Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Haziran '22

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

İŞTİYAK

 
İŞTİYAK ne demektir, nasıl bir anlam taşıyor, yaşantımızda İŞTİYAKın olduğu süreçler var mı? Yoksa hiçbir şeye ilgi duymuyor muyuz?
 
Bir insanın spora karşı heyecanı vardır, bazı insanların güzel sanatlara olan aşkı vardır, kimilerimiz doğayı sever, belli gruplar halinde doğal güzellikleri görmek için yurdun muhtelif yerlerini dolaşırlar veyahut da Avrupa’ya, Amerika’ya giderler, Afrika’da bir çok maceralı yolculuklar yapmayı göze alırlar, sırf o DUYGUyu yaşamak için.
 
Tabi biz sadece kendi alanımıza duyduğumuz bir arzu yani iştiyak sonucunda kendimizi bilgilendirme yoluna gitmeyi tercih ederiz. Dostlarımız arasında bize bu konuyu iyi anlatan, konuşan ve değerlendiren her kim varsa Ona sokulup, bu işin hem maceralı yönünü hem de bilgi yönünü edinmeye çalışırız. Kolay bir şey değil tabii çok zorlukları var. Her şeyin kolay tarafı var ama zor tarafı da var. KOLAY OLAN TARAF ZORLUKLARIN YANINDA GİZLİDİR.
 
Bu nedenle iştiyak sahibi olmak da Allah’ın bir lütfudur, bir konuya eğilmek o konuyu işlemek gibi.
 
İştiyak sahibi olmak belli çabalar sonucu elde edilen bir hal değildir.
 
SEVMEK nasıl bir insanda varsa, herkesi sevebiliyorsa, duyguları nasıl sevme istikametinde bir hareketlenme gösteriyorsa; bu duyguyu yani iştiyak halini yaşamak da istemekle olan bir şey değil.
 
Eğer bende bu konuda bir iştiyak yoksa, Türkiye’nin doğal güzelliklerini görmek için bir yerlere gitmeyi pek istemem. Avrupa’da gördüğüm yerler aklımda, hafızamdan istediğim şekilde onları çıkartıp kullanıyorum. Belki Türkiye’de oralardan çok daha güzel yerler var ama Avrupa’da bile arkadaşların zoruyla gittiğim yerlere bir iştiyakla gittiğimi söyleyemem.
 
Ama İLİM konusunda, YAŞAM konusunda aynı şeyleri ifade etmem mümkün değil!
 
Yıllar yılı hep bu konuyla ilgili olarak uğraştım, çalıştım, hizmet vermeye gayret ettim ve özellikle yolunda yürüdüğüm İNSANın her hareketi, her santimetre karesi bugün için dahi gözümün önünde, hatta sesli olarak var.
 
Mesela O’ndan bir şey hatırladığım zaman, bunu bugünkü yaşantıda geçen bir konuşma ile birleştirip ‘o gün de böyle bir şey söylemişti ve bunu hiçbir zaman unutmam’ dediğim olmuştur ki buna istinaden olaya yakınlık, bir ünsiyet özellikle bir ‘iştiyak’ halinde olduğumu ifade edebilirim.
 
Ama sadece bir nokta için değil, herşey için ve yaşamımdaki herkes için böyle.
 
Yaşama iştiyak sahibi olduğum için ‘dışardan’ çok hata yaptığımı görenler, zaman içinde bu duyguyu yaşamakla birlikte, yaşamın bu karelerinin de gerekli olduğunu çok nadir de olsa algılayacaklar, hatırlayacaklar ve kendi yaşam hanelerine bunu geçireceklerdir.
 
