Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '20

 
Kategori
Siyaset
 

İstiklal Mahkemeleri Gerçeği-5

Kemalizm ideolojisinde lidere ve sisteme bağlılık, belli bir grubu öne çıkartarak, haksız bir paylaşıma neden olmamış mıdır ?
 
Bir ülkede iktidara hakim olan bir grup yasaları yaparsa; bu yasalar düzeni, uygulayıcılarının (elitlerin) çıkarını korumayacak mıdır ? Örneğin, CHP’nin İş Bankası hisseleri, vb. (*)
 
...
 
Yazı dizimize kalınan yerden devam etmeden önce, Cumhuriyet için örnek aldığımız Fransa - 1789 Fransız İhtilali'nin ana amacının, insanlar için “Hürriyet - Adalet - Eşitlik - Kardeşlik” (!) kavramlarını öne çıkartmak değil, sermayeyi yeni Hükümdar - Belirleyici yapmak olduğu da vurgulanmalıdır.
 
Bugün gelinen noktada Uluslararası Ticaretin %60’ının özel şirketler üzerinden yapılması, bunun en açık delilidir.
 
Peki, özel şirketler nasıl bu kadar gelişmektedir ?
 
"Bir ülkeye yatırım için gelecek küresel şirketler, ilk şart olarak ilgili ülkeden Ticari Ayrıcalıklar - Vergi Muafiyetleri istemektedirler." (1)
 
* * *
 
Lozan’da Kapitülasyonlar "görünürde" kaldırıldı. Ancak gerçeğinde ise adını değiştirerek, kaldığı yerde olanca hızı ile devam etti ve günümüzde de etmektedir.
 
Bunların sonucu olarak bugün birçok Küresel Şirket, nerede ise orta büyüklükteki ülkelerden daha fazla satış gelirlerine sahiptir.
 
1.Walmart (ABD, Perakende) : Satış geliri, 514 Milyar Dolar.
 
2.Sinopec Group (ÇİN, Petrol) : Satış geliri, 415 Milyar Dolar.
 
3.Royal Dutch Shell (İNGİLTERE - ABD - HOLLANDA, Petrol) : Satış geliri, 396 Milyar Dolar.
 
4.China National Petroleum (ÇİN, Petrol) : Satış geliri, 393 Milyar Dolar.
 
...
 
Ülkemizin yıllık ihracatının yaklaşık 180 Milyar Dolar olduğunu düşünüldüğünde, 1789 Fransız (Sermaye) Devrimi'nin dünyayı nasıl değiştirdiği, kimi-neyi (yani sermayeyi) iktidara taşıdığı daha açık görülmektedir.
 
Bunlarla birlikte, az gelişmişlere "demokrasi - özgürlük" pazarlayan (sömürgeci) İngiltere - Hollanda - Belçika - Japonya’nın, neden kendi ülkelerinde Monarşi (veya Başkanlık) yönetimlerinde ısrarcı olduklarını da "çakma aydınlar" (!) vatandaşa anlatmalıdırlar.
 
* * *
 
Okuyanın dikkatini bir konuya daha çekelim : "(Sanayi Devrimi'nden sonra gerçekleşen) Fransız, Rus, Çin, İran Devrimleri, dışarıdan gelen yardım (para-altın) ile yapılmıştır" (2).
 
Bize de Milli Mücadele için İngiliz Sömürgesi olan Hindistan’dan para geldiği (İş Bankası’nın da bu yardım parası ile kurulduğu), konunun meraklılarınca çok iyi bilinmektedir.
 
Yazı dizimizin anlaşılması adına, dünya savaşı öncesinde Petrol ve Hammadde Zengini olan Osmanlı Devleti’nin, sömürgecilerin önündeki son engel olduğunu ve Osmanlı Devleti’nin “Milliyetçilik” adı altında neden parçalandığı konusunu biraz açtıktan sonra, artık "İstiklal Mahkemeleri ve Gerekleri"ne kaldığımız yerden devam edelim...
 
