Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Şubat '07

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

İt iti ısırmaz

İt iti ısırmaz
 

Blog yazarı olabilirsiniz. Askerde yazıcı, müdürlüklerin birinde daktilo da olabilirsiniz ama kolayından gazeteci olamazsınız değerli blogdaşlarım. Neden derseniz; gazeteciliğin "temel ilkelerini" bilmiyorsunuz da ondan.

"İnşaat yüksek şeyi olmasaydın ne olmak isterdin?" diye bana sorsalar, ben hemen "Gazeteci olmak isterdim." diye yanıtlardım. Ama yok bizde o yetenek! Gazetecilik demek "haber" demektir. Hazırlob haberin üzerine yorum yazmak iş değil. Aslolan haberdir. Ama her habere de haber denmez. İşte size bir örnek...

Yaklaşık bir on sene oluyor. Vahşet Berlin'de, gözümün önünde gerçekleşti. Canavar bir köpek, dört kişiyi birden acımasızca parçaladı; ortalık kan gölüne döndü. Berlin'de ne kadar polis, itfaiye ve ilk yardım arabası varsa olay mahalli-ne toplandı. Katliamın tek görgü tanığı bendim tabii. Aval aval olayı seyrettiğimden polis de benim bilgime başvurdu. Sorumlu bir vatandaş olduğumdan, " Yaa, bana ne yaa!" demedim...

-Efendim, ben şu gördüğünüz parkın kenarındaki bankta oturmuş pazar gazetelerimi okurken, karşıdaki lokalin önündeki bağırışmalar nedeniyle kafamı okuduğum gazetelerden kaldırmak zorunda kaldım. Baktım, iki kişi münakaşa edi-yor. Birinin elindeki zincirin ucunda (ateşli silahlar kanununa mugayir sayılabilecek) markasını çıkaramadığım bir dö-vüş köpeği var ve sahibine çok benziyor (Sonradan öğrendim, Pitbull markaymış).

Bu arada lokalden çıkan iki kişi daha köpekli arkadaşın yanında saf tutunca, "herhalde olayı yatıştırmaya geldiler" diye düşünmüştüm ki katliam başladı!

Üç kişiye ve Pitbull itine kafa tutan (kafası her daim güzel olan) Capon Ahmet'ti. "Yandım anam!" diye bağırınca kendi-sini tanıdım. Canavar ite fena kaptırmıştı bileğini. Aralarında Almanca konuşan diğer üç kişi, bizim Capon'a verdikleri sadistçe cezayı yeterli görmüş olacaklardı ki, çenesi Capon Ahmet'in bileğine kilitlenmiş olan köpeğin burnuna yanan sigarayı değdirdiler (Tek çare buymuş).

Ne var ki can acısıyla bizim Capon'un bileğini bırakan nankör it, beni besleyip büyütendir, demedi ve sahibinin bileğine dişlerini geçirdi. İlk şaşkınlığını üzerinden atan Capon Ahmet , hemen yol kenarında park etmiş bir arabanın üzerine çı-karak kendini garantiye aldı. Bileğinden fışkıran kanlara aldırmadan Almanca ve tabii ki Türkçe küfür salvosuna başla-dı.

Sigarayla burun yakma işi bir daha tekrarlanınca köpek iyice kudurdu ve bu sefer de sigarayı tutanın elini kaptı. Ge-riye kalmıştı bir kişi. O da yapılmaması gereken bir şeyi yaptı ve tabana kuvvet kaçmaya çalıştı.

Köpek milleti burunlarına yanan sigara bastırılmasından hoşlanmazlar ama onları asıl deli ederek azmalarına neden olan şey, koşarak kaçan bir Ademoğlu'dur. Nereden biliyorsun diye sormayın lütfen, bende de bir it (Lili) var çünkü.

Ben tam , "Len Alman, kaçma len!" diye bağıracaktım ki geç kaldım. Son kurban da daha üç metre kaçamadan ayak bileğinden yakalanmıştı. Diğer arkadaşları yerde kıvrandığından ona yardım edecek kimse de yoktu. Hem yerde de-beleniyor, hem de paketten çıkardığı sigarasını yakmaya çalışıyordu(ki köpeğin burnunu yakabilsin).

"İşte tam bu sırada siz geldiniz ve canavar iti vurarak öldürdünüz." diyerek, polise verdiğim ifadeyi bitirdim.

Ve hemen bu müthiş haberi gazeteye bildirmek için telefonma sarıldım. Türk gazetelerinde çarşaf çarşaf yazılarım, öykülerim çıkıyordu ama "habercilik" yönüm oldukça zayıftı. "Sarı Basın kartı" na kavuşmaya az kalmıştı işte! Bu fırsatı değerlendirmem gerekiyordu. Şanslı bir günümdeymişim; telefona, bürokratik sorular sorarak bu gibi taze haberlerin bayatlamasına neden olan sekreter hanımlardan biri çıkmadı da , o zaman ki yazı işleri müdürü Kemal abi çıktı.

Ben nefes nefese, "Kemal abi, sana müthiş bir haberim var, hem de 'atlatmaca'... Canavar köpek dört kişiyi parçala-dı, polis de gelip köpeği şaaptı, ortalık kan gölü!" diye anlatırken, Kemal abi sakin bir şekilde sözümü kesti ve "Haber nedir?" konulu kısa bir konferans çekti!

Neymiş efendim?.."Köpek ısırınca haber olmazmış"! Eğer o dört kişi köpeği, polis de o dört kişiyi ısırsaymış belki ha-ber olabilirmiş. O da üçüncü sayfalarda... Minnacık harflerle... Hani sayfa doldurmak babında...

Bizde gazetecilik hevesi kalmadı tabii. Daha ilk haberde sınıfta kalmıştık. Olay adliye yansıdı. Biz de (aptal gibi) ola-yın tek görgü şahidi olduğumuzdan işi gücü bıraktık ve mahkemelerde süründük. Bizim uyuşturucu bağımlısı Capon Ahmet tazminat peşinde ( 5 bin Mark tazminat aldı ama iki günde kumar makinalarına atarak paranın hakkından gel-di). Diğer Alman kardeşlerim ise can derdinde. Hastanede yapılan ilk tetkiklerde bizim Capon Ahmet'te hem AİDS, hem de Hepatit'in "C" si çıkmış. Köpek tarafından ilk ısırılan o olduğu için, diğer Alman arkadaşlar da bir güzel nasip-lenmişler bu hastalıklardan.

İşte böyle sevgili blogdaşlarım. Bazen bizim Capon Ahmet'i görüyorum Hermannplatz'da. Yanına yaklaşıp, "Niye sen de ısırmadın len köpeği?" diye çıkışıyorum. On sene önceki olayı çoktan unutmuş bizim Capon. Boş gözlerle bana bakıyor, sigara parasını kaptığı gibi Kreuzberg karanlıklarına karışıyor.

Not: Olay gerçek. Capon Ahmet elbette "Müstear" bir isim.

 
Toplam blog
: 312
: 1658
Kayıt tarihi
: 10.02.07
 
 

Önceleri konuşurdu insanlar, "yazmak", sonraların işi... Duygu ve düşüncelerimizin yanı sıra gözl..