Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

08 Mart '11

 
Kategori
İnançlar
 

İyi bir gün için

İyi bir gün için
 

Bu gün güne”Besmele” ile başlayalım mı? Ne dersiniz... Yani, “Bismillah” diyerek. Yani “Allah’ın ismiyle” Çünkü; 

Günümüzün “sağlık, güven ve güzel işlerle” geçmesi hepimizin dileğidir. 

İşte “Bismillah” şu demektir: 

Allahım! Günümün sağlık, güven ve güzellikle geçmesi istiyorum. Ben, bana ait olan davranışlarımı, o da elimden geldiği ölçüde kontrol edebilirim. Fakat pek çok dış faktörleri kontrol etmekten acizim. Çünkü gücüm, etkim, kabiliyetlerim kısıtlı. Ve bazen de hata yapıyorum. Bazı zaaflarım da var. 

Sen ise nihayetsiz güçlüsün, her şeyin dizgini senin elinde, her şeyin anahtarı senin yanındadır. Her şey senin emrinle yapılır. Bana zarar verebilecek her türlü benim ve benim dışımdaki faktörlere karşı Senin İsmine, Senin Güzel İsimlerine dayanıyorum. “Bismillah, Allah’ın ismi ile” diyorum. Bana iyi ve meşru işlerde yardım et. 

 

Evet Bismillah’ın kısa anlamlarından bir tanesi budur. 

Bu nedenle “Bismillah her hayrın başıdır. İnsanlar onunla başlar.” Zamanla bozulup değiştirilse de Bismillah tüm dinlerin temel sözlerinden birisidir. 

Örneğin, Amerikan Dolarının üstünde yazılı: “We god in trust.” 

Türkçesi: “Allahın ismiyle güvendeyiz” demektir. 

 

Bismillah ne büyük tükenmez bir kuvvet, ne çok bitmez bir bereket olduğunu anlamak istersen, şu temsilî hikâyeciğe bak dinle!. Şöyle ki: 

Bedevî Arab çöllerinde seyahat eden adama gerektir ki, bir kabile reisinin ismini alsın ve himeyesine girsin. Tâ şakîlerin şerrinden kurtulup hâcâtını tedârik edebilsin. Yoksa tek başıyle hadsiz düşman ve ihtiyâcatına karşı perişan olacaktır. İşte böyle bir seyahat için iki adam, sahraya çıkıp gidiyorlar. Onlardan birisi mütevazi idi. Diğeri mağrur... Mütevazii, bir reisin ismini aldı. Mağrur, almadı... Alanı, her yerde selâmetle gezdi. Bir katı-üt tarîke rast gelse, der: "Ben, filân reisin ismiyle gezerim." Şakî defolur, ilişemez. Bir çadıra girse, o nam ile hürmet görür. Öteki mağrur, bütün seyahatinde öyle belalar çeker ki, târif edilmez. Daima titrer, daima dilencilik ederdi. Hem zelil, hem rezil oldu. 

İşte ey mağrur nefsim! Sen o seyyahsın. Şu dünya ise, bir çöldür. Aczin ve fakrın hadsizdir. Düşmanın, hâcâtın nihayetsizdir. Mâdem öyledir; şu sahranın Mâlik-i Ebedî'si ve Hâkim-i Ezelî'sinin ismini al. Tâ, bütün kâinatın dilenciliğinden ve her hâdisatın karşısında titremeden kurtulasın. 

Evet, bu kelime öyle mübarek bir definedir ki: Senin nihayetsiz aczin ve fakrın, seni nihayetsiz kudrete, rahmete rabtedip Kadîr-i Rahîm'in dergâhında aczi, fakrı en makbul bir şefaatçı yapar. Evet, bu kelime ile hareket eden, o adama benzer ki: Askere kaydolur. Devlet namına hareket eder. Hiçbir kimseden pervası kalmaz. Kanun namına, devlet namına der, her işi yapar, her şeye karşı dayanır. 

Başta demiştik: Bütün mevcûdât, lisan-ı hal ile Bismillah der. Öyle mi? 