* * *
 
1923-1927 İstiklal Mahkemeleri, Hükümet ve Muhalefet
 
İlk ABD Büyükelçisi, anılarında o döneme ait izlenimlerini aktarıyor :
 
"…Ankara'da bulunan herkesin gördüğü gibi, pek azı dışında -örneğin Fevzi (Çakmak) Paşa-, bugünkü liderler hep dine karşı ilgisiz kişilerdir. Bazıları kültürsüz, kimileri görgü ve ahlaki dürüstlükten yoksun, fakat her biri de ülkelerinin birlik ve güç kazanması, gelişip ilerlemesini tutkuyla isteyen yurtseverlik duyguları ile dopdolu insanlar. Bu, ulusun manevi ilerlemesini değilse bile, maddi ve politik gelişmesini sağlayacak" (3)
 
* * *
 
O dönemle ilgili bir başka görüş de, Mustafa Kemal Paşa ile 1922 yılı Aralık ayında Ankara’da görüşen İngiliz gazeteci Grace Mary Ellison’a ait :
 
"BİR TÜRK KABİNESİ, ÜÇ ÜNLÜ BAKAN, GENÇLERİN KABİNESİ
 
Bizim alıştığımız Avrupa tipi kabinelerin tersine bu meclisin (Canmehmet : 1922 yılı) kabinesi, hemen hemen bütünüyle kendini ülkesine adamış, genç adamlardan kurulu…
 
M. Kemal Paşa gençliğe çok güveniyor. En yaşlı bakanı kırk ikisini (42 yaşını) geçmemiş. Ona göre gençler, onarılabilecek hataları yaparlar; yaşlılar ve görüp geçirmişlerse alıştıkları hataları yaparlar.
 
Paşa’nın sağ eli olan Fethi (Okyar) Bey de gençliğe inanmaktadır. Kendisi de henüz otuz iki yaşındayken bakan olmuştu...
 
Biraz daha dikkatle inceleyince gördüm ki, buradaki bakanlara bizim (Canmehmet : İngiliz) bakanlarımızın hiç olmazsa tasarıda sahip oldukları sorumluluk ve insiyatif çok seyrek olarak verilmektedir.
 
Onlar için bütün eleştiri ve denetim, aşağıdan gelmektedir. Belki onlara Daire Şefi demek daha doğrudur." (4)
 
...
 
“...İsmet Paşa’yı görevinin büyüklüğü altında oldukça yorgun buldum. Kendi halkı bile daha fazla başarı kazanamadığı için onu eleştiriyor. Bir gün bana 'Beni, bir asker olduğum halde sizin en büyük devlet adamlarınızdan biri olan Curzon ile tartışmaya gönderdiler' dedi..." (5)
 
(Canmehmet: Lozan görüşmeleri sırasında İsmet Paşa 38, İngiltere Dışişleri Bakanı olan Lord Gurzon ise 63 yaşındadır).
 
* * *
 
Bu noktada da İstiklal Mahkemeleri'nin daha iyi anlaşılması adına bir kapı daha açıyor ve (Topal Osman tarafından katledilen) Trabzon mebusu Ali Şükrü Bey’in, Meclis'teki Lozan Antlaşması'na muhalefetinden bir örnek veriyoruz :
 
"(Trabzon Mebusu) ...Ali Şükrü Bey TBMM’ye girişinden hemen sonra, halkın milli mücadeleye inandırılması ve düşman propagandalarının etkisiz hale getirilmesi amacıyla meclis tarafından oluşturulan İrşad Encümeni’nde görev alarak Anadolu’da dolaşmıştır.
 
Muhafazakâr bir yapıda olan Ali Şükrü Bey mecliste, Mustafa Kemal’in önderliğindeki Birinci Grup’a (karşı), muhalif milletvekillerinin toplandığı İkinci Grup’un liderlerinden biri oldu.
 
İkinci Grubun görüşlerini açıklamak ve yaymak üzere, Mustafa Kemal’in 'Hâkimiyet-i Milliye' gazetesine karşı 'Tan' gazetesini yayınlamaya başladı.
 