Bu anlamda düşündüğümüz taktirde ‘iştiyak denen duygu ile bir noktaya varılır mı? ‘ şeklinde bir sual tevcih edilse bana; esasen yaptığımız hiçbir hareketin sonucunda bir noktaya varılamayacağı kanaatindeysem, bu fikir bende mevcutsa, her ne olursa olsun, yapılan her işin aslında bir yere varılamayacak olmakla alakası olmayıp, ‘içten açığa çıkan bir frekansın YAŞAM boyutuna dönüşmesi’ şeklinde algılanması diye ifade edebilirim. İştiyak bu şekilde var.
 
Aslında İŞTİYAKın geniş çaptaki anlamı; ESMA manalarının sonsuz güzellikleri sonunda HAŞYETi, haşyetin sonucunda da HİÇliği oluşturduğu gibi bunların hepsi esasen bir dizi olarak alttan yukarı doğru değil, yukardan aşağı doğru açılımlarla var olduğu içindir ki ‘iştiyak sahibi’ olmanın da öyle kolay kolay elde edilecek bir duygu olmadığı kanaatindeyiz.
 
Dolayısıyla basit olarak günlük yaşantımızdan başlamak üzere, bir konuya olan şevkimiz, azmimiz, o konu ile ilgili yapacağımız her hareket yaşantımızın diğer alanlarını da tetikleyerek yürümesine vesile olacak diyebilirim.
 
Mesela okulda dersleri çok iyi takip eden birisi ile yine aynı okulda aynı sınıfta olan ama dersler o kadar ilgisini çekmeyen iki arkadaşın sonuç olarak birbirlerini anlamaları nihayetinde, çok çalışan ve her şeyin hakkını vererek belli bir hedefe gitmeyi arzulayanın diğerine aynalama yaparak onu da hareketlendirmesi, aynı iştiyakı onda da oluşturması ve belli noktada cansız, hareketsiz gibi duranın sonuç olarak diğerini yakalaması ve hatta geçmesi dahi mümkündür.
 
Tabi ki bunlar önceki bahsettiğim konularla uyuşmuyor olabilir ama güncel konularla ilgili olarak bu olayı değerlendirmek maksadıyla bunları söylemekte de bir mahsur görmüyorum.
 
Prensip olarak belli bir noktaya gelmiş olan insanların izinden yürüdüğümüz için söylüyorum: hangi duygu ile olursa olsun, hangi yaklaşım içinde olursak olalım ‘sevmeden iman edemezsiniz’ olayında olduğu gibi ‘SEVGİ İMANa yönlendiren’ bir faktördür.
 
Dolayısıyla hangi eylemi ortaya koyarsak koyalım, o işte bir beceri olması için mutlaka bir ‘iştiyak’ olması lazım ki o iş arzulanan, istenen konuma gelebilsin. Aksi takdirde bir başarı beklenemez, başarı beklenemediği gibi olay cılız kalır.
 
Yani gözler onu algılayamaz ve değerlendiremez bir halde,kendi yaptığı şeyin farkında dahi olamayacak halde ona geri döner.
 
Demek ki İŞTİYAK; bir arzu, bir istek ve bunun sonucunda oluşan ‘açılımlarla’ var olabilecek bir etmen.
 
Hangi alanda olursa olsun, ‘en basit alandan tutun da en geniş alana kadar’ ; sokakta bir çöpçüden tutun, bir ülkenin başkanına kadar hissedilebilecek bir yaşamdır, eğer iştiyak sahibi iseler. Sokaktaki çöpçü dahi işinin gereğini en iyi şekilde, en iyisini yapmaya çalışır. Sokakların tertemiz olduğunu gördüğümüzü düşündüğümüz bir ortamda belki de ona dua edebiliriz, iyi niyetlerle yaklaşıp yapan önemsiz ama ‘ellerine sağlık’ diyebiliriz.
 
