Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Haziran '11

 
Kategori
İlişkiler
 

İtibar

İtibar
 

Yüreği pıt pıt atan ürkek bir serçeyi avucunun içinde tutmak gibidir itibar.
Çok açık bırakırsan, gevşek tutarsan ellerini, uçar gider.
Kalmaz seninle, uğramaz bile yanına;
Sen tutmak istemezsen, elini hazır, konsun diye uzatmazsan, konmaz da eline.
Konduğunda, tuttuğunda serçeyi
Çok hassas bir dengedir.
Kaparsan avucunu sıkı sıkı, daha da korkar, panikler…
Kaçmaya çalışır, aykırı durur, kabullenmez seni
Teslim olmaz, olamaz.
İyice sıkarsan ellerini, hava bile alamaz belki.
Düşünmezsen serçeyi, boğulur ölür bile itibar.

Benim bildiğim, herkes itibarıyla yaşar!

İtibar için değil midir yaptığımız herşey?
Başarmak isteriz, başarılı olmak isteriz, beğenilmek isteriz,
Kendimizi var edelim, var olalım, takdir edilelim, alkışlanalım isteriz,
Onaylanmak, kabul edilmek isteriz,
Herkes bizim söylediğimize, yaptığımıza inansa, değer verse, beğense,
Güvense, söz dinlese, teslim olsa, ikna olsa ne kadar iyi olur değil mi?

Neden?
İtibar isteği işte!
İtibar etsinler bize, itibar etsinler sözümüze, itibar etsinler yaptığımıza isteriz.
İtibarlı olalım isteriz.
Anlasınlar bizi, iyiliğimizi.

Hatta istek lafı az bile, “itibar arzusu”…
O bile az, “itibar hırsı”!

Neden?
O yüzden değil mi işte, “güç” elde etme isteği
Güçlü olmak, egemen olmak… Dimdik olmak!
Dimdik durmak!
Dayanıklı olmak, sağlam olmak.
Baskın olmak, teslim almak.
El attığınız her işe, her olaya, duruma hakim olmak.
Yanılmamak, yenilmemek
Kimsenin sizi yıkamaması, karşı duramaması!
O kadar güçlüsünüz ki, herşey sizin elinizde!
GÜVENDESİNİZ artık!!
Güvenilirsiniz artık!

Hmm… Güven??

Herkes için siz, dünya bir yana siz bir yana!
Herkes, başına tac etmiş sizi.
O kadar itibarlısınız ki, herkes önünüzde el pençe divan!
O kadar güçlüsünüz ki, herkes sizin önünüzde kul köle!!

Aradaki farkı görüyorsunuz değil mi?
Ve nasıl aşama aşama, önce istekten başlayıp, arzu ve giderek hırsa dönüşüyor!

Belli belirsiz bir sınır var arada. O sınırdan sonrası, aslında güvende olmak değil artık.
Çünkü ondan sonrasında, “güvenilirlik” tartışılır artık!

İtibar isteği…
Bu masum ve hakça istek, aslında zaten güvende olma ve başarma isteği.
İtibar isteği/ihtiyacı, tümüyle bir güven ve güvenilirlik ihtiyacı ve sorunudur.
İnsan, yadsınamaz bir şekilde güvende olmak ve güvenilir bulunmak ister.
Ama isteklerinin dozunu iyi okuyamadı mı, o sınırı farkedemeyip had bilmedi mi, hak tanımadı mı, bu masum ve hakça istek, iktidar hırsına dönüşüyor!

Ve ondan sonra dayatmalar, emir vermeler başlıyor!
Sen şunu yap, o bunu yapsın, şöyle yap, böyle yap!
Öyle yapılmalı, böyle yapılmalı,
Hayır !! öyle değil, şöyle!!!!

Neler oluyor??
Kim kimi yönetiyor?
Yönetilen kim?
Yöneten kim?
Siz misiniz yoksa??

Hmmm… ama, yok… tavsiye, nasihat, öneride bulunuyorsunuz belki de…
Hadi canım ordan!
Tavsiye etmenin, nasihatta bulunmanın, öneri vermenin de bir yolu yordamı, adabı usulu var!!
“Yol” bilmiyor insanlar.
“Doz” bilmiyor insanlar.
“Sınır” bilmiyor insanlar.
Karşısındakini “tanımıyor”,
Hak bilmiyor/tanımıyor insanlar.
Kendinden başkasını tanımıyor!
Tek kendi var zannediyor.
Hatta kendini tanısa işte zaten… keşke!

Neden tanımıyor?
Yine bu itibar isteği, itibar arzusu, itibar hırsı yüzünden!
Egosuna yeniliyor, kendine yeniliyor!!
Yani?
Hırsına yeniliyor!!!

Oysa itibar neydi? Yenilmemek, yanılmamak, güvenmek… güvenilir olmak değil miydi hani??