68 sayı çıkabilen gazetenin hemen hemen tüm başyazılarını Ali Şükrü Bey yazdı. Lozan görüşmelerinden sonra yapılan meclis oturumlarında da :
 
- 'İsmet Paşa’nın hariciyeci olmadığı için Lozan’da acemice işler yaptığını ve TBMM’nin kendisine verdiği yetki sınırlarının dışına çıkarak müzakereleri sürdüğünü' savundu.
 
- Lozan’da devam eden müzakerelerin durumu hakkında TBMM’ye açıklanan resmi bilgiler ile dış kaynaklı haberler arasında çelişkileri dile getirdi." (6)
 
...
 
Burada noktada Kazım Karabekir Paşa’nın konu ile ilgili şahit olduğu bir konuşmayı, kendisinin günlüklerinden aktarıyoruz :
 
“14 ocak 1923, Akşam hareket.
 
Gazi (Mustafa Kemal) Paşa, Fevzi Paşa, (ve) ben trenle Ankara’dan hareket (ediyoruz).
 
Muhaliflerden Ali Şükrü Ankara’ya makine getirmiş. 'Tan' gazetesi(ni) çıkaracakmış. Gazi, yanımda Cevat Abbas’a dedi :
 
- 'Muhalifler matbaa yapıyor, siz hala uyuyorsunuz. Yakmalı, yıkmalı ! '
 
Dedim (ki) : 'Paşam bu tarzda mukabele doğru mudur ?' ” (7)
 
* * *
 
Peki, o dönem yasalar nasıl çıkıyordu ? 1922 yılına bakıyoruz :
 
" Ankara’da Meclis toplanmış, mebuslar pür-hiddet bakışıyorlardı. Bu İstanbul Hükümeti de neydi ? Türkiye’yi kurtarmak için ne yapmıştı ? O modası geçmiş yaşlı budala, Sadrazam Tevfik Paşa, çağrıyı imzalama hakkını nereden almıştı ? O ve tüm kabinesi köpeklerden, düşmüş insanlardan, vatan hainlerinden ve İstanbul’daki dalkavuk padişahın çanak yalayıcılarından oluşuyordu. Türkiye’de yalnızca bir tek hükümet vardı, o da kendilerinin Büyük Millet Meclisi hükümetiydi.
 
Mustafa Kemal zamanın geldiğini, hemen harekete geçmesi gerektiğini, aksi takdirde hiçbir zaman başaramayacağını anladı. Mebusları Vahdettin’i yurtdışına sürmeye, hatta belki Saltanat’ı kaldırmaya ikna edebileceğini gördü. Hilafete saldırma riskini göze almayacaktı; bu, en yoksul köylüye varıncaya değin tüm halkın dinsel duygularını incitebilirdi ve bu konuda destek bulacağını da hiçbir şekilde sanmıyordu.
 
Bütün mebusların öfkeli çığlıklar atarak tartıştıkları bir sırada, Meclis’teki hengâmenin ortasında Mustafa Kemal içeri girdi ve Meclis’ten kendisini dinlemesini istedi; Saltanat ile Hilafet’in birbirinden ayrılmasını ve saltanatın ilga edilerek, Vahdettin’in yurtdışına sürülmesini teklif etti.
 
Bütün öfkesine rağmen Meclis, son derece hayati bir karara doğru sürüklendiğini anladı. Mebusların heyecanı bir anda söndü, teklifi tartışmaya başladılar.
 
Mustafa Kemal, elindeki kartlarının bir kısmını göstermişti. Henüz başarısızlığı kaldırabilecek kadar güçlü değildi. Kişisel taraftarlarından seksen kişinin de desteğiyle, derhal bir oylama yapılmasında ısrar etti. Meclis, teklifi Adalet Komisyonu’na havale etti.
 
