Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '15

 
Kategori
Güncel
 

İştirakçı, tetikçi, talancı

Fırat Aydınkaya yazmış, çok sert yazmış.

Kendi halkını soykırım suçundam mahkum ediyor.

40 küsur yıldır, ‘baban var mı? nah var’ biçiminde söylem kuran ve herşeyi dümdüz yazan biriyim ama arkadaş beni de aşmış. Helal olsun.

Peki, kimmiş bu arkadaş?

Öcalan’ın eski avukatı.

Yani kimse, onu döneklikle veya arkadan vurmakla suçlayamaz.

Peki, neler yazmış bu arkadaş?:

“İştirak kavramını bilinçli olarak kullanıyorum. Soykırım ile Kürtler arasındaki ilişkiyi, ancak iştirak gibi teknik ve kullanışlı bir terim izah edebilir, diye düşünüyorum. Başlarken iştirak kelimesinin tesadüfi veya gayrı iradi durumlara tamamen kapalı olduğunu ve iştirak için muhakkak bir iradenin olması gerektiğini belirtmemiz lazım. İştirak edenin hiç değilse neye iştirak ettiğini, neden iştirak ettiğini bildiğini varsaymamız gerekiyor. Bu nedenlerle iştirak kelimesinin, soykırımdaki Kürt rolünün tanımlanması için, bize iyi bir çerçeve sunduğu kanaatindeyim.”

“... Kürtler’in, Babıali’deki soykırım kararının alındığı toplantılarda dahli olmadığını kabul etmemiz lazım. Wannsee benzeri toplantılarda Kürtler yoktu. Yani soykırım kararı verilirken Kürtlere danışılmadığı gibi Kürtlerin bu toplantıları etkileme potansiyeli de yoktu. Hakeza, Teşkilatı Mahsusa ya da askeri bürokrasinin karar mekanizması içinde kafa adamları da yoktu Kürtler’in. O yüzden Kürtler işin teorik kısmında yoktular.”

“Birincisi, Talat Paşa’dan, TTK eski Başkanı Yusuf Halaçoğlu’na kendi günahlarını başkalarına yüklemeye çalışan bir inkarcı aks var. Bunlar özetle, ‘Biz tehciri insani ve steril bir organizasyon olarak düşünmüştük fakat Kürtler içine girince işi sabote ettiler ve soykırımı onlar yaptılar’ biçiminde, başkalarını suçlayıcı bir söylem dolaşıma soktular. İkincisi, dönemin Kürt aydınlarından Nuri Dersimi’nin öncülük ettiği ‘karşılıklı mukatele’ görüşü. Dersimi, ‘Bu işi Ermeniler başlattı, Kürtler de karşılık verdi’ şeklinde, soft bir inkarcılığın içinden konuşuyor. Bu görüş istisna olsa da günümüzde muhafazakâr Kürt çevrelerinin bir kısmında bu görüş hâlâ belirleyici. Üçüncü görüş, ise ‘Kullanıldık… Aldatıldık... Cahilliğimizden yaptık…’ söylemi.”

“Garo Sasuni diyor ki: “1915’te devlet birtakım aşiretlere güvenemediği için, onların yerine reaya Kürtlerin önünü açtı. Sıradan Kürtler’in infial durumlarında oynayacağı potansiyel yıkıcılığa dikkati çeken ilk kişi Sasuni değildir aslında. 1907 yılında Taşnak kongresine katılan ünlü Antranik Paşa, Kürt-Ermeni ittifakının konuşulduğu bir oturumda “söz konusu Ermeniler olduğunda tarımla uğraşan ova sakini reaya Kürt kesimlerin, Kürtler’in en zalimi” olduğuna dikkati çeker.”

“Perde gerisinde sıradan Kürtler’i mobilize eden devlettir aslında. Ama bunu Kürdistan’da devlet adına birilerinin yapması gerekiyordu; o da şeyhler oldu.”

“Talandan bahsettiğimizde, bir kere şiddetten bahsediyoruz demektir. Ve devamında iktisadi bir durumdur talan.”

“Dönemin aşiret sosyolojisi de, talanı bir davranış modeli olarak ortaya koyuyordu.”

“Salih Bedirhan’ın ‘Kılıçtan Evvel Kalem’ isimli 3. sayıda çıkan yazısı, yeni bir duruma işaret ediyordu artık. Belki de ilk kez Kürtler, Ermeniliği değil ama Ermeniler’i rekabet edilen bir kimlik olarak değil de artık bir ‘hasım’ olarak resmediyordu. Ermeniler, soykırıma 2 yıl kala, artık hısım değil, hasımdı.”

