Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Mart '20

 
Kategori
Siyaset
 

İstiklal Mahkemeleri Gerçeği-3

Bir milletvekilinin kafası kırılıyor (1), bir diğeri mecliste öldürülüyor (2), muhalifler Mecliste birbirlerine tabanca çekiyor (3).
 
O dönemde yaşananlar, daha doğrusu (1923-1927 tarihli) İstiklal Mahkemelerine giden süreç, Meclis Gizli Celse Zabıtları ile olayın taraflarının kaleminden aşağıda aktarılmaktadır.
 
* * *
 
Cumhuriyet İdarelerinde "Muhalif Medya, Siyasi Parti ve hatta Demokrasi" yok mudur ?
 
“...Saltanatın kaldırılmasından sonra 7 Aralık 1922’de Mustafa Kemal Paşa basına verdiği bir demeçte, barış sağlanınca halkçılığa dayanan ve halk fırkası adını taşıyacak olan bir siyasi parti kurma kararında olduğunu söylemiştir (Nutuk, Atatürk 1999/III: 718).
 
Bu açıklamanın hemen öncesinde İzmir Mebusu Yunus Nadi Bey, 26 Kasım 1922’de Yenigün gazetesinde “Yeni Bir Cidal Devri” (*) başlıklı makale yazmıştı. Yunus Nadi, saltanat ve hilafet makamı aleyhinde ağır ithamların yer aldığı bu makalesinde, hâlâ bunları savunan ve isteyenlerin bulunduğunu söylüyor ve onları tehdit etmekten de geri durmuyordu :
 
- 'Hal böyle iken bu memlekette sultan ve padişah isteyen sefil ruhlar bulunabildiğini farz ettirecek bazı emare ve alametler eksik değildir. Biz biliriz ki onlar kendi kanları içinde boğulacaklardır. Bize diyecekler bulunabilir ki : Hani yahu hürriyet ve serbesti ? Millet emrediyor ki bu işte hürriyet ve serbesti yoktur. Kokmuş ve muzır fikirlere serbest gezmek ve serbest söyleyebilmek mesağı (izni) yoktur. İsterse onu söylemek ihtiyacında bulunacaklar, Büyük Millet Meclisi azasından bulunsunlar !... O mübarek ve mesut gün, uzakta veya yakında, şundan en kat’i surette emin olalım ki, milletin hâkimiyetini en kat’i surette takarrür edinceye kadar önümüzde yeni bir safha, belki bugün içinde bulunduğumuz yeni bir cidal safhası vardır.' (4)
 
Bu makaleye İkinci Grup’tan (Canmehmet : Meclis içindeki grup) sert eleştiriler gelmiş ve olay Meclis gündemine taşınmıştır. Yine bütün meseleler gibi bu olayı da Meclis’in üstünlüğüne ya da hâkimiyet-i milliye'ye bir saldırı olarak değerlendiren ve muhalefet temalarını bunun üzerine oturtan muhalifler, Yunus Nadi’nin yargılanmasını ve mebusluktan istifa etmesini öneren iki adet takrir vermişlerdir. Özellikle ikinci takrir Yunus Nadi hakkında ağır ifadeler taşıyordu. Bu arada Birinci Grup da kendi arasında toplanarak bu meseleyi bir Yunus Nadi meselesi olmaktan çıkarıp, grup meselesi haline getirmiştir. Grubun önde gelen isimleri Yunus Nadi ile birlikte hareket edeceklerini ilan etmişlerdir. (5)
 
29 Ocak 1923’te başlayan Meclis görüşmelerinde ilk olarak söz alan Hüseyin Avni Bey, Yunus Nadi’nin kabadayılık usulüyle Meclis’i baskı altına almak ve mebusları tehdit etmek amacıyla bu makaleyi yazdığını söylemiş ve arkasından Yunus Nadi’ye hitap ederek :
 
- 'Efendi! Büyük Millet Meclisi hiçbir tazyik altında değildir. Büyük Millet Meclisi isterse padişahı da getirir.' demişti. Bunun üzerine birçok mebus 'Katiyen getiremez.' diye karşılık vermişlerdi. Bu arada Ali Şükrü Bey de ayağa kalkarak :
 
- 'İsterse getirir… Hakim Meclis’tir, her şeyi yapar.' diyerek Hüseyin Avni Bey’e destek vermiştir.
 