Keza bir ülkenin başkanının yaptığı yerinde hareketleri değerlendirebilirsek, önceden eksik olarak gördüğümüz şeylerin daha sonra ‘o an’ için gerçekleştiğini ama o şevkin, o iştiyakın varlığıyla birlikte o noktanın daha güzel, daha mükemmel bir anlayışı getirdiğini görebilirsek; hem ülke açısından hem de o insan açısından mutlaka bir iştiyak, sevinç, mutlaka doğal olarak bir yaşam hali; aynı zamanda ülke olarak ve dünya genelinde kardeşlik, barış vs. her şey kendi açısından bir değer taşıyacaktır.
 
Demek istediğim özetle şu: Bir insanda cılız bazı şeyler varsa (beşeri isteklerin hepsinin zaten cılız olması gerekir ) ama pozitife dönük hareketler yani çalışmak, ondan sonra bir takım hareketleri ortaya koymak, KADER anlayışının çok iyi değerlendirilmesi, ‘her şey olmuş bitmiştir, biz olan biteni yaşıyoruz’ denmesine karşın ‘o zaman biz hiçbir şey yapmayalım’ şeklinde bir cevabın olmaması; insanda bir arzunun, dinamik bir halin ortaya çıkmasına ve o günün şartlarını içeren bir şekilde daha farklı, diğerlerinden daha geniş bir yelpaze ile bakılmasına neden olabilir.
 
Hiç kitap okumasını sevmeyen insanlar var, tanıyorum. Eğer o insanları kitap okumaya dostları yönlendirse, o da iştiyak sahibi olarak bu okumayı değerlendirebilirse; her alanda, her koşulda topluma faydalı, faydalı olduğu kadar da öğretici bir hale gelebilir. Hatta bunu kendisine tavsiye eden insanlardan daha fazla bir pozitif güce ulaşabilir.
 
Yani bir şeyi tetikleme, iştiyak sahibi yapmak bu nokta için de kolay bir şey değildir.
 
Bir şey verebilmek, bir heyecanı aktarabilmek her insana nasip olan bir şey değildir. Ölmüş olan bir insanın, fiziki anlamladaki ölümü kastetmiyorum tabii ki; ölmeden evvel ölmüş İNSANın iştiyak sahibi olması, ‘ben iştiyak sahibi olmaya gayret ediyorum’ şeklinde bir anlayıştan ziyade yerine göre uygun şekillerde hareket etmesi anlamına gelir ki, bu ifade her insan için, her insana yardım elini uzatması bakımından bir geçerlilik taşır.
 
Fevkalade de önem ifade eder.
 
Yani cansız bir insanın karşısında hatta ölü gibi olan bir insanın karşısında, ölü gibi davranırsanız her şeyden vazgeçmiş bir insan hükmünde olmanıza karşın ölü gibi davranırsanız o insana pek bir şey veremezsiniz, o insana pek bir şey aktaramazsınız, yansıtamazsınız, topluma bir şeyler veremezsiniz.
 
Peki illa ki topluma bir şeyler vermek zorunda mısınız? Evet…
 
‘Veren el alan elden hayırlıdır.’ diyen Resulullah’ın hükmü budur! Eğer Resulullah bir konuda bir hüküm vermişse; hangi konuda, hangi derecede, hangi makamda, hangi mertebede olursanız olun, mutlaka vermeye çalışırsınız, aksi bir şey aklınıza gelmez! Yani ‘kendi iradenizle’ ortaya koyacağınız bir olayı gerçekleştiremezsiniz! 
 
Dolayısıyla iştiyak sahibi olanın bir olayı kavramada, değerlendirmede lakayıt kalmaktan ziyade o olaya yapılan pozitif yönlü bir oluşumu gerçekleştirmek suretiyle bunu yapanı, görevini yaptığı konusundaki tatmini bir duyguyu yaşadığını düşünüyorum ama bu ona hiçbir zaman benlik kazandırmayacaktır. Yani ‘ben ona şunu şöyle yaptım, ben şunu gerçekleştirdim’ şeklindeki bir düşünce zaten o tür insanlarda hiçbir zaman olmaz.
 