“Cegerxwin, Anadoludan ve Batı’dan kaçan Ermenilerin ‘cahil Kürtler’ tarafından katledildiğini yazar mesela. Olayı ‘cahil Kürt’ imgesiyle karşılayan ilk kişidir seydaye Cegerxwin.”

“Soykırım şiddetinin benzersizliği, ne yazık ki şimdiye dek hakkıyla yazı konusu yapılmadı.”

“Bir de soykırım tartışmaları sanki yanlış bir zemin üzerinden yapılıyor gibi. Soykırımın buradaki asal aksı niteliğindeki yorumlara bakıldığında, bunlar soykırımı anlatırken sanki ‘laserle yapılan steril cerrahi bir müdahaleyi’ anlatıyor gibiler. Burada çarpık bir bakış var. Soykırım kararı alan, onu uygulayan, onu denetleyip gözeten bir makine vardı şüphesiz. Fakat her makine gibi, bu makine de insan yapımıydı ve insan eliyle ancak kullanılabiliyordu. Teşkilatı Mahsusa ve diğer bürokrasi bu makineyi kusursuz olarak planlamıştı şüphesiz. Fakat bilhassa taşraya inildiğinde bu makinenin çarklarından olmayan kimi sivil halk unsurları da makineye eşlik ediyordu. Bu anlamda Aram Andonyan çok haklı. Soykırım makinesi ne kadar mükemmel olursa olsun halkın rızası, desteği ve kısmen de olsa katılım ve yardımı olmadan yapılabilecek bir çılgınlık değildi. Bu nokta tartışmalarda nedense hiç konuşulmuyor. Bence artık hiç değilse bir kısım halkın rızası, desteği ve yataklığını konuşma zamanı geldi gibime geliyor.”

http://www.radikal.com.tr/turkiye/siradan_kurtler_ermeni_soykiriminin_radyosuydu-1345229

Paragraflara yanıtları sırayla verelim:

1.

Yanıtımız, başlık:

İştirakçi, tetikçi, talancı.

Kürtler göçer  ve dağlı bir halk ve öyle halklar da genelde talancı olur. Talan da fırsat olunca yapılır. Yani Kürtler, aynı zamanda oportünist bir halk.

2.

Bu, gerçekten ilginç bir tatışma konusu ve açıkçası, ne yanıtı var, en de ortak varılan bir karar.

Suçsal açıdan:

Teori mi öncedir, pratik mi?

Karar mı öncedir, uygulama / infaz mı?

Bizim eksodus yanıtımız şu:

Bu, resmen bir ‘joint-venture’, yani ortak-yapım bir çalışma.

Muhtemelen de, ilk soykırım ortak-yapımı.

Tuhaf bir ters örnek var tarihte:

Tarihin en büyük katliamlarını yapan Cengiz Han’ın Çinli bir danışmanı varmış. Ona her tür öncü silahın kullanımını, harita yapımını ona o öğretmiş. Tek istediği, onu Çin’den Uzak tutmakmış. Başta, becermiş de. Moğollar, hep batıya doğru gidip, taa Polonya içlerine gelmiş. Sonra torun ölünce, geri dönmüşler. 60 milyon Çinli sizlere ömür ondan sonra. Tüm Japonya’nın imhasını da, tesadüfi bir fırtına engellemiş.

Yanisi şu:

Kimi, katılım denli, engelleme çabası da, aynı sonucu doğurabilir.

3.

Bu üçünün herhangi biri, bir diğerini dışlamıyor. Tamlı veya küsurlu olarak, 0’lı, 1’li, 2’li, 3’lü kombinasyonların hepsi de mümkün.

Örneğin, 1877’den sonra, İstanbul’da bile devlet fiilen kalmadı, Doğu’da hiç kalmadı. Ermeniler, hafiften paça kasnak durumdan vazife çıkardı. Ancak Kürtler’in öldürdüğü Ermeniler, onlar değil, sivil olanlardı ki hep öyle olur zaten.

4.

Yani, bildiğimiz maraba.

Adam, binlerce yıldır eziliyor. Eline güç verilince, başka türlüsü beklenemezdi.

5.

Bizim, ‘negatif toplumsal sembiyöz’ dediğimiz, tam da bu işte.

