Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Nisan '19

 
Kategori
Okullar
 

İsyan ve Çözüm

Önemli Olan
kim ne derse desin
iyi başladık iyi
önemli olan ilk adım
geçilmiş demektir yolun yarısı.
sıkıntı yok bundan sonra
göreceksiniz ki siz de
çok geçmeden
        çorap söküğü gibi gelecek gerisi.

H. E.

 

                İster köyde, ister kentte… İster okulda, ister fabrikada…

                Nerde olursa olsan… Kolay kolay isyan etmez insanlar.

                İsyan etmişlerse eğer, bıçak kemiğe dayanmış demektir.

                Böyle bir durumda, o insanları öfkeyle, sertlikle, gözünü korkutup ceza vererek yola getiremezsiniz.

                “Ben getiririm. Gördünüz mü, bakın; nasıl da korkup sindiler.” diyenlere inanmayın sakın. Çok fena yanıldıklarını kısa süre sonra anlar; onlar da.

                Nerde olursa olsun, hangi toplumun başında bulunursa bulunsun, iyi yönetici asla sertlik yanlısı olmaz.

                Ne yazık ki, bu yargıyı dikkate almaz; birçok yönetici. Dahası, aksinin doğru olduğunu savunur hep.

                Binde birdir; iyilik ve güzellikle konuşarak, dinleyerek, tartışarak sorunların kolayca çözüleceğine inanan.

                Bu binde birlerden iki örnek sunacağım sizlere:

                Yıl 1942–1943… İkinci Dünya Savaşı’nın en civcivli günleri…

                Yer Kırklareli, Lüleburgaz ilçesi, Kepirtepe Köy Enstitüsü

                Savaş dolayısıyla kıtlık var ülkede. Her şeyin yokluğuna dayanılır da ekmeğin yokluğuna dayanamaz insanlar. Hele hele hem beyin, hem kol gücüyle çalışmak zorunda olan 15–18 yaşındaki gençlerin dayanması daha bir zordur.

                Günde üç öğün için verilen 300 gr ekmek…

               Yemekler de yarı yarıya azalmış. Nerde öyle bol kepçe!

                Kepirtepe’nin özellikle son sınıf öğrencileri, birçok kez dile getirirler bu sorunu ama değişen bir şey olmaz. Her yemekte, hep doymadan kalkar öğrenciler masadan.

                “Ne yapalım? Nasıl yapalım? Bu derdimize nasıl derman bulalım?” diye düşünürken, boykot yapmaya karar verirler.

                Köy Enstitülerinde (ve dahi devamı olan öğretmen okullarında 1960’lara kadar) zil değil, kampana çalınarak duyurulurdu; derse giriş ve yemek saatleri…

                Günlerden bir gün, yemek kampanası çalar ama son sınıf öğrencilerinden hiçbiri çağrıya uyup da yemekhaneye gitmez.

                Dolayısıyla 30 kişilik bu sınıfa ayrılan üç yemek masasındaki yemekler yenmeyip olduğu gibi kalır. Nöbetçi öğretmen, durumu okul müdürüne bildirir hemen.

                Okul müdürü Nejat İdil’dir.

                Müdür, boykotçu öğrencilere sınıflarına gidip kendisini beklemelerini söyler.

                “Ne yapacak bakalım, Müdür Bey bize?” endişesiyle sınıfta toplanır öğrenciler. Biraz sonra gelir müdür. Her zamanki gibi, ayağa kalkarak karşılar öğrenciler. Müdür, beklenenin aksine kızgınlık belirtisi göstermeden, “Oturun” der.

                Kürsüye geçip öğrencileri şöyle bir süzdükten sonra, her zaman olduğu gibi, “Karaoğlanlar!” diye seslenip, “Nedir sorun?” diye sorar.

                Öğrencilerden biri:

                “Efendim, yemeklerimiz az çıkıyor; doymuyoruz. Bunun artırılmasını istiyoruz.” diye cevap verir.

