Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '12

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

İtalya - Toskana

İtalya - Toskana
 

Toskana


Zeki Önsöz

Önümüzde 1250 km. yolumuz var. Koblenz-Milano-Bologna üzerinden İtalya-Toskana’ya (İtalyanca: Toscana) gidiyoruz. Orta Avrupa’yı İtalya’ya bağlayan 16 km. uzunluğundaki St.Gotthard tünelinden geçiyoruz. İlerde, meydana gelmiş bir kaza nedeniyle içinde 3 saat beklediğimiz bu tünelin adı bir yerlerden bize tanıdık geliyor. 1664 yılında Saint Gotthard’da Osmanlılarla Birleşik Avrupa Haçlı Ordusu’nun yaptığı önemli bir savaş var. Orada, yağmurlu bir günde, taşan Raab nehrinin öbür yakasına geçip düşmanın üzerine cesurca atılan Osmanlı ordusu, ateşli silahlarla ve köprünün de çökmesiyle 10 bin askerini kaybetti. Savaş sonunda imzalanan Vasvar Barışı ile Türkler Almanlardan istediklerini alsa da, Türk Ordusu’nun ateşli silahlar yönünden teknik üstünlüğü Avrupalılara kaptırdığı görüldü. Denilebilir ki; 1683’de Viyana önündeki bozgunun habercisi Saint Gotthard Savaşı idi. Viyana Bozgunu’ndan 19 yıl önce, Fazıl Mustafa Paşa’nın bu savaşından, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın ders almadığı açıktır. Saint Gotthard; Avrupalılara bir azizin adıyla birlikte Türklere karşı önemli bir savaşı, bize ise bu topraklarda bıraktığımız, rahmetle andığımız, isimsiz binlerce vatan evlâdını hatırlatıyor.

Yolumuza devam ediyor ve gece 22’de hedefimiz olan Pantolania’daki otelimize geliyoruz.

Siena

Sabah, güneşli bir günde Toskana’ya ‘’merhaba’’ diyoruz. Kaldığımız yere 20 km. uzaklıktaki Siena’ya giderken gece karanlıkta görmediğimiz Toscana manzaralarını seyrediyoruz. Selvi ağaçları, zeytinlikler, üzüm bağları ve yöreye ait mimarî ile yapılmış evler dikkatimizi çekiyor. Park sorunu nedeniyle, arabamızı kentin dışında bırakıp, merkeze doğru yürüyoruz.

Birkaç yerde kurdun emzirdiği 2 çocuk heykeli görüyoruz. Bununla Siena’nın Etrüskler’e olan bağı gösterilmek istenmiş. Siana’lıların soy soplarını Etrüskler’e dayandırmaktan gurur duyduklarını İtalya ile ilgili bir kitapta okumuştum. Etrüsklerin İtalya’ya Anadolu’dan geldiği, tarihte “Ön Türkler” sınıfında yer alan bir kavim olduğu biliniyor. M.Ö. 1000 yıllarında Avusturya Alpleri’nden Siena, Napoli ve Roma’ya kadar inen Etrüskler, İtalya’nın en eski kültürünü oluşturmuşlar ve Floransa’dan Napoli’ye kadar yaşadıkları bölgeye “Etrürya” deniliyor. Etrüskler parlak bir medeniyet var ettikten sonra (M.Ö) 3. yüz yılda tarih sahnesinden silinmişler. Etrüsklere ait olan ilk yazılı belge 1780 yılında bulunmuş, ancak eldeki tüm yazılı belgelere rağmen Etrüsklerin hangi ırkı temsil ettikleri tespit edilememiş. Çünkü Latin harflerine çok benzeyen harflerle yazılan Etrüsk yazılarını günümüze kadar hiçbir batılı araştırmacı çözümleyememiş.
Ancak, Etrüsk mezarlarındaki kemikler alınarak yapılan araştırmanın sonucuna göre; İtalyanların kökenlerinin Türklere dayandığı ortaya çıktı. DNA yapıları incelenen ve Türklerle yüzde 97 oranında benzerlik taşıyan Etrüsklerin yazılarını, Etrüskler konusunda Türk kamuoyuna değerli bilgiler veren Kâzım Mirşan inceledi. Uzun süren araştırmalar sonucunda batılı bilim insanlarının çözümleyemediği bu yazıların Türkçe karşılıklarını ortaya çıkardı. Bütün bu gelişmelerden sonra Etrüskler’in, Türk kökenli olduğuna dair şüpheler ortadan kalkmış oldu.