Evet, nasılki görsen: Bir tek adam geldi. Bütün şehir ahalisini cebren bir yere sevketti ve cebren işlerde çalıştırdı. Yakînen bilirsin; o adam kendi namıyla, kendi kuvvetiyle hareket "etmiyor. Belki o bir askerdir. Devlet namına hareket eder. Bir padişah kuvvetine istinad eder. Öyle de her şey, Cenâb-ı Hakk'ın namına hareket eder ki; zerrecikler gibi tohumlar, çekirdekler başlarında koca ağaçları taşıyor, dağ gibi yükleri kaldırıyorlar. Demek herbir ağaç, Bismillah der. Hazine-i Rahmet meyvelerinden ellerini dolduruyor, bizlere tablacılık ediyor. Her bir bostan, Bismillah der. Matbaha-i Kudret'ten bir kazan olur ki: Çeşit çeşit pekçok muhtelif leziz taamlar, içinde beraber pişiriliyor. Herbir inek, deve, koyun, keçi gibi mübarek hayvanlar Bismillah der. Rahmet feyzinden bir süt çeşmesi olur. Bizlere, Rezzak namına en lâtif, en nazif, âb-ı hayat gibi "bir gıdayı takdim ediyorlar. Herbir nebat ve ağaç ve otların ipek gibi yumuşak kök ve damarları, Bismillah der. Sert olan taş ve toprağı deler geçer. Allah namına, Rahman namına der, her şey ona müsahhar olur. Evet havada dalların intişarı ve meyve vermesi gibi, o sert taş ve topraktaki köklerin kemâl-i sühuletle intişar etmesi ve yer altında yemiş vermesi; hem şiddet-i hararete karşı aylarca nâzik, yeşil yaprakların yaş kalması; tabiiyunun ağzına şiddetle tokat vuruyor. Kör olası gözüne parmağını sokuyor ve diyor ki: En güvendiğin salabet ve hararet dahi, emir tahtında hareket ediyorlar ki; o ipek gibi yumuşak damarlar, birer asâ-yı Mûsa (A.S.) gibi “Fe kul nedrib bi asakel hacer” emrine imtisâl ederek taşları şakk eder. Ve o sigara kâğıdı gibi ince nazenin yapraklar, birer aza-yı İbrahim (A.S.) gibi ateş saçan hararete karşı “Ey ateş serin ve salametli ol!” âyetini okuyorlar. 

Mâdem her şey mânen Bismillah der. Allah namına Allah'ın ni'etlerini getirip bizlere veriyorlar. Biz dahi Bismillah demeliyiz. Allah nâmına vermeliyiz. Allah nâmına almalıyız. Öyle ise, Allah nâmına vermeyen gafil insanlardan almamalıyız... 

Sual: Tablacı hükmünde olan insanlara bir fiat veriyoruz. Acaba asıl mal sahibi olan Allah, ne fiat istiyor? 

Elcevab: Evet o Mün'im-i Hakikî, bizden o kıymettar ni'metlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir'dir. Başta "Bismillah" zikirdir. Âhirde "Elhamdülillah" şükürdür. Ortada, bu kıymettar hârika-i san'at olan nimetler Ehad-i Samed'in mu'cize-i kudreti ve hediye-i rahmeti olduğunu düşünmek ve derketmek fikirdir. Bir pâdişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün'imleri medih ve muhabbet edip, Mün'im-i Hakikî'yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir. 

Ey nefis! böyle ebleh olmamak istersen; Allah nâmına ver, Allah nâmına al, Allah nâmına başla, Allah nâmına işle. Vesselâm. 

İNANÇ VE GÖRÜŞLERİMİZİ PAYLAŞABİLMEMİZ İÇİN SORULARINIZI BEKLİYORUM. İYİ GÜNLER DİLERİM... 

 

 
Toplam blog
: 45
: 2970
Kayıt tarihi
: 12.06.06
 
 

İstanbul Hukuk 1990 mezunu. Hukukçu. 1997 T.o.d.a.i yüksek lisans başlama yetkinliğine sahip.&n..