Bir olayın iştiyakla, iştiyak halinde önünün kesilmesi, bu da ayrı bir konu! O insanın, o noktada henüz daha önemli adımlar atamayacağına işaret eder. Yani tabii ki bu konuda büyüklerin getirdikleri şeyler var, bir takım hareketler var. Mesela; Şems’in Mevlana’yı, Mevlana yapan o değerleri göz önünde bulundurduğumuzda Ona zaman zaman ‘hareketlen’, zaman zaman ‘yerinde dur, kıpırdama’ şeklinde metaforik bir takım ifadeler kullanması boş değildir. O anda onu alabilirse, belki iştiyak halindeki o şartlar yerine gelecektir. Ama bu sefer de tam tersine hazımsızlık denen olayları da getirebilecektir. Bu işin pozitif oluşu yanında dengesiz bir şekilde ortaya konması, aktarılması daha doğrusu yansıtılmasıyla birlikte o insanın başına ummadığı dertlerin açılmasına vesile olabilecektir. Bu şartlarda bizim istediğimiz ve konuştuğumuz konuların da hiçbir değeri kalmaz!
 
Demek ki bir noktayı alabilmek ile ilgili olarak; evet iştiyak var, ama bunun yanında da yaptığı hareketlerde bir hayli şımarık olan ve bu davranışlarını asla önleyemeyen birisine de o iştiyaksızlık hali verilir ki o denge sağlansın ve bunları bir daha yapmayacak şekilde hareket edeceğine inanılsın ve sonrasında usul usul belli noktalar belli şekilde kendisine açılsın.
 
VELAYETten başlayarak bu noktanın bir açılımını da ifade etmek isterim; normal olarak - normalin dışında demiyorum- genel olarak var olan ölçüler, normalin dışında olan ölçülere göre çok daha değişiktir, ayrı bir konu.
 
40 yaşından evvel VELİ olunamaz. Kadın veya erkek bu yolda iştiyak halinde yürüse bile, ‘ya Hu ben 10 seneden beri bu konularla ilgileniyorum, niye veli olmayayım’ demesi mümkün, ama sistem bu şekilde devam ediyor. Biyolojik olarak bir insanın 40 yaşına kadar belli noktalardan, belli evrelerden geçmesine karşın her halükarda yine kendisini frenleyebilecek olaylarla karşı karşıya kalabilmesi de söz konusudur. Bu frenleme mümkün olmadığı takdirde ne kadar iştiyaklı olursa olsun tepki verdiği ölçüde olay bir anda, başladığı yerde bitecek ve o insan için hüsran denen bir anlayış oluşturacaktır. Tabii ki yetiştirici açısından böyle bir şeyin gerçekleşmesi düşünülemez. Yetiştirici bir kimsenin ne kadar savruk olduğunu görürse görsün, onu yetiştirme arzusundan hiçbir zaman vazgeçmez. Bekler bekler, sabreder ve o sabrının karşılığını da mutlaka ona verir.
 
‘Allah sabır sahibidir.’ denen olay da budur. Sabır; anında tepki vermemek, yeri ve zamanı geldiğinde o olayı gerçekleştirmek anlamına geliyor.
 
İŞTİYAK sahibi olabilmek için önce ciddi bir şekilde olayı ele almak, savruk ve hazımsız olmamak gerekiyor; yaşamın getirdiği yollardaki bataklık hallerinden kurtulabilmek, çöküntüye uğramamak için de ona yol gösterene sonsuz sevgi ve saygıyla birlikte hayata devam etmek şart olarak görünüyor.
 
 
Ahmed F. Yüksel
 
6 HAZİRAN 2022
 
Bodrum/Milas
 
https://twitter.com/ahmedfyuksel
 
https://www.instagram.com/ahmedfyuksel
 
https://www.facebook.com/ahmedfyuksel
 
 
 
 
 
 
 
 
Toplam blog
: 636
: 9957
Kayıt tarihi
: 14.12.11
 
 

Araştırmacı Yazar.. ..