Neyse… Biz kent merkezine yolumuza devam edelim. Dar sokaklarına, tuğla ve taştan yapılmış eski evlerine, birbirinden değişik eski ev kapılarına, kapı tokmaklarına, pencerelerine, panjurlarına bakarak, kentin ortasındaki büyük meydana gidiyoruz. Siena, 17 yönetim bölgesine ayrılmış. Her bölgenin kendine mahsus bir hayvan sembolü var. Bunları her yerde görüyoruz.

Önce şehrin simgesi, gotik tarzda 1136-1382 yılları arasında yapılmış Duoma’nın, yani katedralin önüne geliyoruz. Portalda, asılları müzede olan, kopya edilmiş heykeller var. Kilisede ibadet olduğu için,turistleri içeri almıyorlar. Herkes saygı ile bekliyor. Türkiye’de turistler de istedikleri zaman, ibadet yerlerine dalmamalı. Dini merasim bittikten sonra içeri alınıyoruz. Girişte kilisenin tabanında Betlehem’de çocuk ölümlerini gösteren değişik renkteki mermerlerle yapılmış yer kaplaması resimler var. Kürsüde Hz. İsa’nın hayatını gösteren rölyefler ve kilisenin her tarafında heykeller görülüyor. Kilisenin içinde hatıra eşyası satılıyor.

Buradan şehrin at yarışları yapılan meşhur meydanı Del Compo’ya yürüyoruz. Burası tabanı tuğla ile kaplanmış çok geniş bir meydan ve şehrin 9 mahallesini temsilen, baklava dilimi gibi 9’a ayrılmış. Meydanda; dini öyküleri gösteren rölyeflerle süslü bir çeşme var. Bu meydanda yüzlerce yıldan beri her sene 1 Temmuz ve 16 Ağustos’ta Siena’nın 9 eski mahallesinin yarışçıları arasında tarihi kıyafetlerle at yarışları yapılıyor. Yarışlar dini törenle başlıyor. Seyirciler tuğla döşeli orta kısımda ve etraftaki binalardan yarışları seyrediyor ve atlar meydanı çevreleyen yolda koşuyor. Bu yarışın tarihi Roma dönemine kadar gidiyor
.
Meydanda bulunan diğer bir tarihi yapı olan Palozzo Pubblico adlı belediye binasını geziyoruz.14.yüzyıla ait bu yapının 102 metre yüksekliğinde bir çan kulesi var. Bundan sonra Siena şehrinin arşivini barındıran Palozzo Piccolomini’yi geziyoruz. Bugünkü gezimizin sonunda meydana bakan bir pastanede oturup kahvelerimizi içiyoruz.


Floransa

Sabah, güzel Toskana manzaralarını seyrederek, 76 km. uzağımızda bulunan Floransa’ya gidiyoruz. Arabamızı gine şehrin dışında bir park yerine bırakıp merkeze doğru yürüyoruz.
Burada şehrin simgelerinden 20 bin kişi alan katedrali(Duoma) geziyoruz. Rönesans stilinde yapılan 14.asırda bitirilmiş, kubbeli bu yapı şehrin en eski yapılarından biri. Ancak; içindeki önemli eserleri ayrı bir müzeye koymuşlar.
Duoma’yı gezdikten sonra, Signoria Meydanı’nda Neptün Havuz’u kenarında oturup, bir külâhı 6 Euro’ya, İtalyan’ın en iyi dondurması olduğu yazılı bir dükkânın dondurmasını yiyoruz. Fakat bizim Bodrum-Bitez dondurmasının daha ucuz ve daha iyi olduğunu söylemeliyim.