Bu arada Birinci Grup’tan bazı mebuslar 'Padişah propagandası yapıyorsunuz.' diyerek karşılık vermişler ve bir anda Meclis’in havası elektriklenmiştir (TBMM, Gizli Celse Zabıtları, 27/47-51). ( Ali Şükrü Bey (Canmehmet : Daha sonra muhalefeti nedeniyle katledilen, Trabzon milletvekili - gazeteci), basın ve fikir özgürlüğü olmayan ülkelerin hiçbir şekilde gelişemeyeceği gibi mevcut durumu da koruyamayacağını; fakat 'yazı yazarken ülkenin yüksek çıkarlarının da düşünülmesi gerekir.' diyerek eleştirilerine devam etmiştir. Barış Konferansı’na çağrıldığımız bir dönemde :
 
- 'Kan dökülecek, memleket kana boğulacak, yeni bir cidal devri açılacak.' tarzında, üstelik Meclis’i tehdit edecek şekilde yazı yazmanın barışa ulaşmayı önleyecek kasıtlı bir davranış olarak görülebileceğini de ileri sürmüş ve Yunus Nadi’ye dolaylı olarak vatan haini yaftasını yapıştırmıştır (TBMM, GCZ, 27/50). Nihayetinde makalede suç unsuru olup olmadığı 25 Mart 1923 tarihli Meclis gizli oturumunda makale tekrar ele alınmış ve yapılan oylamada suç unsuru olmadığı çoğunluğun oyuyla kabul edilmiştir...
 
Dış Politika ve Lozan Görüşmeleri Konusunda Muhalefet
 
Ali Şükrü Bey, dış politika konusunda Meclis’teki en aktif mebuslardan birisiydi. Öyle ki Meclis’teki en uzun konuşmalarını hep dış politika hakkında yapmış ve hükümetle bu konuda genelde ters düşmüştür. Ona göre, Sevr Antlaşması’nın imzalanmasında en büyük rol İslam ve Türk düşmanı olarak nitelendirilebilecek olan İngiltere’nindir. Bu yüzden Sevr, yırtılıp atılması gereken bir antlaşmadır (TBMM, GCZ, 2/15-16).
 
Aynı şekilde Ankara Antlaşması’na (**) da karşı çıkmıştır. Misak-ı Millî’den taviz verildiğini düşündüğü için bu antlaşmanın imzalanmasına karşı çıkmış ve bu konuda hükümeti sert bir şekilde eleştirmiştir (TBMM, GCZ, 2/93).
 
...Ali Şükrü Bey’in, dış politika alanında hükümete yönelik en ağır eleştirileri Lozan Sulh Konferansı hakkında olmuştur. İlk olarak Lozan’a gidecek heyetin kimlerden oluşacağı konusunda hükümetle anlaşmazlığa düşmüştür. Ali Şükrü Bey’in de dahil olduğu İkinci Grup, delegelerin Meclis tarafından seçilmesini isterken, hükümet de doğal olarak kendisi seçmek istemiştir. Bunun üzerine Lazistan Mebusu Ziya Hurşit Bey (***) ve arkadaşları, Lozan Sulh Konferansı’na gidecek delegelerin Meclis tarafından seçilmesine yönelik bir önerge vermişlerdir. 2 Kasım 1922’de Meclis gündemine alınan bu önerge reddedilmiş ve delegeler heyet-i vekile (bakanlar kurulu) tarafından seçilmiştir.
 
Lozan Konferansı’nın kesintiye uğraması sonrasında, 7 Şubatta Lozan’dan ayrılan İsmet Paşa, 21 Şubatta Meclis’e gelerek konferans hakkında beyanat vermiştir (Ali Fuat Cebesoy, 1957: s.233). Beyanatın arkasından, İkinci Grup tarafından eleştiri yağmuru başlamıştır. Bu eleştiriler karşısında İsmet Paşa tekrar kürsüye gelerek 'Ya barış, ya da savaş !' tercihiyle muhalifleri baş başa bırakmıştır.
 
Muhalefetin önde gelen ismi Ali Şükrü Bey, başarısızlık olarak nitelendirdiği Birinci Lozan görüşmelerinde hükümeti sert bir şekilde eleştirmiştir. O, hükümetin Lozan görüşmelerinde Meclis’ten gizli işler çevirdiği görüşündedir. Konferans tutanaklarının, protokoller ve proje metinlerinin Meclis’ten gizlenildiğini iddia etmektedir (TBMM, GCZ, 3/129). Ayrıca hükümeti, Meclis’i ‘ya harp, ya sulh !’ tercihi ile baş başa bıraktığı için eleştirmektedir. Ona göre ülkeyi ‘harp ya da sulh’ noktasına getiren sadece Türk delegasyonunun beceriksizliğidir. Lozan’da yanlış siyaset takip edildiği için bu duruma gelindiğini, inisiyatifin ve üstünlüğün sürekli Lord Curzon’a bırakıldığını iddia etmektedir.
 
