- Kategori
- Yurtdışı Tatil
İtalya'nın Güneyi
Aşıklar Çeşmesi
İtalya'nın güneyini görenler ne demek istediğimi çok iyi anlayacaklardır. Venrdik'ten bir araba kiralayıp Napoli'ye doğru yola koyulduk. Uzun bir yol oldu. Akşama doğru güneye doğru inmeye başladık. Gittikçe fakirleşen coğrafyaya baktıkça insan hayretler içinde kalıyor.
Napoli şehrine girdiğimizde deniz kenarında konaklayacağımız kasabaya giden yollar öyle kötüydü ki, her tarafta çöpler dağınık, çöp konteynırları sağa sola öylece bırakılmıştı. Mevsim kış, aylardan Ocak ayı idi. Neyse ki konaklayacağımız kasabaya gelip otele yerleştik. Sahil kenarında küçük bir yerleşim yeri idi burası.
Sabah için bir plan yapmadık, niyetimiz öncelikle ayakkabı pazarına gitmekti. Napoli'de yaşayan arkadaşlarımız bize rehberlik edeceklerdi. Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra birlikte ayakkabı pazara gittik. Müthiş bir yerdi doğrusu. Avrupa'da pazar yerleri genellikle öğlen saat lerinde kapanır. İtalya'da da aynı olmalı ki ayakkabı pazarının öğlen kapanacağını söylediler. Pazarın her tarafı çok ünlü ayakkabı markaları ve çantaları ile dolu, taklitler, gerçekler, süper deri malzemeden. Bakınca Bakırköy semt pazarından bir farkı yok gibi ama burası oldukça geniş bir alan ve oldukça kalabalık. Ucuzluk veya pahallılık malın kalitesine göre değişiyor. İtalyan pazarcıların tek derdi satış yapmak. Mesleklerin uyruğu yok. Bir, iki, üç derken birçok şey aldık. Kış mevsimi olmasına rağmen hava oldukça ılık ve güneşli idi.
İnsanlar trafik kurallarına pek uymuyorlar. Üst üste arabaya biniyorlar. Hiç yadırgamadık, her şey eski cep fotoromanlarındaki gibi. Tozlu topraklı yollardan motele tekrar döndüğümüzde epey yorulmuştuk ama aldıklarımıza ve ödediğimize bakınca değdi doğrusu dedik. Ertesi gün Roma'ya gitmek üzere sözleştik.
Ertesi gün Roma'ya gitmek üzere yola koyulduk. 2-3 saatlik bir mesafe, yol güzel geçti. Küçük bir benzincide çaylarımızı içip sandeviçlerimizi yedik. Roma girişini beklerken, köhne kalmış, kocamış ve yorulmuş bir şehrin esasında mermerden tablolar şehri olduğunu gördük. Arabamızı uygun bir yere parkettik. Colosseum, fotoğraflarını gördüğümüz, arena, gladyatörler ile aslanların dövüş alanı, hayal gücünü kullanınca burada hangi canların soluk soluğa dövüşüp öldüğünü gözünüzde canlandıarbiliyorsunuz. İnsan neslinin ilkel hallerini, bu dövüşleri seyretmeye doyamayanları. Geçmiş vakitlerden kalanlar ve duvar kalıntıları insanın içini ürpertiyor doğrusu. Etrafını biraz gezip dolaştıktan sonra yola devam ediyoruz. Biraz ileride II Vittoriano anıtı, saf beyaz mermerden yapılmış, merdivenleri yürüyüp çıktıkça daha da güzelleşiyordu. Meçhul asker anıtına bakıp seyretmek de bir haz, işte İtalyanların sanatçı ruhlarını konuşturdukları yer, yakınında surların kalıntıları, Bizans'ı Romada görmüş gibi olduk. İstanbul'dan ne farkı vardı sanki. Tarihi kalıntılar ve kazılar iki şehir arasındaki benzerliği yansıtıyordu, kokusu dokusu sadece sur kalıntılarında aynıydı.
Derken ilerlemeye devam ediyoruz İspanyol Merdivenlerine, oralarda Beyoğlunun bir bölümü havası var gibi, merdivenlere çıkıp yukarıdan bakıyoruz öbür tarafına, birkaç açıdan şehre hikayesini dinliyoruz. Beni burada merdivenlerde etkileyen hiçbir ayrıntı yok, merdivenlerin estetik görünüşünden başka. Sadece eskievler, apartmanlar ve gelip geçen kalabalıklar. Öğlen olmak üzere ve sabahtan beri dinmeyen yağmur, aslında gezmemizi engellemese de, sekteye uğrattığı da oluyor. Yahudilerin sandviç, döner vs. sattıkları ve bize uygun bir yer bulup içeri girdik. Derhal bir şeyler ısmarlayıp yedik içtik. Biraz dinlendikten sonra tekrar yola çıktık. Aslında her yer birbirine çok yakın Sultanahmet Meydanı gibi. Âşıklar Çeşmesine indiğimiz zaman etkileyici, Mermerden yapılmış küçük bir tablo ve akan çeşme kurnaları küçük havuz ve insanlar etrafında aşka dilek diliyorlar bir iyimserlik ve umutluluk havasında. İnsanlar burada ters dönüp dilek dileyip suya para atıyorlarmış. Bizde biraz etrafında durup daha sonra birkaç merdivenle ara turistik sokaklardan yukarıya doğru yola çıktık. Burada görülmesi gereken yerler şimdilik bitmişti. Geriye Vatikan ve şehir turu kaldı … Roma bize yabancı bir şehir değildi. İstanbul’u bilenler için sur kalıntılarını görenler ve doğu ve batı Roma İmparatorluğunun kardeş iki şehrini benzerliklerini bulabilirdi aslında. Eskiye ait kaldırımları ve yorulmuş, kocamış, yıpranmış o eski medeniyetin izleri tabi ki var. Mermer heykel sanatı bunlarda öylesine güzel ki her köşede, izlediğimiz Roma’ya ait filmler canlanıyor gözümün önünden, insanlar hürriyet ve özgürlük ve demokrasi için neler yaptıkları… İçinizde şöyle bir duygu uyanmıyor değil, Roma deyince daha mı çok şey hayal ediyor insan bilinmez. Bu şehirde çok yeni bir şeye tanık olmadım aslında, sürprizler yaşamadım, estetik ruhun her heykele iliştirelmesi dışında.. Fakat İstanbul onun yanında öyle görkemli öyle nazlı bir gelin gibi ki, orada bunu hissediyorsunuz. Gezimize şehir turu yapıp Vatikan'a doğru devam ediyoruz. Vatikan küçük bir cumhuriyet imiş. Hristiyanlık dininin Katolik mezhebinin yönetim merkezi olan devlet. Oradaki kiliseye gidiyoruz. Saint Peter meydanı, O kadar büyük bir avlusu var ki inanılmaz. Ayin için insanlar herhalde bu avluda toplanıyorlar. Avluya ve Saint Peter kilisesine bakınca gerçekten müthiş etkileyici bir kilise olduğunu hemen hissediyorsunuz. O gün yağmurlu ve hafta başı olduğu için saatte çok kalabalık değildi doğrusu, içeriye girdik. Sağdan başlayarak gezmeye başladık gerçekten oldukça etkileyici muhteşem bir yapıydı doğrusu. Kutsal su ile vaftiz olan kişiler vs. vardı. İçerisini gezdikten sonra dışarıya çıktığımızda çok etkileniştik doğrusu… Güzel günler geçirdik.