Meydanda meşhur İtalyan heykeltıraşların ünlü eserleri var. Bir zamanlar şehir hapishanesi olan şimdi önemli heykellerin sergilendiği Bargello Müzesi’ni ve Katedral’in önemli eserlerinin sergilendiği Museo dell Opera Del Duomo müzesini fazla zamanımız olmadığı için göremedik.
Santa Croce gotik kilisesi kısaca gezdiğimiz önemli bir yapı idi. Rönasans döneminin usta işi bu yapısında Floransa’nın önemli kişileri Michelangelo ve Galile’nin mezarları var. Galile ‘’Dünya dönüyor ‘’ dediği için, 1616 yılında kiliseden atılmış, ancak 1642’de ölümünden 95 yıl sonra 1737 yılında dini bir törenle buraya defnedilmiş. Ünlü ressam Giatto ve öğrencilerinin freskleri duvarları süslüyor.

Bu bölgede o kadar çok eski ve önemli yapı var ki, hangi birisine bakacağımıza karar veremiyoruz. Biz Floransa’nın simgelerinden Arno nehri üzerindeki Ponte Vecchio isimli köprüye gidiyoruz. Bir köprü üzerine yapılmış dükkânları başka hiçbir yerde görmedim. Genellikle takı, mücevher ve süs eşyası satılan bu dükkânları seyreden çok turist var. Köprüden güzel nehir ve şehir manzarasına bakıp fotoğraf çekiyorum. Köprüden karşıya, dar sokaklardan geçip güzel evleri seyrederek Galile’nin evine kadar yürüyoruz. Daha sonra şehre geri dönüyoruz.

Bir ebrucu olarak, kent merkezinde ebru ve ebrulu eşyalar satan bir dükkân dikkatimi çekiyor. Floransa’dan götürülecek hediye eşyaları arasında sayılan Marmorizzazione denilen bu sanat, Floransa’ya Osmanlı döneminde İstanbul’dan İtalyan tüccarlar vasıtasıyla getirilmiş. Burada yapılan ebrular genellikle taraklı ve buket tarzı ebrular. Bu ebruları ebru kağıdı veya çeşitli eşyaların üzerlerini ebru kâğıdı ile kaplanmış olarak satıyorlar. Bizim Türk ebruculuğunda olan çiçekli ve diğer tarz ebruları görmedim.
Bütün günümüzü alan Floransa gezisinden sonra otelimize dönüyoruz

San Gimingnano

Ünlü Chianti üzüm bağları arasından Colle di Val d’elsa’yı geçerek bu şehre varıyoruz. Şehir yüzlerce yıldan beri çok güzel korunmuş. Dar sokalar, tuğla örülü duvarları ile evler ve kuleleri güzel bir şehir. Meydanda oturuyoruz. Her tarafta turist var. Torre Grossa adlı kuleden manzarayı seyrediyoruz. Kendi tarihlerine, kültürel varlıklarına sahip çıkan bu insanlara ve topluma imreniyoruz. Burası 11.yüzyıla kadar Roma yolu üzerinde önemli büyük bir şehirmiş.14.yüzyılda veba salgınından sonra boşalmış. Şimdi turizmle yeniden refahı yakalamış. San Gimignano’da Etrüsk müzesi, belediye binası ve saray önemli yapılar olarak dikkatimizi çekiyor.

Lucca ve Pisa

Bugün Lucca ve Pisa şehirlerine gidiyoruz. Lucca bir surun içinde. Diğer Toscana şehirlerinden farklı olarak dar sokakları hep bir meydanda bitiyor. Romalılardan kalma bir anfitiyatro da bir meydan haline getirilmiş. Oturma yerlerine evler yapılmış. San Martino kilisesi 11.yüzyıldan kalma asimetrik bir yapı. Roman-Pisa stilinde yapılmış. Ünlü opera bestecisi Puccini’nin bu şehirde müze evi var.