Ona göre, ne Lord Curzon’un projesindeki şartlarla bir barış antlaşması imzalanabilir ne de savaşa razı olunabilir; yapılması gereken yeni bir delegasyon heyetiyle en başından işe başlamaktır (TBMM, GCZ, 4/130-139).
 
Ali Şükrü Bey’in en ağır eleştirilerinden birisi de Musul meselesinde olmuştur. Musul’un dörtte üçünün elde edilmesi imkânı varken bunun başarılamadığını söylemiş ve Misak-ı Millî’ye dahil olan Musul’un kaybedildiğini ısrarla vurgulamıştır :
 
- 'Musul’u bir sene sonraya bırakmak, bir Mısır yapmak demektir. Binaenaleyh, neticede gaip etmek demektir. Bu da Girit gibi gidecektir.' (TBMM, GCZ, 4/133-135).
 
...İkinci Grubun önde gelen isimlerinden Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Lozan görüşmelerindeki başarısızlığı doğrudan doğruya Mustafa Kemal Paşa’nın iç politikadaki başarısızlığına bağlamaktaydı : 'Dünyada en büyük muvaffakiyet vahdettir (başarı birliktir). İnkar edemezsiniz ki üç aydan beri memleketin içine bir nifak tohumu ekilmiştir.
 
Efendiler, sulhu temin etmiş mi idik ?
 
Efendiler, Misak-ı Milli’yi elimize almış mı idik ?
 
Efendiler, askerimiz terhis olunmuş mu idi ?
 
Efendiler, teceddüdat (yenilikler) gayet doğru ve muhik (haklı) olsa da, acaba zamanı mı idi ?
 
Harp zamanında ıslah edilmek yapılmak doğru mu idi ?... Şimdiye kadar çektiğimiz felaketleri düşünelim ve bu felaketler itibarıyla hiç olmazsa bizim yapacağımız, şu millete velev ki iki senecik için olsun bir sulh-u sükun ve refah temin edelim. Bunu yapmadan yapılmak istenen köklü ve cezri esaslı tebeddülat payidar (değişimler kalıcı) olamaz.' (TBMM, GCZ, 3/1255-1256) (****)
 
Ali Şükrü Bey’in önderliğinde muhalefet Lozan delegasyonuna yönelik sert eleştirilerine devam ediyordu. Görüşmeler oldukça hararetli geçiyor, her gün gece yarılarına kadar devam ediyor ve Lozan delegasyonu sürekli beceriksizlikle suçlanıyordu. Hatta bir ara Trabzon Mebusu Hafız Mehmet Bey tarafından hükümet istifaya bile çağrılmıştı. (6)
 
Görüşmelerin son günü olan 6 Mart 1923 günü gizli celsede Mustafa Kemal Paşa’nın muhaliflere sert bir şekilde çıkışması, arkasından da Ali Şükrü Bey’in müdahale etmesi sonucunda Meclis bir anda birbirine girmiş ve Mustafa Kemal Paşa eli cebindeki silahında olmak üzere, Ali Şükrü Bey’in üzerine yürümüştü. Meclis’teki bu kavga ortamını oturumu yöneten Ali Fuat Bey şöyle anlatmaktadır :
 
- 'Mustafa Kemal Paşa Meclis’te konuşurken hava oldukça gergindi. O konuşuyor, sözü kesiliyor, o cevaplıyordu. Paşa sözlerini tamamladıktan sonra Ali Şükrü Bey ‘Ben de söyleyeceğim’ demesi üzerine Gazi Paşa hiddetli bir tavırla :
 
-'Bir haftadır söylüyorsunuz, memleketi zarardide ediyorsunuz, maksadınız nedir ?' dedi ve kürsüden inerek, elleri cebinde olduğu halde, asabi bir şekilde Ali Şükrü Bey’in üzerine yürüdü... Bu arada herkes Meclis’in ortasında birbirine bağırmakta olan mebusların etrafında toplanmıştı. Ali Şükrü Bey ‘kimseyi ithama hakkınız yoktur’ diye bağırıyor ve Sinop Mebusu Hakkı Hami Bey de ‘Meclis’te emniyet yok mudur ?' feryadını basıyordu…
 
