Samimi olsanız, istediğiniz kadar kullanın. Yazık ki değilsiniz. Bu sözcüğü ne zaman telâffuz etseniz, ardından kentlerimiz bombalanıyor, evlâtlarımız öldürülüyor, mayınlı saldırılar yapılıyor. Sizinkiler tarafından...

Bu saldırılarda bazen Kürt vatandaşlarımızı da yitirdiğimizde, yarım ağız kınama mesajları yayınladığınız da oluyor. Bunda bile içten değilsiniz ne yazık ki? Kınamanız, “Yahu biraz daha dikkatli öldürün. Türklerden başkasına zararımız olmasın, ” kabilinden bir kınama.

Ahmet Bey,

Gittikçe faşistleşemeye başladığınızın farkında mısınız? Bunu bilerek yapmıyorsunuz, birileri sizi arkadan itekliyor. Eskiden sizi anlayabilen, en azından empati yapan binlerce Türk aydın vardı. Ya şimdi? Kürtleşerek asimile olmamış Türklerden başkası var mı, söylemlerinize anlayışla bakan?

Sayın Ahmet Türk,

Bütün olanlara rağmen, yüreğinizde insan sevgisinden kırıntılar kaldığına hâlâ inanıyorum. Yüzünüzdeki babacan ifade, bu adam iyi adamdır, dedirtiyor en azından. Ama cesur değilsiniz, Ahmet Bey. Bazen dilinizin ucuna kadar gelenleri telâffuz etmeye korkuyorsunuz.

Eminim, sizler isteseniz, bu ülkede akan kan durur. Biraz cesaret lâzım sadece. 12 Eylül’ün Neronlarına gösteremediğiniz cesaretinizi bari günümüzün zalimlerine gösterin.

Bugün Türk devletine karşı göstermiş olduğunuz tepkinin yarısını PKK’ya gösterme cesaretiniz olsa, inanın bu kadar fütursuzca saldıramayacaklar. Ne yapacağınızı ben mi söyleyeyim? Operasyonlara canlı kalkan olmayı tasarlıyordunuz bir ara. Karakollara canlı kalkan olmaya ne dersiniz?... Veya birkaç miting de terör ve bombalama olaylarına karşı yapsanız ya... Devlete karşı Diyarbakır’da yaptığınız oturma eyleminin benzerini, meselâ 3 günlük bir açlık grevini, yine aynı yerde, bu defa Pe Ke Ke’ye karşı örgütleseniz ya.

Siz ne yapıyorsunuz? Devlet, operasyonlarını durdursun, diyorsunuz. Aslında içinizden geçen, “devlet silâh bıraksın, ” demek ya, ama bu kadarının ayıp kaçacağının bilincindesiniz.

Sahi Ahmet Bey, bir an ülkede istediğiniz federasyonun kurulduğunu, hatta bir sonraki aşama olarak gördüğünüz bağımsızlığınızın gerçekleştiğini farz edelim. Sizin dağlarınızda, askeriniz veya polisiniz dışında silâhlı adamlarını dolaşmasını kabul eder miydiniz? Bu nasıl mantıktır Allah aşkına? Bırakın karakollara saldırmalarını, yol kesmelerini, gasp ve cinayetleri; dünyanın hangi yerinde, hangi devlet, kendi organları dışındaki silahlı güce müsaade eder? Bunu gerçekten inanarak mı söylüyorsunuz?

Ahmet Bey,

Siz bakmayın bazı yöneticilerimizin “Ya sev ya terk et!” türü sözlerine... Pompalıyla ateş eden vatandaşa arka çıkayım derken, “Vatandaşın sabrı da bir yere kadar, ” tavırlarına. İsteyerek söylemiyor, içinden geçen bu değil, emin olun. Şekeri ya da tansiyonu çıktığında böyle biri olup çıkıyor. İnanın, sonradan pişman oluyor saf ettiği sözlere. Düzeltmeye çalışıyor, ama söz bu! Ağızdan çıktı mı, tekrar yerine gelmez ki! Onu da öyle kabul edeceğiz, hep birlikte idare edeceğiz.

Ahmet Bey! Beni duyuyor musunuz?

Aklınız başınızda olduğu bir gün bir tarafa kaydedin. Kürt ve Türk kardeş filan değildir. Kardeş demek ayrı beden demektir. Kürt ve Türk ise tek bedendir, tek beden. Birisi kol ise, diğeri bacaktır; birisi yürek ise, diğeri ciğerdir, birisi göz ise, diğeri kulaktır...

Her Türk, biraz Kürt’tür, her Kürt de biraz Türk. Kan tahliline, DNA testine filan gerek yok; soyadınız yetmez mi, Kürt Ahmet Türk?

Öyküyü bilirsiniz... İki kadın, bir bebeğin annesi olduğunu iddia ederek, çözüm bulması için, sizin yaşlarınızda bir bilgeye başvururlar. Adam bebeği eline alır, belinden çıkardığı bıçağı kafasının üstüne götürür ve “Bebeği ortadan ikiye bölüp aranızda paylaştıracağım, ” der. Kadınlardan biri bu çözüme razı olurken, diğeri, “Vazgeçtim. Bebeğin gerçek annesi ben değilim, ” deyince, bilge, gerçek annenin o olduğuna karar verir. Bebeğin ölümüne razı olmamıştır çünkü.

Kıssadan hisse alabildiniz mi Ahmet Bey? Siz bebeği bölüşmeye razı olabilirsiniz, ama biz değiliz...

 
Toplam blog
: 173
: 2173
Kayıt tarihi
: 03.10.07
 
 

1958 Trabzon doğumlu. Darüşşafaka Lisesi ve M.Ü. Siyasal Bilimler Fakültesi mezunu. Yazdığı kitapla..