Şerh: Pozitif toplumsal sembiyöz, çok nadir yaşanan bir durumdur.

6.

‘Mal bulmuş Mağrıbi’ bu demek işte.

Artı bu, Müslüman Araplar’ın da konuda yer almışabilirliğini  uzaktan şerh düşer burada.

7.

Yeniden alıntı:

“Dönemin aşiret sosyolojisi de, talanı bir davranış modeli olarak ortaya koyuyordu.”

İşte bu, teknik ve teorik bir hata.

Talan hiç bitmez.Tüm koloniyalizm ve emperyalizm tümüyle bir talandır, 500 yıl süren.

Neo-global neo-liberalizm tam bir talan projesidir, 35 yıldır süren.

Barbar veya uygar, fark noke. Talana devam.

Yani, talanı Kürtler icat etmedi.

8.

Uzun olduğu için aynen almıyoruz. Dergi bölümü.

İşte burada durum değişiyor ve teori işin içine giriyor. Minareyi çalacak olanın kılıfı hazırlaması, sözkonusu.

Zaten genelde fikir olmadan, pek zikir olmaz, en azından banal, 3. Dünyalı, barbar, ayaktakımı, lümpen proleterya, (kendi aydını tarafından bile) aşağılanan toplumlarda. Zengin Ermeniler’in malı, fakir Kürtler’in gözünü kamaştırmış çoktan.

Ara nağme:

Kürt aydınları, onlarla birlikte yattığım 1983 Ağustos’unda da, kendilerini baş, halkını ayaktakımı olarak niteliyorlardı. Değişen bir şey yok yani.

9.

Hukukta cahil yoktur, suç vardır. Cahillik suçun cezasını etkilemez. Yasayı bilmemek bile etkilemez.

10.

Aynı zaman diliminde 3 kez yapılan şeyin biri, biricik olamaz. Tarihin tekerrürü ve yinelenen trajedilerin komedileşmesi olur yalnızca.

Artı, kendi halkında 3 milyon ölü, 3 milyon içe-doğru-göç yaratan bir akımdan söz ediyoruz burada. O biricik sayılan şey, bu durumda askeri deyimle, ‘eğitim zayiatı’ olur yalnızca.

11.

Yine buradaki parçalar birine aykırı değil.

Savaş da, katliam da, generallere bırakılmayacak denli ciddi bir iştir. Toplama kamplarında çalışanların önemli bir bölümü sivildi zaten.

Teori ile pratik birbirine genelde uymaz zaten.

Bir şeyi düşünmekle yapmak farklı şeylerdir. Düşündüğün değil de, yaptığın katliam için yargılanırsın.

Evdeki hesap çarşıya uymamış olabilir ama sivil halkın desteği almadan, nasıl savaşamıyorsan, katliam da yapamazsın.

Şimdi dönüp dolaşıp aynı soruya geliyoruz:

Bir halk ne zaman soykırım suçundan mahkum edilecek ilk kez?

Hukukta linç varsa, linç-soykırım da vardır.

Burada ikiyüzlülük Alman halkını yargılamamaktır. Toplama kampları nedeniyle değil, 2. Dünya Savaşı nedeniyle. O adama onlar oy verdi çünkü.

+

Artı 1:

1 milyon Rum, 1 milyon Ermeni tamam. Ama 1 milyon da Hristiyan Arap var artı olarak. Onları da Kürtler şeyttirdi, çünkü Hakkari’den sözediyoruz, yani bugünkü Kürtler’in merkezinden.

Artı, 1910 Gotha Almanac’taki tüm bu nüfuslar aynen var ve bu veriler de, Kürtler’e orada öyle çok büyük çoğunluk olma durumu falan da vermiyor.

Artı 2:

Böylelikle Kürtler, ihanette üçlediler:

1250 Bağdat, 1946 İran’ın üzerine, 1915 Anadolu.

Artı 3:

Bunları söyledikten sonra, bu adamı Kürtler ne yapacaklar, merak ediyorum.

Kürt aydını Musa Anter’i bir Kürt öldürdü. Kemal Burkay’ı ölüme mahkum ettiler, o da gönüllü sürgüne kaçtı.

En azından bir trafik kazası bekliyorum doğrusu.

 
Toplam blog
: 2216
: 514
Kayıt tarihi
: 16.08.06
 
 

Serbest yazarım. 1960 doğumluyum. BÜ İşletme mezunuyum. ..