Müzakereler çok ehemmiyetli ve ciddi bir hal almıştı. Müdahalelerim artık tesirini göstermiyordu... Riyaset kürsüsünün önünde birinci ve ikinci grup azalarından çok sinirlenmiş olanlar karşı karşıya gelmiş ve adeta iki muhasım cephe teşkil etmişler, birbirlerini itham ve tehdit ediyorlardı. Bu halin biraz daha devamı müessif hadiselere sebep olacaktı. Muhalefetine tabanca ve saire istimaline (kullanılmasına) kadar varacaktı. İntizamı iade maksadıyla Meclis emniyet memurlarını çağıramazdım. Çünkü müzakereler gizliydi... Ne yapabilirdim ? Derhal riyaset çanını her iki tarafın ortasına attım ve şaşkınlıktan istifade edip müzakereleri tatile muvaffak oldum…' (TBMM, GCZ, 4/176; Cebesoy, a.g.e. sahife: 287-288).
 
* * *
 
Yazı dizimizin ilk Üç Bölümü özetlenirse :
 
- İlk bölümde medya - gazetecilerin,
 
- İkinci bölümde, (muhalefet partisi olarak kurulan) Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası'nın,
 
- Bu üçüncü bölümde de Millet Meclisi'ndeki (Birinci Gruba) muhalif milletvekillerinin muhalefeti aktarılmıştır.
 
Bu yaşananlar, yazı dizimize konu olan (1923-1927 tarihli) İstiklal Mahkemelerinin, muhalefetin sesini kısmaktan öte, onu yok etmek için kurulduğunu göstermektedir. İlerleyen bölümlerde bunlarla ilgili detaylar ve belgeler verilecektir.
 
İstiklal Mahkemelerinin eleştirildiği en önemli noktalardan birisi, yargılamalarında hiçbir kanıta ihtiyaç duymaması, çeşitli suçlamaları belgelendirmeden, yargıçların kişisel kanaatlerine dayanarak muhaliflerin asılmasıdır.
 
Bir süre sonra İstiklal Mahkemelerinin uygulamaları o hale gelecektir ki, bu mahkemeler kendisini Millet Meclisi'nin ve yasaların üzerinde görecektir. 
 
Devam edecek...
 
www.canmehmet.com
 
 
 
AÇIKLAMA VE KAYNAKLAR :
 
(*) Cidal: Çekişme, Savaş
 
(**) Ankara Antlaşması: 20 Ekim 1921'de TBMM Hükümeti ile Fransa arasında, -Suriye ve sınırlar konusunda- imzalanmıştır.
 
(***) Ziya Hurşit Bey,İzmir Suikastı Nedeniyle daha sonra idam edilecektir.
 
(****) Ali Şükrü Bey’in “Memleketin içine bir nifak tohumu ekilmiştir” sözünden kastının saltanatın kaldırılması ve halk fırkasının kurulacağına dair Mustafa Kemal Paşa’nın beyanatları olduğunu söylemektedir. (Ömür Sezgin, Türk Kurtuluş Savaşı ve Siyasal Rejim Sorunu, 1984: Sahife:123).
 
(1) Kafası kırılan milletvekili, İleri Gazetesi’nin sahibi ve başyazarı olan Celal Nuri, kıran milletvekili ise Kılıç Ali Bey’di.
 
(2) "Mecliste Ardahan Milletvekili Halit Paşa’yı öldürenler : 2.1) Afyon milletvekili Ali Çetinkaya, 2.2) Rize milletvekili Rauf, 2.3) Bozok milletvekili Avni , 2.4) Gaziantep milletvekili Kılıç Ali Beyler’di.”.
 
(3) Olay: Lozan görüşmeleri esnasında meclisteki tartışmanın alevlenmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa ve Trabzon Milletvekili Ali Şükrü Bey arasında yaşanmıştır.
 
(4) YENİGÜN Gazetesi. Yunus Nadi, 26 Kasım 1922.
 
(5) Kılıç Ali, Hatıralarını Anlatıyor. 1955: s.73.
 
(6) Ali Fuat Cebesoy, “Ali Fuat Cebesoy’un Siyasi Hayatı”, 1957: 276). 
 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..