Özel komisyon ertesi gün toplandı. Hukukçular ile din adamlarından oluşmuştu. Saatlerce tekdüze bir havada, Saltanat’ın Hilafet’ten ayrılması konusunu tartıştılar. Başkan, uçuşan cübbesi ve uzun sakallarıyla, mağrur bir din adamıydı. Sakallı hocayı bir diğer sakallı hoca, uzun ve can sıkıcı konuşmalarıyla bir hukukçuyu diğeri izliyordu.
 
Eski belgelerden, Kur’an ve Şeriat'ın çok derin tefsirlerini yapıyorlardı. Bağdat ve Kahire Halifelerinin geçmişe gömülmüş tarihlerinden yüzlerce örnek gösterdiler. Arapça kelimelerin anlamlarındaki her bir nüansı tartışarak, uzayıp giden saatler boyunca bu minvalde konuştular, konuştular... Her nokta üzerinde kılı kırk yararcasına durup, yalın cümleleri karmaşık savlada dağıttılar ve tartışmanın iyice tadını kaçırdılar. Kurşuni üniforması içindeki Mustafa Kemal bir köşede, sinirleri bozulmuş fakat ses çıkarmadan onları seyrediyor, atılmak üzere olan yabanıl bir bozkurt gibi gergin oturuyordu.
 
Komisyon, teklifin karşısındaydı. Bir üyesi bile teklifin lehine konuşmamıştı. Kaybedecekti.
 
Ne ki, daha ilk rauntta kaybetmeyi göze alamazdı. Önemsiz şeyler hakkında yapılan bu amaçsız, sonu gelmez tartışma onu kızdırmıştı. Sinirleri iyice bozulmaya başladı. Bu malumatfuruş (çok bilmiş) budalalar sürüsü, ölü bir kurumun yozlaşmış yapısını destekleyecek materyal bulmak için kelimelerle oynarken; Gazi, egemen olarak kendisi bütün gün oturup bekleyecek miydi ?
 
Ansızın bütün kontrolünü kaybetti. Öfkeden titreyerek, homurdanarak bir masanın üzerine sıçradı ve toplantıyı durdurdu :
 
- 'Efendiler, Osmanlı Sultanı egemenliği halktan zorla almıştır' dedi 'Ve halk şimdi zorla onu geriye alıyor. Saltanat, Hilafet’ten ayrılmalı ve kaldırılmalıdır. Bu görüşe katılır ya da katılmazsınız, bu sizin bileceğiniz iş. Ama ne olursa olsun bu gerçekleşecektir, bu arada bazılarının kafaları kesilse dahi.”
 
Diktatör, emirlerini vermişti. Saygıdeğer başkan ayağa kalktı ve konuştu:
 
- 'Efendiler' dedi, 'Gazi, bize meseleyi bizim ele aldığımızdan çok farklı bir bakış açısından izah etti.' " (8)
 
* * *
 
Yazı dizimin bu bölümünü bitirirken,
 
06 Ekim 1929 tarihli Milliyet Gazetesi'nde, başyazar Siirt Milletvekili Mahmut Bey'in yazısından bir bölümü aktarıyoruz :
 
“İNKILÂBIMIZ HAKKINDA
 
… İtiraf edelim ki biz şimdiye kadar kendimizi olduğumuz gibi tanıtmak için herşeyi değil, mümkün olan şeyleri bile yapmış değiliz. Bu ihmâl, Türkiye ve Türk İnkılâpları hakkında bazı yanlış anlaşılmalara yol açıyor… Türkiye’yi tanımayanlar (inkılâplar hakkında) :
 
'Bunlar sürekli olacak mı, inkılâbın geleceğinden endişe etmiyor musunuz ?' diyorlardı. Şöyle diyorlardı : 'Siyasi inkılâb nisbeten kolaydır; zor olan (ise) adetlerle, ananelerle, ruhiyatla ve hissiyatla çarpışılan sosyal inkılâplarda başarılı olmaktır. Fikri ve ruhi inkılâplar, zor ve baskı ile yapılamaz. Dünyanın hiçbir kuvveti, ruhlardaki manevi kuvvetleri yenemez. Türk inkılâpçıları bir kanun ve bir karar ile bütün geçmişi yıklılar, bütün akideleri alt üst ettiler ve bunu bir hamle ile asgari bir zaman içinde yaptılar. Acaba inkılâpçılar, Türk milletinin tahammül kabiliyetini iyi ölçtüler mi ? '.
 