                Müdür Nejat İdil, yine öfkesiz ve aynı sakinlikle konuşur:

                “İmkânlarımız bu… Bu kadar verebiliyoruz. Ama… Bir kolayı da var: Yemek tabelasını siz hazırlayın; bundan sonra. Her gün, bir arkadaşınızı görevlendirin. O, ambar memuru Asaf Bey’e gitsin; birlikte hazırladıkları yemek tabelasına göre erzak çıkarıp aşçıya versinler.

                Ancak… Unutmayın, Bakanlık her öğrenci için beslenme gideri olarak 105 kuruş veriyor. Bunun 5 kuruşu aydınlanma ve yakacak gideridir. Geriye kalan 100 kuruş yemek masrafı…

                Yani, yemek için harcanacak para, günlük 100 kuruşu geçmemeli!”

                Bu çözüm önerisi, çok mantıklı gelir öğrencilere.

                “Tamam, Müdür Bey; teşekkür ederiz. Yarından başlayarak öyle yapalım.” derler.

                Gerçekten de her gün, sıra ile iki arkadaşlarını gönderirler; ambar memuru Asaf Bey’e.

                Tamam, göndermesine gönderirler de, değişen bir şey olmaz. Bu yöntem, ne yemeklerin miktarını artırır; ne de çeşidini.

                Olsun! Bu boykot yüzünden hiçbir öğrencinin burnu kanamaz ya.

                İkinci örneğimiz de aynı okuldan:

                Kepirtepe’de yeni bir yerleşim planı uygulanır. Bu düzenleme sonucu, Enstitü’nün ilk mezunu olacak son sınıf öğrencilerine bodrum katında bir derslik verilir.

                Olmazdı bu, olamazdı! Niçin, birinci ya da ikinci sınıflar değil de o ders yılı sonunda öğretmen olacak olan “Âbiler” insindi bodruma?

                Bu aşağılamayı (!) kendilerine yakıştıramayan “Âbiler”, direnişe geçer. Haberi alan Müdür Yard. Talat Bey ve İlhan Görkey, “En kısa zamanda inin alt kata.” derlerse de durum değişmez.

                Müdür Yardımcıları direnişi kıramayınca, Müdür İhsan Kalabay gelir bu kez. Çok sakin konuşur:

                “Gençler! Yeni sınıfınızı, ‘Bize bodrumu mu layık gördünüz?”diye beğenmemişsiniz. Kim demiş, sizi düşünmüyoruz? Konu, sınıf mevcudu ve derslik boyutuyla ilgili… Bundan daha doğru bir yerleştirme yapamadık biz.

                Buyurun, yerleştirmeyi siz yapın!”

                Müdürün bu önerisi hemen kabul edilir.

                Öğrenciler, saatlerce uğraşır ama daha güzel bir yerleşim yapamazlar.

                Yeni bir çözüm üretemeyen “Âbiler”, istemeye istemeye, bodrumda kalmaya razı olurlar.

                Çok merak ediyorum:

                İki kez boykot yaparak okul yönetiminin kararlarına isyan edip direnen bu öğrencilere böylesine anlayışlı ve yumuşak davranan Enstitü Müdürü Nejat İdil ve Müdür İhsan Kalabay’ın boyları birer karış küçülmüş müdür acaba?

                   Hüseyin Erkan ---------------------------------------------------------------------------------------------

NOT: Bu yazı, Ayhan Tunca’nın, Köy Enstitüleri ve Kepirtepe adlı eserinden yararlanılarak hazırlanmıştır. (Yöre Yayınları, Edirne)

 
Toplam blog
: 303
: 309
Kayıt tarihi
: 21.02.11
 
 

1942'de Antalya'ya bağlı Akseki ilçesinin Gödene (Menteşbey) adlı kuş uçmaz kervan geçmez bir köy..