Nedir itibar?
İtibar dediğiniz şey, öyle höt zötle, şunu bunu dayatmakla, onu bunu çiğnemekle, ona buna baskı kurmakla, onu bunu tanımamakla, grup grup ayrışmakla,
kendini baskın kılmakla, kendini başkasına göre daha daha bir şey sanmakla
şuna buna ait, şuna buna dahil olmakla, şu hayatta herkesin istisnasız “öğrenici” olduğunu bilmemekle, size yönü göstereni, doğruyu yanlışı söyleyeni “akıl veriyor” addetmelerle, öğretici olanın karşısında eksikliğe kapılmalarla
öğretici olanı reddetmelerle şuna buna haksızlık, düşüncesizliklerle,
saygısızlık, ahlaksızlık, riyakarlıkla, içten pazarlıklı hesaplarla, sinsiliklerle
planlarla, oyunlarla, arkadan iş çevirmelerle, alaylarla, gırgırla, şamatayla, lay lay lomlarla, şımarıklıklarla, yılışıklıklarla, masallarla, zanlarla, yanılgılarla, sahte hayallerle, kibirle, öfkeyle, kinle, ya da herkesin nabzına göre şerbet vermelerle, herkese mavi boncuklar dağıtmalarla ayıya dayı demelerle, her günün, herkesin, her devrin adamı olmalarla, onu bunu kandırmalarla, onu buna kırdırmalarla,
sağ gösterip sol vurmalarla ya da herkesi yalanlarla, sahteliklerle, uydurmalarla uyutmalarla, önemsememelerle, benimsememelerle,
veya susmalarla, sessiz - hareketsiz kalmalarla falan oluşmuyor.

Tam tersine o zaman, itibardan eksiliyor, düşülüyor.
Herşey… yerine göre, doğruya göre, zamanına göre, gerçeğe göre, hakka, hakettiğine göre!

Herkesin de bunu sadece kendisinin hesap etmesi gerekiyor!!

Siz, bir sorun varsa eğer, “sorabilirsiniz” sadece ona!!
Çünkü sorun, soru demektir zaten.
Ortada bir soru/sorun olduğuna göre,
Kendi bildiklerinizi de “anlatabilirsiniz”, ayrıca.
Ama yanlışı savunup, yanıltıcı olacak şekilde anlatamazsınız!
Ve ancak, mümkünse “ben” diliyle ve “genele hitap” şeklinde, saygılı, usulünce, yargılamadan, kınamadan, suçlamadan,
“rencide etmeden”!
Onu saf dışı bırakmadan,
İftira atmadan, dedikodusunu yapmadan, itham etmeden, kimsenin zihninde “gerçek dışı” istifham uyandırmadan anlatabilirsiniz!


Cevap verirse, verdiği cevapta savunduğu şeyi ya kabul edersiniz ya da katılmazsınız ona.

Cevabı da gizleyemez, üstünü örtemez, yok sayamazsınız!!

O da sorarsa, siz de cevaplar, devam edersiniz anlatmaya, dinlemeye…
Ve açık açık kesinlikle!... İyi niyetle… saklama ihtiyacı duymadan bunları,
Alenen ve saptırmadan!!
İTİBAR EDEREK!!!

Anlaşarak ancak “karışılıklı” itibar korunur.
Anlaşmak ise, üzerinde “hiç kimsenin itibarına dokunmadan, saldırmadan” tartışarak ancak “karşılıklı” sağlanır.
Ama itibarı olan, zaten itibarından bir şey kaybetmez, doğruda kaldıkça.
İtibardan kaybeden ise, yanlışta olanlar ve yanlıştakileri alkışlayanlardır sadece!

İtibar öyle tepeden inme gelmiyor.
Yol gerekiyor, zaman gerekiyor, usul gerekiyor, uslup gerekiyor.
GÖNÜL gerekiyor! SEVGİ gerekiyor!!
İYİ NİYET gerekiyor!
Yüreği tutmak için yürek gerekiyor.
Anlaşmayı, açıklığı, dürüstlüğü, mertliği, açık açık tersliği anlamayı, anlatmayı, hakça tartışmayı İSTEMEK gerekiyor!
BİLGİ gerekiyor, DOĞRU gerekiyor, İNANÇ gerekiyor, HAK gerekiyor,
GERÇEK gerekiyor.
İLİM gerekiyor!
Korumak gerekiyor ki, korunasınız!
İtibar ancak o zaman oluşuyor.
İtibar ancak KAZANILIYOR!
“doğrularla”
sadece!!

Kazananlardan mısınız????

Yoksa, kendinizi de kandıranlardan olmayasınız??????

Çünkü insan, öncelikle kendisi hakkında, hemen ardından da başkası hakkında çok kolay yanılır.
Çünkü “doğru” hakkında yanılan, kendi hakkında;
kendi hakkında yanılan, başkası hakkında kesinlikle YANILIR!
Yanılan da yanıltır!!

Yanılanlardan mısınız, kazananlardan mısınız?
Kananlardan mısınız, kandırılanlardan mısınız, kandıranlardan mısınız?
Yoksa kanmayanlardan mısınız?

Ama dikkat!!
“Herkese” kanmayanlardan, inanmayanlardan değil, aksine, kanan ve kandıranlara kanmayanlardan mısınız??
Mesele orada zaten, “itibar sınırı” da tam orada çünkü!

Saf, duru, temiz, has AKIL gerekiyor;
Esen rüzgara göre değil,
İRADE gerekiyor!!
.
.
.
.
.
Filiz Alev
13.06.”11 

 
Toplam blog
: 157
: 3152
Kayıt tarihi
: 03.03.11
 
 

Ekonomistim, emekliyim. İki evlat annesiyim. Müzikle ilgilenirim, bestelerim vardır. Düşünürüm, a..