Sadece yabancılar değil, medreselerin kaldırılması ve eğitimin birleştirilmesine gidildiği sıralarda, inkılâbın hızından korkmuş, bu kadar yoğun yenilikleri milletin nasıl hazmedeceği bir türlü akıl sığdıramamış olan vatandaşlar – hemen ilave edelim ki, irticai bir amaçla değil- diyorlardı ki : 'Hakkınız var, medreselerin ıslahı lazımdır. Medrese zihniyeti bu memlekete çok kötülükler yaptı. Fakat hepsini bir hamlede kapamak nasıl olur ? Memleketin okul ihtiyacı bu kadar çokken, iyi-kötü mevcut medreseleri niçin (hepsini) birden kapatıyoruz ? Programlarını ıslah ederek okula çevirmek daha iyi olmaz mı ? '
 
...(bize düşen) Yüksek vazifeyi yapmanın tek yolu ise, inkılâbın prensiplerine saygılı olmak ve onları zedelemek isteyenlerin ellerini ve emellerini kırmaktır...” (9)
 
* * *
 
Yukarıdaki açıklama ve kaynaklardan sonra, 1923-1927 yıllarındaki İstiklal Mahkemeleri'nin :
 
- İzmir suikastı yargılamaları ve idamları,
 
- Hamidiye zırhlısının Rize’yi bombalaması,
 
- Şapka Devrimi nedeniyle asılanlar; İskilipli Atıf Hoca Olayı,
 
- Şeyh Sait Olaylarında idam edilenler,
 
- Menemen’de Kubilay Olayları,
 
- Muhalefet Partilerin çeşitli bahanelerle kapatılmaları,
 
daha anlaşılır olacaktır.
 
 
 
Devam edecek...
 
- “Kız gibi Meclis !”
 
- Ali Şükrü Bey’in katledilmesi
 
 
 
www.canmehmet.com
 
AÇIKLAMA VE KAYNAKLAR :
 
(*) Geniş bilgi için bkz : http://www.canmehmet.com/kemalizmin-drami-yil-1930-ekonomi-agir-bunalima-girince-m-kemal-pasa-cozumunu-aciklar-3/
 
(1) DOĞU HİNDİSTAN KUMPANYASI'NIN MODERN ÇOKULUSLULUĞU ŞEKİLLENDİRMESİ. Nick Robins. (1.Baskı, Ocak 2017)
 
(2) Geniş bilgi için bkz : http://www.canmehmet.com/osmanli-cumhuriyet-darbeler-enver-bey-lenin-mao-darbe-icin-kimlerden-para-aldilar-2/
 
(3) İLK ABD BÜYÜKELÇİSİNİN TÜRKİYE HATIRALARI, Atatürk ve İnönü. s.112. Yazar : John Grew. (Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık, Şubat 2000).
 
(4) KUVA-İ MİLLİYE ANKARASI. Grace Mary Ellison. s.191 (Milliyet Yayınları, 1.Baskı, 1973)
 
(5) Aynı eser, s.311.
 
(6) ALİ ŞÜKRÜ VE TOPAL OSMAN. Avni Özgürel, Radikal (13 Temmuz 2003). yazının tamamı : http://www.radikal.com.tr/yorum/ali-sukru-ve-topal-osman-675977/
 
(7) KÂZIM KARABEKİR - GÜNLÜKLER. 2.Cilt, s.840. (Yapı Kredi Yayınları, 1.Baskı, 2009)
 
(8) BOZKURT. H.C. Armstrong. s.151. (Nokta Kitap, 1.Basım, 2005)
 
(9) 06 Ekim 1929 tarihli Milliyet Gazetesi Başyazısı. (Siirt Milletvekili Mahmut - Başyazar). Yazının önemli bölümleri, kısmen sadeleştirilerek alınmıştır.
 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..