- Kategori
- Güncel
İstiklal Marşı cezası!
Mehmet Akif'in "Kahraman ordumuza" ithafen yazdığı şiir, 12 Mart 1921'de İstiklal Marşı olarak kabul edilmişti. Bağımsız bir devlet, istiklal marşı olmadan olmaz, mantığından hareketle, TBMM bir güfte yarışması açmış; ancak içe sine şiirler gelmediği için, sonunda iş Mehmet Akif'e havale edilmişti.
Yarın (12 Mart 2010) İstiklal Marşı'nın 89.kabul yılı oluyor. Tam da bugünlere tesadüf eden olay ise, şarkıcı Demet Akalın'ın Bodrum'da söylediği bir söz üzerine kendisine "İstiklal Marşı cezası" verilmiş olması...
Bugünki yazısında Can Dündar, bu konuyu ele almış...İstiklal Marşı okuma veya yorumlamanın, mahkemeler tarafından bir "ceza" olarak verilişine dair örnekler sunmuş yazısında.
Otuz yıla yakın süren eğitimcilik hayatımda, ben de her yıl öncelikle İstiklal Marşı anlatarak başladım derslerime. Çoğu zaman lise son sınıf olan öğrencilerimde gördüğüm şu olmuştur hep: Öğrenciler ilköğretimde on kıtasını birden ezberlemek zorunda kaldıkları İstiklal Marşı'nın ne anlama geldiğinden habersizdirler.
Şekilcilik ve buna bağlı dayatmacılık bu devletin genlerinde var. İstiklal Marşı'nı ezbere okuyorsan, Marş seslendirilirken hazır ola geçiyorsan senden alası bulunmaz...Yok, ezberinde tekliyorsan ya da bir şekilde hazır olu bozmuşsan tartışmasız "vatan haini"sin...
Can Dündar'ın yazısında verdiği örneklere benzer çok şeylerle karşılastım ben de...Nice müdürler, müdür yardımcıları gördüm ki, eğitimle ilgili hiç bir sıkıntısı ve kaygısı yokken, İstiklal Marşı'na saygı ( o da daha ziyade bestesine) hususunda çok öğrencinin canını yakmışlardır.
Yine bize mahsus çelişki şuradadır ki, İstiklal Marşı'nın şairi, devletin kuruluş yıllarında ülke dışına gönüllü sürgün olmuşken, onun yazdığı şiir, devlet tarafından tam anlamıyla "kutsal metin" haline getirilmiştir. Üstelik, şiirin içeriğindeki mesajlar hiç kaale alınmayarak...
"Bu ezanlar ki şehadetleri dinin temeli/ Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli" diyen şaire karşılık, bu yurdun üzerinde inleyen ezanlara darbe vurulmuştur, örneğin...
Akif'in "Hakkıdır Hakka tapan milletimin istiklal" diye formüle ettiği istiklal anlayışı; Hakk'ın dışında başka şeylere tapınmayla yozlaştırılmıştır, mesela...
Aslında "kutsallaştırılan" Mehmet Akif'in şiirine aksettirdiği düşünceleri değil, sonradan Zeki Ünver'in yaptığı bestesdir Marşın...O kadar ki, bugün İstiklal Marşı'nın değiştirilmesini düşünenler vardır ama besteye dokundurmazlar. Bu garabetin sebebini anlamak da mümkün değildir elbet...
Belki de, yukarda söylediğim gibi, her işini "şekilden" halleden ve hiç bir işi "özünden" yakalamayan bir devlet anlayışının beklenmesi gereken tavrıdır bu.
Yurttaşlarına dayak atmak için bin bir çeşit bahanesi olan bir devlet'in İstiklal Marşı'nı da bir "dayak nedeni" haline getirmesine şaşmamak gerek.
Bu "cumhuriyet", insanlarına sevgiyi, gönüllü benimsemeyi değil, Stalin Rusya'sının dayak yoluyla kabul ettirme yöntemini benimsemiştir. Bugün yaşamakta olduğumuz sıkıntılar da esasen bu temel anlayıştan kaynaklanıyor.
Bugün, devletin her cephesinde verilen mücadele, aslında bu "dayatmacı ve dayakçı" zihniyetin üzerinde durduğu zeminin kaymakta olmasındandır.
Onlar, İstiklal Marşı'nı değil, kendi "devlet etme" anlayışlarını kutsallaştırmışlardır; tapınmaya dayalı saygıyı da İstiklal Marşı'na değil kendilerine bekliyorlar gerçekte...
Bu yüzden, İstiklal Marşı okunurken, kolunu sallayan, elini oynatanlara dayak atmaktan geri durmuyorlar!!