- Kategori
- Gündelik Yaşam
İsyankârım Ben (Kin nefret yerine ağlıyorum Ben...)
İSYANKÂRIM BEN…
Yoksulluğa alışırım, açlığı kaldırırım, çaresizlikle mücadele ederim, parasızlık umurumda değil ama “haksızlığa” tahammül edemiyorum…
Zaten son derece sinirli bir yapım var, hoş artık pamuklu el bezi gibi olduğumdan asabi duruşumda çok büyük azalma var. Daha sakinim, duruldum, bağırıp çağırmıyor vurup kırmıyorum.
Ağız kenarlarımda köpükler saçılması yerine daha kolay bir yolu buldum; “ağlıyorum…”
Gözyaşlarım başkası için değil kendim için; her an savaşmaktan başka işe yaramayan silahların içine sürülmüş mermiler kadar etkili ve önemli…
***
İnsanoğlu garip bir yaratık, sevinir ağlar üzülür ağlar dayak yer ağlar, özler hasret çeker ağlar, kavuşur yine ağlar…
Hayret, ne zaman yetersiz kalsa ne zaman sıkışsa imdadına yetişir gözyaşları, hazır kıtaları sanki…
Biliyor musunuz ağlamak insanoğlunun “taş kalpli” olmadığını anlatıyor, hala insan olabildiğini hala duygu taşıdığını, duygusuz olmadığını gösteriyor.
Öylesine çok şey anlatır ki gözyaşları, bazen söylenmesi gerek sözlerin yerine, bazen söylenmesi geren şarkıların şiirlerine yerine geçiverir…
Bazen bir pişmanlığın diyeti bazen de unutulmaz bir aşkın ateşi, sevdanın nefesidir…
Aslında düşünecek olursanız “sessizliğin çığlığıdır” gözyaşları ve ağlamak...
Anlatılmayanı anlatıverir, tabi anlayana ve anlamak isteyenlere…
***
Ben hiç katılmam, ağlamak zayıflıktır diyenlere, ağlamayı yumruklarımız sıkıp kılıçlarımızı kuşanıp kavga etmek yerine koymak bence en akıllı en doğru bir davranış…
Ağlayamadığım zamanlarım aklıma gelir, kendimi ağlamamak için öyle sıkardım ki, yumruklarım sertleşir tırnaklarım avuçlarımın içine batardı, boğazımdaki düğümleri yutkunmaya çalışırdım…
Bunca sıkıntı yerine ateş yerine buğulanan gözlerden dökülen sımsıcacık gözyaşları neden zayıflık olsun neden utanılacak bir durum gibi algılansın…
Ağlarım ben, utanmam kimselerden çünkü bu yaşa gelinceye kadar içime akıttım gözyaşlarımı, hiçbir işe yaramadı, şimdi engel olmuyorum nehirlere, zapt etmiyorum içimdeki çağlayanları…
Bazen de ağlamak istediğim halde ağlayamıyorum, belki de gözyaşlarım ziyan etmek istemiyorlar kendilerini, olur ya kendilerine başka görev vermiş olabilirler, örneğin; içimdeki yanan yangınları söndürmek istiyorlardır…
Göz kapaklarımın alev alev yandığı, boğazıma bir şeylerin düğümlendiği, burnumun direğinin sızladığı zamanlarda nasıl da görev bekler gözyaşlarım bilemezsiniz, ama bazen de gözpınarlarından aşağıya süzülemez gözyaşlarım, en zor istikameti tespit edemediğinden…
En zoru da bu olmalı, yürekten geçen bir nehir gibi delicesine akan bir çay tepelerden dökülen bir zerre-i miskal yüklü şelale misali hep ağlamak zorunda olmak; Zülfi yâre dokunmadan…
***
Çocuklarımız da ağlar ama bizim gözyaşlarımızdan daha masumdurlar gözyaşları, bir yeri acımıştır istediğini alamamıştır, kızmıştır, inat etmiştir, unutulduğunu hatırlatmak istemiştir ağlar, henüz gönül yarasına sıra gelmeden…
Ama çocukların gözyaşları daha çok tahribat yapar yüreklerimizde, kıyamayız bir damlasına, bir tebessüm bir öpücük bir içten sarılma durdurur gözpınarlarından süzülen çağlayanları…
Büyükler olarak “biz” olmayı beceremediğimiz sürece durduramayız gözyaşların kirpiklerimizle dansını…
***
Anlayacağınız şimdilerde; dostlarımın vefasızlığına, özlediklerime, kavuşamadıklarıma, unutamadıklarıma, değerini bilemediklerime, kaybolan yıllarıma tanıdıkça çirkinleşenlere ağlıyorum…
Kalbini kırdıklarıma kalbimi kıranlara unutulamaması gerekenleri unuttuğuma hatta bugüne kadar ağlayamadıklarıma bile ağlıyorum…
İyi ki ağlıyorum çünkü ağlayamadığım zamanlarda “İsyankârım ben…”
Amma velakin ne olur “analar” hiç ağlamasın, “çocuklarımız” hiç gözyaşı dökmesinler; kurşun gibiler çünkü kurşun kanırtarak delip geçiyorlar içimizi; çoğu kez bir kenarda gözü çapaklı yavru kedi misali ağlamak bile işe yaramıyor…
***
Bir şarkıdan medet umalım şu anda yanaklarımdan damlayan gözyaşlarıma; “Ağlıyorum…”
Gözümde kanlı yaşım
Çok geç anlamışım
Kendimi yollara bırakmışım
Dilimde yalvarışım
Meğerse ben yalanmışım
Kendimi sana adamışım
Bir köşede oturmuş “ağlıyorum…”
Gün kavuşmuş karanlık geceye
Nasıl bu hale geldik anlamıyorum
Aşk dönüşmüş çözülmez çileye
Bir köşede oturmuş “ağlıyorum…”
***
Her ne kadar “Ağlamak güzeldir…” desem de;
Yüzünüzden gülücükler yüreğinizden mutluluk ve sevgi çiçekleri asla eksik olmasın efendim…
İyi pazarlar…
Erdoğan ÖZGENÇ