Surun dışına çıkıp Pisa’ya doğru hareket ediyoruz. Uzaktan Pisa’nın ünlü üç yapısını görüyoruz. Dom, Capollo del Pozzo ve eğik kule.Üçüde beyaz mermerden yapılmış. Bu yapılardan dolayı buraya ‘’Campo dei Miracoli’’ ‘’mucize meydanı’’ deniyor. Yapılar 11.yüzyılda başlanıp 13. Yüzyılda bitirilmiş. Bu eserlerde Roman kolonlar, gotik düzenleme ve İslâmî elementler kullanılmış. Kilisenin ön yüzünde bin bir emekle yapıldığı belli olan heykeller var. Eğik Kule’nin yapımı 1173’den 1350’ye kadar sürmüş. Sırada bekledikten sonra 15 Euro ödeyerek eğik kuleye tırmanıyoruz. 250 basamağın mermerleri çok fazla insanın inip çıkmasından kâğıt gibi ezilmiş.

San Galgano ve bir daha Siena

Toskana’daki son günümüzde öğleden önce San Galgano denilen yere gidiyoruz. Burada ağaçlar arasında çatısı gitmiş, metruk bir manastır görüyoruz. Galgano adındaki bir şövalye kendini dine vermiş ve burada yaşamış. Papa da onu aziz ilan etmiş. Katolik Hıristiyanlığı’nda Papalık birisini aziz(evliya) ilân edince, halk da onu aziz kabul ediyor. Biz Müslüman Türklerde ise, halk bir insanı sever ve inanırsa ona evliya der. Öğleden sonra Toscana gezimizde en fazla hoşumuza giden Siena’ya bir kere daha gidiyoruz.

Del Campo’da oturup, meydanı seyrederek kahvelerimizi içerken daha sonra bizim gibi öğretmen olduklarını öğrendiğimiz bir İtalyan çift, konuşmamızdan hangi ülkeden geldiğimizi soruyor. Türkiye’den geldiğimizi öğrenince şaşırıyorlar. Kendilerine ‘’niçin şaşırdıklarını’’ sorunca; ‘’Türkleri böyle tanımıyorduk’’ dediler. Ben de; ‘’ Türkler hakkında ne biliyorsunuz?’’ deyince; ‘’ 1915 olayları ve Türkiye’de Hıristiyanların kiliselere gidemediklerini duyduklarını söylediler. Biz de ‘’Türkiye’ye gidin, İstanbul’da yüzlerce açık kilise görüsünüz, 1915 olaylarında Türklerden daha fazla insan öldü’’ deyince hayret ettiler. Bu yeni tanıdığımız insanlara veda ederken, batı insanın bize karşı ön yargılarının ve oluşturulmuş imajımızın yıkılmasının çok zor olduğunu anlıyoruz.

Venedik’ten sonra geldiğimiz İtalya’nın Toscana bölgesi; tabiat, sanat ve kültürü ile dikkat çekici bir bölge. Modern Avrupa; Rönesans ile bu topraklarda doğmuş. 11.yüzyıl sonlarından itibaren Kuzey İtalya, Doğu ile gittikçe gelişen ticaret sayesinde zengin şehirlere sahip olmuş. Toscana’daki bu refah; sanat, kültür, bilim ve siyaseti olumlu yönde etkilemiş. Burada korunmuş bir tabiat ve değerli kültür varlıkları ile yüzlerce yıldan beri bu kültürü yaşayan ve bunu gelecek nesillere aktaran bir toplum görüyoruz.


Mart / 2012

www.zekionsoz.com
 

 

 
Toplam blog
: 100
: 2186
Kayıt tarihi
: 28.01.12
 
 

1945 Bayburt'ta doğdu. Yüksek öğreniminden sonra çeşitli liselerde öğretmen ve yönetici olarak ça..